Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
'Yerine-Geçen-Şey'
İslam ciddi bir imaj sorunu yaşıyor. İngiltere’de, bu sorun daha da ağırlaştı. Müslümanları hedef alan ırkçılık, yabancı düşmanlığı artıyor. “Sol” bu alanda gereken mücadeleyi veriyor. Ama Müslüman topluluğa da önemli bir görev düşüyor.
Hafta boyunca, gazetelerin ön sayfalarında, Müslüman iki genç adam tarafından Londra’nın Woolwich semtinde, caddenin ortasında et satırıyla öldürülen askerin, elleri, giysileri kan içinde gelip geçeni tehdit eden saldırganların fotoğrafları sergileniyordu.
Daha önce de ekranlarda Suriye’de öldürdüğü düşmanının kalbini yiyen bir Müslüman vardı. Suriye fotoğrafları, haber klipleri, kazınmış kafalı, kara sakallı selefi savaşçılarla dolu.
Batı’da “gösteri toplumunun” ekranlarında farklı bağlamlardan, farklı coğrafyalardan gelerek boy gösteren bu fotoğraflar kaçınılmaz olarak bir evrenselliğe işaret ediyor.
Woolwich olayına ilişkin bir fotoğraf da, Batı’nın bu evrenselliği anlama biçimi hakkında iyi bir fikir veriyordu. Fotoğrafta, orta yaşlı bir İngiliz kadın, hiç korkmadan eli kanlı, bıçaklı saldırganla yüzleşiyor, yaptığı işin mantığını sorguluyordu. Aldığı cevap “dişe diş, göze göz” cinsinden bir şeydi: Fanatik, “terörist” Müslüman erkek, karşısında, sakin, soğukkanlı mantıkla sorgulayan cesur bir Hıristiyan kadın.
Ama başkaları da var
Çoğu zaman takım elbiseli, iyi eğitimli, bazen kadın (başı açık, ya da kapalı) bir Müslüman kesim, televizyon ekranlarında, “İslam barışçı bir dindir, hoşgörü dinidir, bunların İslamla ilgisi yok açıklamalarıyla”, çırpınarak kendilerini ve İslamı, “kalp yiyen, kafa kesen” adamlardan ayırmaya çalışıyorlar, ama başarılı olamıyorlar.
Birincisi, “kalp yiyen, kafa kesen” kesimin, bir milyardan fazla Müslüman arasında ihmal edilebilecek bir azınlık olmasına karşın, İslamla bir ilgisi var. İkincisi, kendisinden önce gelen dinler gibi İslam da, “hakikatin tek ifadesi olarak”, barışçı ve hoşgörülü değildir. Kendi coğrafyasında kendi hakikatinin benimsenmesini, kurallarına uyulmasını, bu coğrafyanın da sürekli genişlemesini ister.
İkincisi, İslam, tarih boyunca, çeşitli coğrafyalarda, farklı biçimlerde, maddi koşulların, karşılaştığı kültürlerin etkisi altında şekillenerek yaşanagelen bir dindir. Birçok İslam akımı, birçok Müslüman yaşam tarzı somut olarak vardır. Bunların hepsini aşan bir soyut evrensel İslam da...
Zizek’in düşüncelerinden, özellikle “yerine-geçen-şey” (stand-in) ve “ana gösterge” (master signifier) kavramlarından yararlanarak, şu sorularla devam edebiliriz: Bugün, İslam deyince insanların aklına ne geliyor? Evrensel İslamın hangi bileşeni, günlük yaşamda (ideolojide), onun “yerine-geçen-şey” düzeyine yükselerek, İslamın yüzü oluyor?
Çok farklı akımları, yorumları, hatta “zamanları” barındıran İslamın simgesel evreninde, hangi gösterge diğerlerini egemenliği altına alarak düzenliyor, “bütüne” kendi tanımını egemen kılarak “ana gösterge” konumuna yükseliyor? Bu “yerine-geçen şey” ve “ana gösterge”, soyut-evrensel olanla, somut, özgün, günlük olan arasındaki uçurumu aşarak, “İslam nedir” sorusuna nasıl bir cevap sunuyor?
Bugün, “kafa kesen, kalp yiyen” tiplerin medyadaki varlığı, Batı’nın uygarlıklar çatışması yaklaşımının, sömürgeci reflekslerinin de katkısıyla, evrensel İslamın “yerine-geçen-şey” işlevi görüyor, “İslam nedir” sorusuna bir cevap sunuyor.
Bu azınlık, Müslüman topluluğun çoğunluğuna, onları “yeterince inançlı olmamakla suçlayarak” simgesel, inandığı kurallar dayatmak yoluyla fiziksel şiddet uyguluyor; bireysel özgürlüklerini, haz pratiklerini baskı altına alıyor. Bu azınlık, İslamın ekonomik, siyasi, ideolojik çelişkilerle parçalanmış, bütünlüğü içinde, kendi anlayışını “ana gösterge” konumuna yükseltmeye çalışıyor, totaliter bir rejim arzuluyor.
Müslüman Kardeşler gibi toplumsal tabanı geniş, parlamenter süreçlere katılabilen, ama birçok alanda radikallerin hayalindekine benzer totaliter bir toplum arzulayan hareketlerin, bu sürece “biz bunları kullanırız” mantığıyla, ya da “Ya bunlar ya biz” şantajıyla yaklaşmaları, liberallerin sözde ortak düşmana karşı bunları desteklemeleri, “ötekinin” kültürüne saygı niyetiyle karşı çıkmaktan kaçınmaları yükselişi hızlandırıyor.
Bugün birileri, “kafa kesen, kalp yiyenlerin” İslamı temsil etmediğini kanıtlamak istiyorlarsa, seslerini çok daha fazla yükseltmek, pratik düzeyde mücadele etmek, hatta bunları “susturmak”, özgürlükleri kısıtlayan uygulamalara karşı solun yanında yer almak zorundadırlar. Yoksa “kafa kesen, kalp yiyenlerin” etkisi artacak, İslamı temsil eden, “yerine-geçen-şey” olma konumuna yükselmesi hızlanarak devam edecektir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı