Adayda son düzlük

23 Nisan 2018 Pazartesi

- Seçimin belirleyici gündemi cumhurbaşkanı adayları mı olacak?

İktidarın adayı aylar öncesinden biliniyordu. Meral Akşener’in de önceden açıklanmış bir adaylık hevesi var. Yarın CHP Parti Meclisi “aday” gündemiyle toplanıyor. Saadet Partisi, Abdullah Gül’ü de kapsayacak görüşme trafiğine başlıyor. HDP’de yine partiden önce Selahattin Demirtaş konuştu. Kararlar oluşuncaya kadar, seçim gündemine başka bir başlığın girmesi zor görünüyor. Sürecin ilk haftalarını aday belirleme ve yaratacağı tartışmaların işgal etmesi, muhalefet için zaman kaybını biraz artıracak; seçimin hedefi konusuna daha geç geçilecek.

Kutuplaştırma üzerinden yürüyen blok siyaseti, seçimleri yarışmaya çevirdi. İktidar kendi lehine olduğunu düşündüğü bu algıyı sürekli besliyor. Bu algının dışına kolay çıkamayan muhalefet kamuoyu da, Erdoğan’a denk güçte bir aktör ihtiyacıyla fazla meşgul. Ancak kurulmakta olan rejim, sadece tek adam iktidarı değil, “bir adamın” iktidarı. Dolayısıyla, muhalefetin Erdoğan ile eşit güçte ve bu güçleri aynı şekilde kullanacak “demir yumruklu” bir aktöre değil, itiraz edenlerin birlikteliğini sağlayacak esnekliğe ve yumuşaklığa daha fazla ihtiyacı var.

- İktidarı dengeleyecek muhalefet ortaklığını nasıl bir aday taşıyabilir?

Çok geçmeden adaylar netleşecek ve yeterince güçlü olup olmadıkları, geniş bir çevrenin desteğini alıp alamayacakları tartışılmaya başlanacak. Belirlenecek isimler, iktidarın pek de etik olmayacak saldırılarına, muhalefetin kimi haksız memnuniyetsizliklerine maruz kalacak. Elbette, cumhurbaşkanı adayının, aday olunan mevki, beklenen kapsayıcılık ve zorlu mücadele için çok önemli vasıfları olması gerekiyor ama bu süreci kaldırabilecek dayanıklılık en gerekli özellik. Adayların eksiklerinden çok, alerji yaratabilecek fazlalıkları daha önemli.

Muhalefetin tek bir siyasi parti veya hareketin çıkaracağı isimle kazanması beklenmediğine göre, adayların bütün dinamikleri birleştirebilecek ve taşıyacak özellikleri olması, değilse de buna evrilmesi gerekiyor. Bu da, belirlenecek adayların hazır, bilinen özellikleri kadar, aday olduktan sonra nasıl konumlandıkları/konumlandırıldıkları, nasıl takdim edildikleri ve kendilerini nasıl ifade ettiklerini önemli hale getiriyor. Adayların seçime taşıyacakları mutabakat çok önemli ama bu mutabakatı seçimden sonra nasıl sürdürecekleri sorusu daha kritik.

- Cumhurbaşkanı, rejim tercihinin mi, iktidar değişiminin mi sembolü?

24 Haziran, 16 Nisan’ın tamamlanma seçimi olacağı için ikili bir fonksiyona sahip. Bir taraftan Türkiye’yi yönetecek aktörler ve tercihler, bir taraftan da ülkenin nasıl yönetileceği oylanacak. Memnuniyet oranındaki düşme ve beklenti anketlerinin negatife dönmesi, tercihler ve aktörler konusunda bir rahatsızlık olduğunu gösteriyor. 16 Nisan’da evet diyenlerin bir kısmının pişman olduğunu gösteren araştırmalar da, rahatsızlığın yeni yönetim tarzına uzandığını anlatıyor. İki grafiğin iktidar aleyhine seyretmesi erken seçim kararını getirdi ama erkenciliğin koruyucu olması garanti değil.

Muhalefet açısından da, böylesi kısa bir zamanda, her iki rahatsızlık alanına birden laf üretmek, bunu aktarmak ve inandırmak kolay değil. Cumnhurbaşkanı adayı belirlerken, sunarken bu iki fonksiyon arasında uyumlu bir denge oluşturulmak zorunda. Seçimin bu iki farklı yönü arasında denge kurmanın en kolay yolu da, mevcut yönetme biçimi ile yapılan yanlışlıklar arasında ve elbette seçilen yöntemle başarılabilecek olanlar arasında doğrudan ilişki kurmak ve bunu anlatabilmek.

- Seçimin erkene alınması muhalefeti ne kadar sıkıştırıyor?

İktidarın aşırı erken seçimle muhalefeti hazırlıksız yakalamak, hamle imkânlarını kısıtlamak istediği ortada. Yeni yapılacak seçim düzenlemeleriyle başka engeller ve zorluklar hazırlanacağı da anlaşılıyor. Muhalefetin şimdiye kadar ağırdan aldığı ve biraz geç kaldığı yolunda da yaygın değerlendirmeler var. İktidarın etik dışı, kuraldışı, aşikâr ve ölçüsüz avantaj yaratma çabaları, zaten elinde bulunan olağanüstü imkânları daha da büyütüyor, endişeleri artırıyor. Zaman darlığı karamsarlığı ve panik hissini besliyor. Ama...

Şimdiye kadar birlikte davranma konusunda daha ürkek olan, fazla ihtiyatlı bir bekleme halindeki muhalefet, koşulların yarattığı “meşruiyete” dayalı olarak daha cesur adımlar atabiliyor. Atılan adımlar beklenenden daha az tepki alıp, daha kolay kabullenilebiliyor. CHP’nin İYİ Parti’ye milletvekili ödünç vererek seçime katılma garantisi yaratması, “HDP’ye mesafe koyma lüksü olmadığını” açıklaması gibi hamleler bunu gösteriyor. Belki de, sıkıştırma muhalefetin sadece önünü kesmeyip bazı açılardan elini rahatlatıyor. İYİ Parti için üretilen formülde olduğu gibi, “çaresiz değiliz” hissiyle moral avantaj üretebiliyor.

- Muhalefet hâlâ beklenmedik sürprizlerle karşılık verebilir mi?

İktidar, adaylık, ittifak, -şehit ailelerini bile propaganda malzemesine dönüştüren- seçim söylemi, özel avantajlı seçim düzenlemeleri ve son olarak erken seçim hamlesiyle beklenen sürprizlerle ilerliyor. Muhalefeti zaman ve hamle açısından sıkıştıracak ama kimseyi şaşırtmayan oyunlar hazırlıyor. Mevcut dengeyi korumanın, değişimi risk olarak göstermenin, birkaç yıldır yapılan seçimlerde olduğu gibi yeteceğine inanıyor. Oy artıracak çare aramayı bırakmış, muhalefetin yoluna taş döşemeye çalışıyor.

Muhalefet çoğu çevre tarafından geç kalmakla eleştirilse bile, hâlâ önemli hamle avantajlarını ve acele etmemiş olmanın sürpriz çıkış imkânlarını elde tutuyor. İktidarın bu kadar engellemeye çalışmasıyla gücünü ve popülaritesini artırmış Meral Akşener, tamamen devre dışına çıkmamış Abdullah Gül, CHP’nin açıklamayarak koruduğu adayı ve Selahattin Demirtaş’ın sahne alacağı bir ilk tur, Erdoğan için fazla kâbus içeriyor. İlk turda açık ara (yüzde 45) bir yenilginin geri döndürülmesi kolay olmayacaktır. Elbette bu sonuca paralel bir Meclis aritmetiğiyle birlikte.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eyvallah 10 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları