Uluslar ve Kaderleri

30 Aralık 2015 Çarşamba

Pek sık kullanılan, sol literatürün de sağlam klişelerinden biri sayılan “ulusların kaderlerini tayin hakkı” nötr bir teorik çıkarsama gibidir. Bu tezin ayrılma hakkını da birleşme, bir arada kalma hakkını da içerdiği varsayılır. Ama daha çok ayrılma konusunda bir tonlama da sezilir. Teorinin gri alanından yeşil alana geçildiğinde ise tablonun pek de yeşil olmadığı, zaman zaman karardığı görülecektir. İşin doğrusu pratikte ayrılmaların daha çok başka güçlerin istekleri, plan ve projeleri doğrultusunda olduğudur.

***

Sözü uzatmayalım; yakın tarihimizden örnekler ayrılmaların, bölünmelerin daha çok büyük güçlerin emperyal projeleri doğrultusunda gerçekleştiğini gösteriyor. Kuşkusuz burada emperyal bir proje ile denk düşebilecek ayrılmaların da olduğunu, olabileceğini kabul etmeliyiz. Örneğin Kürtlerin Kuzey Irak’ta ayrılmaya doğru hızla ilerlemeleri Irak’ın üçe bölünmesi projesiyle uyum gösterebilir ya da Suriye’deki gelişmeler bu yönde evrilebilir.
Bizi daha yakından ilgilendiren ise bu gelişmelerle de bağlı olan Türkiye’deki gelişmeler. Bu konuya Kürt siyasi hareketinin son “özyönetim” çıkışı üzerinde fikir cimnastiği yaparak gireceğiz ister istemez. Çünkü tarafların gerçek niyetleri konusunda tam bir açıklık bulunmuyor. Yeniden kurulacak “çözüm masası” için tartışma malzemesi mi söz konusu, yoksa köprüler kimilerinin söylediği gibi çoktan atıldı mı bilemiyoruz. Bu tartışmanın silahların gölgesinde çatışma ve ölümlerin eşliğinde yapılıyor olması da cabasıdır.

***

Solda Kürt siyasi hareketinin her söylediğini onaylamayı devrimciliğin olmazsa olmazı sayan bir anlayışın epeyce taraftarı var. Bu zulme uğrayan bir halkın yanında olmak gibi haklı bir temele de dayanıyor. Yine de konunun serinkanlılıkla ele alınması gerekiyor. Sol, Kürt siyasi hareketinin her söylediğini tartışmasız onaylayamaz. Çatışmalı bir ortamda artan baskılarla Kürt siyasetinin taleplerini birbirinden ayırmak, açık, net bir çizgiyi ortaya koymak zorunludur. En azından solun bu konuyu duygusallığın ötesinde tartışması gerekliliğini kabul etmekte yarar var.

***

Sol, Kürt siyasi hareketinin bileşenleri ve eğilimleri konusunda CHP’ye yönelttiği eleştiriyi yinelemek, yani “sağa kayarak sağı kazanmak” gibi bir yanlışı onaylamamak durumundadır. Kürt siyasi hareketinin özerklik ya da ayrılma yönündeki taleplerine ise hiç kuşkusuz, “sizin böyle bir hakkınız yoktur” diyecek değildir. Ama bu talepleri tartışmasız onaylaması, tüm Türkiye’yi kapsayacak talepler olarak öne sürülmesine itiraz etmemesi de mümkün değil. Metin Çulhaoğlu’nun İleri Haber’de yaptığı çözümlemeyle bitireyim yazıyı da bu karmaşık konunun tartışılması sonraki yazılara kalsın.

***

Çulhaoğlu, “Türkiye’de ademi merkeziyetçi temelde, bir tür eyalet sistemine benzeyen ve her biri çalışma yaşamından (işçi-işveren ilişkileri) eğitime (müfredat, kız-erkek aynı okulda okuma), sağlığa (sağlık hizmetleri), hukuka (medeni hukuk dahil), kamusal yaşama vb. ilişkin önemli kararlar alabilen idari birimlerden oluşan bir yapılanmayı” sol açısından kabul edilebilir bulmuyor.
Görüldüğü gibi konu teorinin gri alanındaki klişelerle kolayca çözülebilecek bir konu değil. Liberallerin ulus devlet düşmanlığının gölgesinde kalmayacak bir tartışma gerek bize...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları