Işık Kansu
Işık Kansu kansu@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

40 Yıllık Kıyı Yağması

08 Eylül 2014 Pazartesi

Değerli yazar Berin Taşan; geçmişten bugüne yazdığı yazılarını derlediği “Eğip Bükmeden Eğilip Bükülmeden” kitabında yer alan “Kıyı Yağması ve Kamuoyu” adlı yazısını Şubat 1975’te yazmış. Aradan neredeyse 40 yıl geçmiş ama hiçbir şey değişmemiş: 
“Boğaziçi’nde geziyorum: Bugüne değin kartpostallarda, sinemalarda gördüğüm yerler... Bebek koyunun üstüne konu olmuş çamlar, çiçekler, deniz. Boğaziçi, bu çamlarla var, bu çamlar olursa güzel. Ama şimdi adamın biri her çamın altına beton bir kazık çakmış, numara koymuş. Yani parsellemiş, satılmış buraları. Hatta bazı yerleri kimse girmesin diye dikenli telle çevirmişler. Evet Boğaziçi sırtları kazma, kürek açılıyor. Önce çamları kesiyorlar, sonra büyük makinelerle tepeyi oyup düzlük yapıyorlar. Peşinden beton beş katlı bir yapı. Adam ne yapıp yapmış, beş yüz yıldır devletin olan çamlı tepeyi göz göre göre kitabına uydurup özel mülk edinmiş; beton kazık çakıp parsellemiş.” 
Dünden bugüne aynı çark dönüyor: Oğlunun vakfına bağış yaptı diye ayrıcalıklı yasa ve karar çıkartıp o güzelim Sevda Tepesi’ni Suudi Kralı’na peşkeş çekenlerin ülkesi burası...

Basının Prangaları
Bizde basın rüzgârgülüdür, ta gözeneklerine sinmiş bir gelenek gibidir.
Bu görüşe, Prof. Dr. Nilgün Gürkan Pazarcı da “Basında hegemonik etkiler, egemenlik ilişkileri kendini her dönemde bir biçimde duyurmuştur” diyerek katılıyor. Pazarcı’ya göre, basının yine iktidar ve patronaj ilişkileri bağlamında “prangaları” var:
“Basın kurumları kendi içinde neredeyse ‘şizofrenik’ diyebileceğimiz bir durumda. İnsan hakları konusunda haber yapan -yapabilirlerse- çalışanlar, kendi koşullarıyla bu evrenin dışındalar. Kişisel saygınlıklarını içeren taleplerini yaşama geçiremiyorlar. Aşılmamış kalıntıların sıkıntısı, iktidarla ilişkide güncellenmemiş bir tıkanma söz konusu.
Kendi deneyimlemediğimiz hayata ilişkin sürekli bir enformasyon bombası altındayız. Yanlı enformasyon, zihniyet yönlendiriciliği üzerine gidiyor. Neleri hatırlayıp neleri unutacağımıza karar veriliyor. Yeni gündemlerle acılar eskitiliyor, Soma örneğinde olduğu gibi unutturuluyor.”
Özellikle gençlerin yöneldiği sosyal medya bir kurtuluş olabilir mi? Pazarcı, sosyal medyanın “esareti kıracak bir faktör” olabileceği kanısında:
“Sosyal medya, basına kıyasla algı ve tepkileri ortaya çıkaran bir dinamizm taşıyor. Bu nedenle yönlendirici enformasyona kıyasla daha çoğulcu bir yapısı var. Hiyerarşik bir emir komuta zinciri olmadan, kendi kendine örgütlenerek gidiyor. Gezi olaylarını düşünün. Yandaş medyayı bir yana bırakalım, bir yanda ortalık yıkılırken penguenlerle oyalanmak zorunda kalan medya, öte yanda dünyaya görüntü ve mesaj boca eden sosyal medya.
Sosyal medya, medyanın bir türevi değil kuşkusuz. Matbaa gibi devrimci bir etkisi var. Medya evrenine paralel, medyaya değmelerin sıkça yaşandığı bir başka evren. Bizim basın geleneğimiz, geç modernleşmenin de bir parçası olarak devletin değişimi paralelinde yönlendirici etkisinin ön plana çıktığı, bu anlamda ideolojik yönü baskın bir gelenek. Ulusal devletin ekonomik ve kültürel düzeyde geri çekilişi ulusal bağları ve kimlikleri de etkiliyor. Bu anlamda da sosyal medya yeni etkilerin, toplumun yaşadığı değişimin, kimliklerin, yerelin daha özgür ortaya çıktığı bir arena. Medya tanımlanmış olandan/ yapıya sinmiş ideolojilerin kafesinde giderken sosyal medya öznelerin kendini nasıl konumlandırdığını da ortaya çıkarıyor. Dinamizminin önemli bir yanı da bu…”
Yandaşlık, iliştirilmişlik çok sırıtıyor artık...

Fors
Madem makam mekânından tutun her şey değişiyor, forsumuz da değişsin. Örneğin, sıfırlamayı simgeleyen çemberin içine oturtulmuş ayakkabı kutusu uygun olabilir. Çemberin çevresine de her biri birer milyonluk olduğu anlaşılan 90 ayrı para tomarı yerleştirmek, zengin gösterir. El âleme forsumuz olur en azından.

Derin Yarılma 
CHP kurultayından çıkacak sonucun, “yeni Türkiye”nin “yeni muhalefeti” olacağını savunmuştuk. Öyle de oldu.
Kendisini aday gösterenlerin büyük bölümünün bile oy vermediği Kemal Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçilirken partiye üye ettiği “sonradan CHP’li” liberaller ve sağcıların ağırlıkta olduğu bir PM listesini kurultaya zar zor seçtirebildi.
Örgütten CHP’lilerin deyimiyle “kazananın kaybettiği, kaybedenlerin kazandığı” kurultayın en önemli yanı, partinin derin bir yarılma içinde olduğunu kanıtlamasıydı.

Açılım
Doğrusu, Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz’a çok şey borçluyuz. İmam okullarında Türkçeyi yasaklayarak Arapça konuşulmasını öngörmesi, bir büyük atağın başlangıcı olabilir. Örneğin, yeni Türkiye’nin yeni anayasasına resmi dilin Arapça olduğunu yerleştirebiliriz. Böylece, “Türkçe mi eğitim verilsin, Kürtçe mi?” tartışmasından bir anda kurtulmuş oluruz. Türkiye’nin önü açılır vallahi de billahi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları