Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Okkan yaşasaydı durum başka olurdu
Yıldırım, Aksoy, Üçok, Mumcu ve Kışlalı suikastlarına ilişkin sorularımıza şu karşılıkları verdi:
- Gaffar Okkan’ın Hizbullah’ın çözülme sürecinde yeri neydi?
- Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, Hizbullah ve İslam devrim örgütlenmesini uzun süredir izlemekteydi; hatta Beykoz’daki ev baskınını yerinde izlemişti. Daha sonra operasyonları sürdürmüş, zanlılar listesinden söz etmişti. İzlediği militanları birer casus, yani yabancı devlete bağlı militanlar olarak ilk kez o nitelemiş ve Uğur Mumcu’nun katillerini bulacağını bildirmiş, bu eylemleri “uluslararası eylem” olarak nitelemişti. Operasyonları sürdürürken Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümü olan 24 Ocak’ta görevli arkadaşlarıyla birlikte öldürüldü. Gaffar Okkan, çalışmalarını Türkiye boyutunda sürdürebilecek bir üst görevde olsaydı, olaylar çok değişik bir yönde gelişebilirdi.
- Cinayetlerin arka planında başka yabancı devletlerin, özellikle CIA’nın bulunduğu da hep ileri sürüldü...
- Uğur Mumcu’nun izlediği, açığa çıkardığı kirli olaylara karışanlar, silah ve uyuşturucu tüccarları, bu ticaretten pay alan kişiler, örgütler, foyasını meydana çıkardığı CIA görevlileri ve içerdeki ortakları, ona hakareti görev bilen muhbir liberaller, onun öldürülmesine üzülmüş olamazlar! Onun yılmaz bir Kemalist ve bağımsızlık sevdalısı olması nedeniyle yabancı devletlerle ilişkilerin bozulmasından hoşlanmayan sivil-asker yöneticiler de kuşkusuz vardır. Sırf bu yüzden onu askeri mahkemelerde yargılamışlar, subay olmasını engelleyerek “sakıncalı piyade” yapmışlardır. Böyle düşünenler, dosya takipçisi olamayan, barışçı, hoşgörülü Bahriye Üçok’un, Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülme gerekçelerini açıklamakta güçlük çekeceklerdir. Ancak cinayetler, suikastlar kesin delillere göre çözümlenebilir; önyargılara ya da siyasal inançlara göre değil. Öfkelerimize kapılarak İran İslam devrimcilerinin yayılma politikalarını görmezden gelemeyiz. Uğur Mumcu için “İslamcılarla alıp veremediği yoktu” demek, onun tam bağımsızlıkçı karakterine, ömür boyu sürdürdüğü savaşımı görmezden gelmek ve daha da acısı cinayeti işleyenleri ve işletenleri aklamak demektir.
- Kudüs Ordusu’nun Türkiye’den İran’da eğitildiği söylenen üyelerinin, İran dışındaki kimi istihbarat örgütleri, örneğin CIA tarafından devşirilmiş kişilerden oluştuğunu ileri süren çevreler de oldu. Ne diyorsunuz?
- Kanıtsız varsayımlar yalnızca komplo teorisyenliğine yarar. Kanıtsız mantıksal kurgularla gerçekleri sis altında bırakmak ve İran istihbaratını bu kadar yeteneksiz sanmak aldatıcı olur. Ne ki, CIA’nın ülkemizde sağlam, deneyimli bir şebekesi olduğunu söylemek yanlış olmaz. CIA’nın bu cinayetlerle ilgili bilgisi olmaması da tuhaf olurdu. Ayrıca cinayetlerin Amerika’nın ulusal devletleri sarsıcı “din hürriyeti” operasyonuna yardımcı olduğu da bir gerçektir; ama buradan ABD’nin Kudüs Ordusu’nu yönettiğini çıkarmak, gerçekleri çarpıtmak isteyenlere yardımcı olur.
- Öldürülenler yaşasaydı son yirmi yıldır ne yaparlardı?
- Muammer Aksoy yaşasaydı, en evvel yurdumuzun öz kaynaklarının yabancılara peşkeş çekilmesini engellemek için hem insanları örgütler, hem de yasal savaşımı sonuna dek sürdürürdü. Bahriye Üçok yaşasaydı; militanlar, İran İslam devrimine inanmış sözde eğitimciler fakültelerde, din işlerinde o denli kolayca çalışamazlardı. Ayrıca Bahriye Üçok, kim bilir kaç aydın düşünceli ilahiyatçı yetiştirip hurafecilerin keyfini kaçırırdı. Ahmet Taner Kışlalı yaşasaydı, son on yılda Cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkan kim bilir kaç genç yönetici, akademisyen ve gazeteci yetişirdi. Uğur Mumcu yaşasaydı, pek çok şey olurdu; ama her şeyden önce gazetecilik ilkelerine sonuna dek bağlı, nice genç gazeteciye önderlik ederdi de, örümcek ağları o kadar kolay örülemezdi. Hepsinden önemlisi Uğur Mumcu, geçmişten çıkardığı dersleri de göz önüne alarak ihtilalcilik tuzaklarına dikkat çekerdi. Belki de nice değerli insan, Amerikan İslamcılarının zindanlarına düşmezdi.
‘Tüm yol göstericiler öldürüldü'
- Üç suikastın, özellikle bölücülük ve gericiliğin kabardığı bugünkü ortama varmamızı kolaylaştıran bir etkisi oldu mu?
- Olmaz olur mu!.. 1988-1993 arası örgütlerin ilk eylem dönemidir. Kendilerine güvenleri artan örgütler, sonraki yıllarda hem eylemliliklerini yükseltmişler, siyasal desteklerini ve çevrelerini genişletmişler, hem de radikal örgütlülüğü geliştirmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya ya da iyice zayıflatarak bir parçasını koparmaya çalışanlardan oluşan koalisyon büyümüştür. Buna bir de Batı’dan gelen kimliksizleştirme, kendine yabancılaştırma ve bunun sonucunda federasyonlardan oluşan mozaik bir devlet kurdurma saldırısı eklenmiştir.
Cinayetler işlendi, öldürülenlerin önderlikleri, yol göstericilikleri, örnek alınası mücadele güçleri ortadan kalktı. Dayanaksız, gerçekleri yansıtmayan teorilerle ve hülyalarla yıllar geçti. İslam devrimcileri, Kürt milliyetçileri, ultra-liberaller, öteki etnik milliyetçiler, örümcek ağının ustaları, 1923 Cumhuriyeti’nin bağımsız devletine karşı tek cephede buluştular. Kısaca; uyarıcılar, yol göstericiler öldürüldü; alan gerici örgütlere ve bağımsızlık karşıtlarına kaldı.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!