Evin İlyasoğlu
Evin İlyasoğlu evini@boun.edu.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Radyocuların dikkatine

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Klasik müzik sunmanın da klasikleşmiş bir kalıbı vardır

\n

* Yeni müziğin dinleyicisi az olur kaygısıyla radyoevi diskoteğinde kimselerin el sürmediği çağdaş besteciler arasında gezinmek en büyük zevkimdi. Bizden önceki kuşakların radyo yapımcıları ve sunucuları son derece dikkatli, iyi Türkçe bilen, kültürlü kişilerdi.

\n

Radyoda müzik programı dinlemek bir tutkudur. Radyoda müzik programı hazırlamak da bir tutkudur. Hele programı spiker değil de kendiniz sunuyorsanız, bu sıcacık ortam dinleyiciye de yansır. Radyo programcılığı televizyona benzemez. Radyoda bir teknik yapımcı varken televizyonda kameramanlar, ışıkçılar, resim seçiciler, yönetmenler, kalabalık bir ekip söz konusudur. Sesten çok görüntü önemlidir.
Ben hem TRT televizyonunda hem de TRT-3 radyosunda uzun yıllar klasik müzik programları hazırlayıp sundum. Genellikle çağdaş müziği ve Türk bestecilerini tanıtmaya çalıştım. Henüz LP’lerimiz CD’lerden daha çoktu. Yeni müziğin dinleyicisi az olur kaygısıyla radyoevi diskoteğinde kimselerin el sürmediği çağdaş besteciler arasında gezinmek en büyük zevkimdi. Bizden önceki kuşakların radyo yapımcıları ve sunucuları son derece dikkatli, iyi Türkçe bilen, kültürlü kişilerdi. Programcılığı onlardan öğreniyorduk: Her şeyden önce yapımcı/sunucu programının önüne geçmemeliydi. Çaldığı yapıt biter bitmez hemen anonsu yapıştırmadan vereceği bir anlık suskunluk dinleyicinin kulağında yapıtı hazmetmesini sağlayacaktı. Klasik müzikte yapıtın künyesini sunarken, önce bestecinin adı, yapıtın başlığı, opus (eser) numarası ve en son tonalitesi okunmalıydı. Böylece dinleyicinin kulağında kalan en son bilgi yapıtın tonu olacaktı. Ve müzik, anonstan bir an sonra başlamalıydı. Yapıtın tümü sunulmalıydı. Birinin ilk bölümü, bir başkasının son bölümü gibi parçalı bohça klasik müziğe saygısızlık olurdu.
Evet, bunlar belki çok katı kurallardı. Şimdi bakıyorum yapımcılar yaptıkları programın önüne geçmiş. Örneğin, radyoyu açtığınızda bir bestenin son bölümünü dinlemektesiniz. Tanıdığınız bir yapıt ama çıkartamıyorsunuz. Bittiğinde şöyle bir anons:
“Radyolarını geç açanlar için hatırlatayım. Şu kanalda, bilmem ne başlıklı programı dinlemektesiniz. Yapımcınız, ben bilmem kim..” Peki, demin çalan yapıt neydi?
Bir başka anons da şöyle: Allegro (neşeli), moderato (ılımlı), vivace (hızlı ve canlı) başlıklı bölümleri dinleyeceksiniz. Bunlar yorumcuya hangi tempoda çalmasını gösteren ipuçları, bölüm başlığı değil. Yeni bir moda daha var: İkili oda müziği yapıtında önce eşlikçinin adı sunuluyor.
Frieda Bauer eşliğinde David Oistrakh’tan Tartini’nin Şeytan Trili’ni dinlediniz. Burada yıldız Oistrakh. Onu arka plana itip eşlikçiyi öne çıkartamayız.
Dahası da var:
Antoni Wit yönetimindeki Polonya Ulusal Radyo Senfoni Orkestrası’na İdil Biret eşlik ediyor!” Solist orkestraya değil, orkestra soliste eşlik eder.
Bütün bunlar küçük ayrıntılar. Ancak klasik müzik sunmanın da klasikleşmiş bir kalıbı vardır.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları