Gülengül Altınsay

Nedenle Değil Sonuçla Uğraşmak

11 Aralık 2014 Perşembe

Hedef şaşırtmak, dikkatleri sorunlardan farklı noktalara çekmek futbolda sık sık başvurulan yöntem. En fazla hedef şaşırtan konumuz kulüplerin yaptığı ya da yapmadığı transferler. “İyi transfer yaparsan başarılı olursun, yapamazsan başarısız olursun” mantığı sürüyor. Olmadı teknik direktör gönderiliyor ve gelecek transfer dönemine kadar zaman kazanılıyor. Yani uzun süreli planlama, takım oluşturma, takım oluştururken genç oyuncuları kazanma gibi emek, beceri, öngörü gerektiren çabalar bizim için gereksiz. Bu yüzden de kulüp yönetimleri aşırı borçlanarak pahalı transferlerle taraftarın gözünü boyamaya devam ediyor. Dahası çözüm olarak uygulamaya çalıştığımız şeyler futbolumuzu geliştirmekten öte geriletiyor. Örneğin “Futbolcu yetişmiyor bu ülkede” sonucuna vardık ve önlem olarak yabancı futbolcu sınırlaması getirdik. Ama şimdiye kadar olan sadece yerli oyuncuların fiyatlarının yükselmesi ve gurbetçi oyunculara rağbetin artmasıydı.
Futbolun gidişatında en büyük suçlu ise aslında en masum olan seyirci oldu yine. Çünkü her futbolseveri potansiyel suçlu olarak gördük. Üç-beş kişi yüzünden tüm taraftarı cezalandırdık. Saha kapatmakta rekor kırdık. Yetmedi Passolig’i çıkardık. Maça gitmeyi angaryaya döndürdük. Dahası Galatasaray-Akhisar maçında olduğu gibi kimse gidemesin (!) diye cumartesi günü 21.45 gibi alakasız saatlere maçlar koyduk.
Anlayacağınız taraftarı yıldırmak, tribünlerden uzaklaştırmak için her şeyi yaptık. Sonuçta futbol yerlerde sürünüyor ve tribünler boşaldı. Ama böylece hiç olmazsa seyirci sorununu (!) halletmiş olduk. Hakemlere ise sahada adaleti ve asayişi sağlasınlar diye geniş yetki verdik. Böylece onları maç yönetmenin ötesinde saha komiserine çevirdik. Hakemler de kendilerini kurtarmak için her şeye faul çalmaya başlayınca futbolu faul oyununa döndürdük. Şimdi ara ara da olsa iyi bir futbol izlediğimizde, iyi bir hakem yönetimi gördüğümüzde ya da tribünlere seyirci geldiğinde şaşırıyoruz artık.
Beşiktaş-Trabzonspor karşılaşması böyleydi mesela. Mete Kalkavan zorunlu olmadıkça oyunu kesmemeye gayret etti, Beşiktaş nihayet büyük takım gibi oyunu 90 dakika elinde tuttu ve 35 bine yakın Beşiktaşlı tribünlerdeydi.
Salı akşamı Galatasaray-Arsenal maçı ise Galatasaray’ın kimliğinde uluslararası arenaya çıkan futbolumuzun geldiği son noktayı göstermesi bakımından üzücüydü. Ama sorunu yine teknik direktörün futbolcu seçimleriyle açıklarsak büyük resmi kaçırırız.
Tamam, Avrupa’da Beşiktaş ve Trabzon yoluna devam ediyor ama Avrupa Ligi bir Şampiyonlar Ligi değil. Bu iki takım ancak üst turlarda daha ciddi rakiplere karşı gerçek sınav verecek.
Futbol bu hallerdeyken öfkemizde hiçbir eksilme olmuyor ama. Tam tersine artıyor. Zaten öfke eksiklik duygusuyla ortaya çıkan bir durum. Milli maçlarda ve Avrupa maçlarında ırkçı, ayrımcı sloganlar milliyetçilik kisvesiyle sık sık karşımıza çıkıyor. Futbolcular ve rakip taraftarlar sürekli bir didişme halinde. Kulüp yöneticileri ise karşısında kim varsa düşman olarak görüyor. Böylesi bir öfke tablosunun ardından önlem alma gerekçesiyle yapılan şeyler ise artık hiç inandırıcı gelmiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024
Takım ne yapsın? 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları