Bu ülke bize fazla

13 Haziran 2021 Pazar

Düşlerimi pek hatırlamam ama bunu çok net anımsıyorum. Çünkü kan ter içinde uyanıp bir süre kendime gelmeye çalıştım. Her tarafım titriyordu. Düşümde deniz salyalarının (Çok kibar halkımız ve medyamız deniz salyasına Latince müsilaj diyor; sanki uzaydan gelmiş aman aman, arkadaş bu salya, salya! Neyse ben düşümü anlatmaya devam edeyim...) usul usul evlerin pencerelerinden, kapı altlarından girip yataklarında uyumakta olan bebeleri tıpkı midyeler gibi sardıklarını, bebelerin uykularında soluksuz kalıp öldüklerini gördüm. Dehşet bir düş! Bir korku filmi gibi. 

Sanırım bu düşü görmeme Bostancı İskelesi’nin deniz salyasıyla dönüştüğü bataklık halini bizzat, ardından da sosyal medyada Erdek, Mudanya, Adalar, Gelibolu, Bakırköy, yani cümle Marmara kıyılarını kaplayan deniz salyasının oluşturduğu dehşet fotoğraflarını görmem neden oldu. İlk kez bu kadar somut bir ölümü izliyoruz. Uzmanlar, “Ölüm çok önceden gerçekleşti şimdi Marmara’nın cesedi parçalanıp kıyıya vuruyor” diyorlar. 

Vay canına sonunda bunu da başardık, koskoca bir denizi öldürmeyi de başardık. Ve artık söylemem gerek bu güzelim toprak parçası bize fazla! Tıpkı dünyanın ilk sulu tarımının yapıldığı, eski çağlarda çiftçilerin gelip hocalardan ders aldığı Suruç Ovası’nı bitirdiğimiz gibi. Çünkü GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında yapılan barajlar için Suruç Ovası’nı sulayan yeraltı sularının yönü değiştirildi ve Suruç Ovası’na yeniden su verilmedi, narlarıyla ünlü Suruç Ovası’nın ölüsünü gördüğümde ağlamıştım, dedim ya bu yurt bize fazla! 

Belli ki canım sıkkın, neden olmasın Noel Baba’nın yurdu olduğu söylenen Demre’ye gitmiştim. Orada on bin kişilik muhteşem bir Roma antik tiyatrosu vardı. On bin kişinin dört dakikada boşaltıldığı bir tiyatro. En tepeye çıkınca gördüm bu muhteşem tiyatronun yanı başında derme çatma evler vardı, hepsi daha sonra kat çıkmak için çatısızdı ve hepsinde demir çubuklar ve televizyon antenleri vardı. Şaşırmıştım, tıpkı Mısır’da şaşırdığım gibi. Çünkü benim dolaştığım Mısır fazlasıyla derme çatmaydı, yanı başındaki Eski Mısır’ın muhteşem heykellerinden, Firavun mezarlarından hiçbir esinti yoktu. Şöyle düşünmüştüm: İnsan bir ev kurarken, bir köprü inşa ederken biraz yanı başındaki geçmişten çok değil, birazcık örnek almaz? Hayır kimseler örnek almıyor, dedim ya bu yurt bize fazla!

Bu yurt parçası dünyanın geçmiş uygarlıklarının en zenginlerine, en yeteneklilerine kucak açmış. Dünyanın hiçbir yerinde bu denli çeşitli arkeolojik zenginlik yok. Ben gene soruyorum: Hal böyle iken neden durup dururken Arkeoloji Müzesi’nin deposundaki paha biçilmez heykeller, lahitler Atatürk Havaalanı’na taşınıyor? Biri yanıt versin, oteller kralı Kültür Bakanı çıkıp bir açıklama yap! Satılmak için mi oraya götürülüyorlar? Bir yurttaş olarak soruyorum yanıt verin! Peker’in mi açıklamasını bekliyorsun? Dedim ya bu yurt bize fazla!

Sadece ölümüne tanık olduğumuz Marmara Denizi değil, ormanlarımızın da endemik bitkilerimizin de binlerce arımızın da ormanların çöpçüsü guguk kuşlarımızın da denizlerimizin çöpçüsü deniz hıyarlarının da genetiğiyle oynanmış tohumlarla zehirlenen tarım arazilerimizin de ölümüne tanık oluyoruz. Dört bir yanımızı ölüm kuşatmış ve sadece seyrediyoruz. Dedim ya bu ülke bize fazla!

Canım sıkkın ya devamlı canımı acıtan olaylar aklıma geliyor. Yıllar önce Afyon’a gitmiştim, Kapadokya kadar büyüleyici olan Frigya Vadisi’ne gidecektim. Arabaya bindim. Çok genç bir şoför. “Frigya Vadisi’ne gideceğiz” dedim, şoför biraz utangaç “Orası neresi? Siz tarif eder misiniz?” dedi. Ona Afyonlu olup olmadığını sordum, doğma büyüme Afyonluymuş ve Frigya Vadisi’ni ilk kez duymuş. Neyse ben tarif ettim, daha önce de gitmiştim ama yolda sürekli kendi kendime mırıldandım, “Orada bir köy var, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür!” Öyle mi! Dedim ya bu ülke bize fazla!

Ülkemiz usul usul yok olurken, gündem Sedat Peker ve açıklamaları. Tık yok! Ben de ülkemden umudumu kesince mafyayla mücadele için Temiz Eller Operasyonu başlatan İtalyanlar mafyayla nasıl mücadele etmişler bir iyi öğreneyim dedim. Hem biraz yüreğim ferahlar. Mücadeleyi anlatan onlarca belgesele yakın film var. İçlerinden birine rast geldim. Mafyanın bombayla öldürdüğü bir hâkim hakkında, kızının anılarından yapılmış muhteşem bir film. Türkçe adı: Babam! 

Sicilya Palermo’da uluslararası bağlantıları olan çok kanlı bir mafya örgütü var. Temiz Eller Operasyonu kapsamında yedi hâkime, bu örgütle mücadele için tam yetki veriliyor. Filmimizin kahramanı hâkim, sürekli ölüm tehdidi altında tutuklamalar yapıyor. Öyle ki artık kapısına kadar geliyorlar. Mücadele eden dört hâkim arkadaşının ölümlerine tanık oluyor. Bir insanın öldürüleceğini bile bile mücadele etmesi beni serseme çevirdi ve birden Uğur Mumcu aklıma düştü. O da öldürüleceğini biliyordu. Dedim ya bu yurt bize fazla! 

Çekin şu tuğlayı, kıyamet kopacaksa kopsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları