Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bilinç Kaymasına Karşı

04 Ocak 2015 Pazar

Türkiye “laik cumhuriyet” olma özelliğini hızla yitiriyor, bir din devletine doğru geriliyor. Bu yalnızca devleti yönetenlerin, iktidar partisinin planı, programı nedeniyle değil, onlara güç veren farklı cemaatlerin aşağıdan hareketleri; hegemonya, mahalle baskısı kurma yolunda attıkları adımlar nedeniyle de böyledir. İktidar partisinin siyasi düzlemde, yasalarda attığı adımların geri alınması mümkün olsa bile, cemaatlerin geniş kesimlerdeki etkileri, dayattıkları ya da “rıza” ile benimsettikleri yaşam tarzlarının, eğitimin ve kültür alanının özgürleşmesi kolay olmayacaktır.

***

Bu ikili çabanın sonunda Osmanlı’nın son dönemindeki tartışmalara geri dönülmüş, aydınlanmanın, Kurtuluş ve Kuruluş’un en önemli kazanımı laiklik kısa bir süre ve süreç içinde neredeyse ortadan kalkmıştır. “Laiklik”, yalnızca farklı dinlerden olanlara tanınan bir hak olarak; Osmanlı’nın ilk anayasasındaki “Devlet-i Osmaniye tabiyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olur ise bila istisna Osmanlı tabir olunur” hükmüne benzer bir hükümle sınırlandırılmak üzeredir. Bu da Türkiye’nin bir İslam ülkesi, devletin bir din devleti olmasını hasretle bekleyenleri ve nihayet bu amaçlarına ulaşmış olanları rahatsız etmeyecektir.

***

Türkiye’yi her ne koşulda olursa olsun yönetmeyi bırakmayacaklarının işaretlerini verenlerin, laikliğin ortadan kaldırılmasına öncelik ve ağırlık verdikleri, iktidarın devamını sağlayabilmek için de yeni önlemleri, baskı yasalarını hızla yasalaştırmaya çalıştıkları ortada. Laikliğin ortadan kaldırılması işinde Milli Eğitim Bakanlığı bir üs gibi çalışıyor; medya ve özellikle TV kanalları hem devlet hem özel sektör hem de cemaatler tarafından kullanılmaktadır. Muhalefet partileri durumu tespit etmekle, kayda geçirmekle yetiniyorlar. Sokağın çabaları ise henüz sonuç alacak nicelik ve nitelikte değildir.

***

Laikliği savunanlara, direnenlere karşı her türden yöntemin kullanıldığını da görüyor, biliyoruz. Kendi “anlayış ve kültürlerine” aykırı gördükleri her ifadeyi “din düşmanlığı” olarak yaftalamakta gecikmiyor, linç yöntemlerine başvurmakta bir an olsun tereddüt etmiyorlar. Sığlıkta sınır tanımayan “din âlimleri”, her gün yeni bir “fetva” ile kendi yoksul, çağ dışı “kültürlerini” yaygınlaştırmayı militanca, yani planlı ve radikal bir biçimde her türden hurafeye açık, uygun toplumsal zeminde sürdürüyorlar. Radikalleşmede sınır tanımayacaklarını IŞİD ya da El Kaide gibi örgütlere sempatilerinden, söylemlerinden anlayabilirsiniz.

***

Laiklikle savaşan militanlarının kadınları çarşafa sokmadan, iş hayatından çekmeden ve nihayet eve kapatmadan kendilerini başarı kazanmış saymayacakları da anlaşılıyor. Şimdi toplumsal bilinç kaymasını ciddiye almayan bazı arkadaşların “TV’de kadın sunucuyu izlemek günahtır” diyen “fıkıhçı”nın sözlerini fantezi olarak algılamaları, gülüp geçmeleri doğrusu yalnızca aymazlık olacaktır. Gerçekte bu ve benzeri sözler hiç küçümsenmemesi gereken, toplumsal bilinç kaymasını gerçekleştirme görevini hevesle yerine getiren militanın etkili, işlevli sözleridir.

***

Laiklikle hesaplaşmada hızlı adımlar atan iktidarın bu konuyu Kürt meselesini kendince çözmek için de kullanmaya hazırlandığını, hatta başladığını gösteren işaretler de var. Hizbullah’ın yasal siyasi hareketi olarak ortaya çıktığını herkesin bildiği siyasi parti, bölgede hızla örgütlenmektedir. Laik, seküler bir hareket olduğu iddiasını hâlâ sürdüren Kürt siyasal hareketini bu açıdan köşeye sıkıştırmaya başlamıştır ve bu planı iktidarla eşgüdüm içinde yürütmektedir.

***

Laik cumhuriyetin yeniden kurulması için önce nelerin yitirildiğinin iyice anlaşılması, yalnızca siyasal iktidarın planları ve eylemlerine karşı savaşmakla yetinilmemesi gerekiyor; nerede laiklik karşıtı bir hareket, söz, eylem, saldırı varsa orada karşılık verilmesi, toplumsal bilinç kaymasına karşı sıkı bir kültürel savaşın göze alınması yaşamsal önem taşımaktadır.
Derinleşen baskı rejimine karşı mücadelenin ideolojik altyapısında laiklik önemli bir yer tutuyor. Türkiye’de burjuvazi kendi düzenini koruma yeteneğine sahip ve istekli değildir. Bu nedenle laik cumhuriyet için mücadele burjuvaziye rağmen, toplumsal bir halk hareketi olarak, aşkın bir aydınlanma anlayışı ile yürütülebilir ve öyle de yürütülmelidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları