Erinç Yeldan

Para Teorisine Marksist Yaklaşımlar

18 Eylül 2008 Perşembe

Para teorisi neoklasik Ortodoks iktisadın en soyut ve en teknik konularından birisi olarak bilinir. Neoklasik (monetarist) iktisatparanın değerini”, aynı mal ve hizmet piyasalarında olduğu gibi, arz ve talep yasalarıyla para piyasasındabelirlemeye çalışır. Tam rekabet koşulları varsayılırken, tüketicilere atfedilen tercihler paraya olan talep unsurunu; merkez bankaları da para otoritesi olarak paranın arz unsurunu sağlar. Böylelikle paranın değeri arz ve talep bileşenlerinden elde edilmeye çalışılır.

Oysa gerçek hayatta para diye ifade ettiğimiz şeyin değerinin sadece arz ve talep unsurlarından oluşmadığı yakından bilinen bir gerçektir. Paranın değeri, her şeyden önce beklentilere ve onu üreten ülkenin siyasi ve ekonomik (hatta askeri) gücüne dayalı bir olgudur. Nitekim, para dediğimiz kâğıt parçacıklarına değer atfedilebilmesi için neoklasik (monetarist) iktisadın en çılgın ve gerçek dışı varsayımlarının kurgulanması gerekmektedir. Bu kurguya alternatif kuramlar geliştiren Marksist iktisatçılar ise paranın değerini arz ve talep kavramlarıyla değil, dışsal bir olguya dayanarak, işgücü piyasasında ücretli emeğin konumuyla izah etmektedir.

Bu doğrultuda bir konferansa geçen hafta içinde Hindistanda katılma olanağı buldum. Kalkınma İktisatçıları Birliğinin (www.networkideas.org) düzenlemiş olduğu Küresel Kapitalist Ekonomide Paranın Değeribaşlıklı konferans Delhide toplandı. Konferansa Hindistandan ünlü Marksist düşünürler Prabhat Patnaik, Amiya Kumar Bagchi, Jayati Ghosh, Sunanda Sen ve Amerikadan Robert Pollin, Jan Kregel, Chris Baker gibi araştırmacılar da katıldı. Konferans bir yandan da Prabhat Patnaikin Paranın Değeri (*) başlıklı yeni kitabını incelemeye almaktaydı.

***

Patnaik söz konusu araştırmasında, yirminci yüzyılda paranın artık altın standardının dışında değerlendirilmekte olduğunu; bu yüzden de değerinin arz ve talep ile belirlenemeyeceğini vurgulamaktaydı. Paranın değeri, para piyasasına ancak ve ancak dışarıdan verilebilirdi. Kapitalist bir ekonomi için paranın değerini belirleyen bu dış unsur ise ücretli emeğin fiyatı, yani ücret maliyetleriydi. Marksist gelenekten gelen iktisatçılar için paranın değeri mistik finansal oyunlara ya da rastgele fonksiyonlar aracılığıyla kurgulanmış soyut ve gerçek dışı teorilere değil, doğrudan doğruya üretim koşullarına ve ücretli emeğin sermayedar karşısındaki konumuna dayanmaktaydı. Bu kurgu altında enflasyon, monetarist öğretinin öne sürdüğü biçimiyle parasal bir meseleden ibaret değil, doğrudan doğruya işgücü piyasasında ücret ile istihdam arasındaki dengesizliklerin bir uzantısıydı.

Marksist öğreti, para piyasasındaki dengesizliklerin, kapitalist mal üretimindeki anarşik koşullar ile birlikte ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Kapitalist piyasa ekonomisindeki anarşik yapının ve yapısal dengesizliklerin sistemi sarsacak boyutta krizlere sürüklenmesini önleyecek çok önemli bir koşul, emek pazarında uluslararası düzeyde rezerv olarak kullanılabilecek bir işsizler ordusunun varlığıdır. Kapitalizm, aşırı üretim-eksik tüketim krizlerine karşı ücretli emek olarak dilediği an kullanabileceği proleterleşmiş, marjinalleştirilmiş bir işsizler ordusunun varlığına gerek duymaktadır. Söz konusu işsizler ordusunun kaynakları 18 ve 19. yüzyılda Afrikalı kölelerden, Avrupanın kırsal kesimlerinden ve Çinli göçmenlerden; İkinci Dünya Savaşı sonrasında da kadın emeğinin işgücüne katılması sonucunda oluşturabilmişti. 1990lı yıllarda da Sovyet sisteminin çökmesi ve Hindistan ve Çinin kapitalist dünya pazarlarına açılması sonucu 1.5 milyar yeni insan, ücretli emek olarak dünya işsizler ordusuna katılıyordu.

***

Ücretlerin bu baskı altında düşürülmesi sonucu kapitalizm kârlarını güvenceye almakta, bu arada da bir değişim ve servet stoku olarak paranın değeri istikrarlı bir dengeye kavuşturulmaktaydı. Bu konuda en yakın örneğin, enflasyon hedeflemesi diye anılan sistem olduğunu okuyucularımıza bir kere daha anımsatalım. Enflasyon hedeflerini duyuran merkez bankaları aslında maaş ve ücret artışlarının üst sınırının ne olması gerekeceğini duyurmakta, böylece de paranın değerini belirlemiş olmaktadır. Dolayısıyla yeni parasalcı yaklaşımın enflasyon hedeflemesi diye önermekte olduğu politikalar, özünde emek ücretlerinin düşürülerek sabitlenmesini; ve böylelikle para piyasalarında aranılan nominal çapanındüşük ücret üzerinden kurgulanmasını sağlamaktadır.

Patnaik, söz konusu eserinde paranın değerini kapitalist birikim ve üretim koşullarında belirlerken, kapitalizmin mevcut koşullarının tekelci emperyalist niteliklerini de vurguluyordu. Nitekim Patnaikin Marksist para teorisine en önemli katkısı, klasik Marksist öğreti tarafından incelenmiş olan emek değer kuramıyla, Rosa Lüxemburg tarafından geliştirilmiş olan emperyalizm kuramlarını paranın değeriözelinde birleştirmesiydi.

IDEAs tarafından düzenlenen bu konferansın akademik heyecanı geçen hafta ortasında yayımlanan büyüme istatistiklerinin (yüzde 1.9a gerileyen milli gelir büyümesi) ve küresel piyasalarda Lehman Brothers finans şirketinin iflasından kaynaklanan çalkantı haberlerinin önüne geçti. Önümüzdeki haftalarda bu konuları ele almaya çalışacağım.

__________________

(*) Prabhat Patnaik, The Value of Money, New York: Columbia Press ve Delhi: Tulika Books.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları