Feyzi Açıkalın

Ayakkabı boyacısının yasını tutan okul

07 Ocak 2021 Perşembe

Okul, İzmir Levantenlerinden Giraud’ların gelini Hayriye Hanım’ın Bornova’daki çiftliği üstüne 1955 yılında kuruluyor. Sonraki yıllarda, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yıldız kolejlerinden birisi haline getiriliyor.

Okula öğrenciler sınavla kabul ediliyor. Gündüzlüler parasız eğitim alıyor. Yatılılardan ise barınma ve beslenmelerini ancak karşılayacak bir ücret talep ediliyor. Belli bir kontenjan da parasız yatılı öğrenciler için ayrılmış.

Okulun çok ilginç bir eğitimci kadrosu var. Temel dersleri veren Köy Enstitülü öğretmenler ile, 1962 yılından başlayarak ülkemize gelen ABD’li Barış Gönüllüleri teneffüslerde aynı öğretmen odasını paylaşıyor!

Geçtiğimiz Kasım ayında ölen ayakkabı boyacısı Kazım Abi ise Bornovalı bir Roman vatandaşı. Her gün Bornova’dan yürüyerek gelip, basit tahtadan oluşan boyacı sandığını okulun kalbi sayılan yemekhanenin köşesine kuruyor.

Kazım Abi’yi bizim devre, resim derslerinde model oluşuyla yakından tanıyor. Dolmakalem ile resim yaptıran Köy Enstitülü resim öğretmenimiz, öğretmen masası üstüne çıkarttığı sandalyesine onu oturtarak poz verdirtiyor. Karşılığında ise Kazım Abi’ye 10’ar kuruş veriyoruz.

Kazım Abi sonradan arkadaşımız “Kazo” oluyor. Aynen Boşnak aşçı ve garsonlarımız, teknisyenimiz, çamaşırhane sorumlumuz, revir çalışanımız, telefon santralindeki görevlilerimiz ile ilişkilerimizde olduğu gibi… 

Ama Kazo’nun çok ayrı bir yeri var. Bir kere, hepsinden genç görünümlü. İkincisi Kazo çok olumlu bir insan. Bizden büyük olmasına rağmen hiç karakter dayatması yapmıyor. Güleryüzü ile yaşantımızın her anında yer alıyor. Katı bir eğitim disiplinin olduğu okulda Kazo bir tür kaçış noktamız oluyor.

Yatılılara gizlice sigara getiriyor. Çöpe atılan teksir kağıtlarındaki sınav sorularını Kazo ulaştırıyor. Sınavda kopya çekerken yakalanıp atılırsanız sizi dışarıda ilk o teselli ediyor. Akşam üstü kalıp, yatılılarla maç yapıyor. Her fotoğraf karesinde Kazo var. Göztepe maçlarına birlikte gidiliyor.

Şehirden uzak kamp gibi bir alana kurulmuş okuldaki, Ege yöresinin seçkin öğrencileri Kazo ile ilginç bir birliktelik yaşıyor. Eğitim kalitesinden de öte, yıllar içinde oluşturduğu gelenekleri ve yerleştirdiği kültür ile bir “iyi insan yetiştirme fabrikasına” na dönüşen okulda Kazo aslında çok akıllıca öğrencilerden yararlanıyor. Tabii ki öğrenciler de ondan…

Yaz sonunda memleketlerinden dönen yatılılar, yemekhanenin köşesinde Kazo’yu gördüklerinde rahatlıyor. Öğretmenlerden ziyade artık “o”, okuldaki geleneğin, devamlılığın bir temsilcisi gibi görülüyor. Lise yıllarında Kazo bir ara yok oluyor. Döndüğünde ise upuzun saçları, İspanyol favorileri ve henüz Türkiye’de moda olmamış topuklu ayakkabıları ile okulun yıldızı oluyor.

Sabahları artık onu “Buongiorno” diye uzaktan bağırarak selamlıyoruz. Çünkü Kazo ortalıktan kaybolduğu dönemde İzmir’e gelen Medrano Sirki ile İtalya’ya gitmiş. Orada ne yaptığını sorduğumuzda, “Elefantilere baktığını” söylüyor. Anlıyoruz… 

Dedik ya, eğitim ordusundan ziyade Ege’nin akıllı çocukların yarattığı bir kalite havuzunda arızalar da çıkıyordu. Faşizan eğilimli olduğunu sonradan idrak ettiğimiz bir kadın öğretmenimiz Kazo’nun ayakkabısının topuklarına takıyor ve onları kestiriyordu. Kazo’nun çaresizliği ve üzüntüsüne ortak olmuştuk. 

Günün, Boğaziçi Üniversitesi ile gelen tartışmasına bir gönderme olarak; evet sınavla okula kabul görmüş seçkin yani “elit” öğrencileri olan bir okul idi bahse konu olan. Ama söz konusu seçkinlik, “sosyo-ekonomik bir sınıflandırmaya” değil “aydın insan olma yolundaki duruşa”, “kendisine dayatılanı sorgulamaya” dayanmaktaydı.

İşte bu okulun her dönemdeki öğrencileri, kendilerinden bir parça gördükleri ayakkabı boyacılarının, “Kazo” larının ardından yas tutuyor. Elitliğin bizdeki tanımına uygun olarak.. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları