Leyla Tavşanoğlu

Kim vurduya gitti

02 Şubat 2014 Pazar

Jenkins, bu savaşta hem cemaat hem AKP hezimete uğrar, esas Türkiye kaybeder, diyor

Hem iki taraf hem Türkiye bütünüyle kaybedecektir. Şimdi başka bir siyasi parti çıkıp bütün pislikleri temizleyecek, umuduna kapılamıyorsunuz. Çünkü ufukta böyle bir ihtimal görünmüyor.
Bu olayların zamanlaması Erdoğan’a yerel seçimlerde ağır hasar verme niyetini gösteriyor. Erdoğan, adalet ve emniyette pek çok kişiyi yerinden etti. Ama Gülen hareketi de kendine başka çıkış yolu arayacaktır.

LEYLA TAVŞANOĞLU
Ergenekon davasının düzmece olduğunu sonunda kanıtlayan İngiliz gazeteci Gareth Jenkins, Gülen Cemaati’yle AKP arasındaki kavgada en büyük kötülüğün Türkiye’ye yapıldığını söylüyor. İki tarafın da kazanma şansının olmadığına dikkat çeken Jenkins, Kafes, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalarda sanık olarak yargılananlara komuta kademesinin ilgisizliği yüzünden ordu alt kademesinin komutanlara saygısının kalmadığını vurguluyor. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök için de kişisel kızgınlıkları yüzünden eski silah arkadaşlarına sahip çıkmadığının altını çiziyor.
Son gelişmeler sizin 2007’de yazdığınız “Ergenekon Davası: Düşle Gerçek Arasında” başlıklı raporunuzda vardığınız sonuçları doğruladı. Değerlendirmelerinizde haklı çıktınız ama bu davanın oluşturulmasında cemaat kadar AKP’nin de katkısı yok mu?
G.J.- Evet, haklı çıktım. Çünkü iddianameyi okuyan herkes hatta on yaşında bir çocuk bile benim söylediklerimi görürdü.
AKP’nin bu davanın oluşmasında katkısının olmadığını düşünmüyorum. Deniz Baykal davanın avukatı olduğunu söylediği zaman Başbakanınız da çıktı, “Ben bu davanın savcısıyım” dedi. Ergenekon davasını o dönem eleştiren, bu konuda şüphelerini dile getiren herkes, hükümet hatta şimdiki Adalet Bakanı (Bekir Bozdağ) tarafından ağır şekilde suçlanmıştı.
Başbakan Erdoğan’ın avantajı Türk halkının hafızasının çok zayıf olması. Zaten bu, bu ülke için her zaman sorun oldu. Ben 1989’da Türkiye’ye geldiğimde halkın döne döne hep felaket sayılabilecek politikacılara oy verdiğini görmüştüm. Bu insanlar çok kolay unutuyor, anlaşılan.
AKP ve Erdoğan’ın kendilerini bu sorumluluktan aklamaları olanaksızken Türklerin bir kısmı geçmişte söylediklerini unutuyor, şimdi başka türlü konuşuyor. Bu gelişmelerin yankıları başka bir ülkede çok sert olurdu. Ama burada öyle olacağını sanmıyorum.
- Bizim halk unutkan mı yoksa unutkan olmayı mı seçiyor?
G.J.- Bence unutkan olmayı seçiyor. Bir de bu halkın kimi zaman çok iyi kimi zaman da çok tehlikeli sonuçlar verebilecek bir özelliği var. Kendisine söylenene inanıyor, güveniyor.
- Peki, sizce Türkler neden böyle kendilerine her söylenene inanma eğilimi içinde?
G.J.- Bilmiyorum. Aptallık olduğunu sanmam. Belki işittiklerine inanmak istiyorlardır. Bir ihtimal de Türklerin biz Batılılara kıyasla daha pozitif düşünceli olmalarıdır. Bu işin iyi yönü. Ama o kadar güven dolular ki döne döne kendilerine yalan söyleyen politikacıların sözlerine kanıyorlar. Biz Batılılar daha şüpheci yaklaşıyoruz.
- Biliyorsunuz, 17 Aralık’ta üç bakanın oğulları ve bir bakanın yolsuzluk ve rüşvet olaylarına adlarının karıştığı skandal patlak verdi. Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal de bu iddiaların hedefi oldu. Ardından hükümet olayları örtbas etmek için emniyet ve adalet teşkilatının altını üstüne getirdi; yasa değişikliklerine gitti. Siz bunları nasıl karşıladınız?
G.J.- Ben bu olayları öğrendiğimde hiç şaşırmadım. Çünkü Başbakan’ın çevresini korumak için nasıl hızlı hareket ettiğini biliyordum. Buna bir örnek 7 Şubat olayında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı sonuna kadar savunması, onu korumak için TBMM’den jet hızıyla yasa geçirtmesiydi.

Hukukun değil, iktidarın üstünlüğü var
Geçmişte pek çok kişi devlete sızan bir çetenin varlığından söz ederken Erdoğan bunu kesinlikle reddediyordu. Bunlar Türkiye’de hukukun üstünlüğü konusunda çok vahim soruları gündeme getiriyor
- Peki, Başbakan’ın tam bu olaylar olurken bir çetenin devlete sızdığını söylemesi biraz tuhaf değil mi? AKP 12 yıldır iktidarda ama 17 Aralık’a kadar devletin içine çetenin sızdığından acaba nasıl haberi olmamıştır?
G.J.- Bu sanıyorum İlker Başbuğ’un başına gelene benziyor. Başbuğ terör örgütü başı olmak suçuyla ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırıldı. Oysa Başbuğ iki yıl süreyle Genelkurmay Başkanı, ondan önce de Kara Kuvvetleri Komutanı olarak Erdoğan’la çalışmıştı ama Erdoğan onun terör örgütü elebaşısı olduğundan şüphe etmemişti. O da garip değil mi?
Bakın, bu çete iddiası konusunda iki ihtimal var. Birincisi, Erdoğan devlete bir çetenin sızdığını biliyordu ama işine geldiği için bu konuda hiçbir şey yapmamayı tercih etmişti. İkinci ihtimal ise devlet içindeki çetenin varlığından haberi olmamasıydı. Her iki ihtimal de vahim.
Ayrıca, geçmişte pek çok kişi devlete sızan bir çetenin varlığından söz ederken Erdoğan bunu kesinlikle reddediyordu. Bütün bunlar Türkiye’de hukukun üstünlüğü konusunda çok vahim soruları gündeme getiriyor.
- Sizce Türkiye’de hukukun üstünlüğü var mı?
G.J.- Bence burada hukukun üstünlüğü değil, iktidarın üstünlüğü var.
- AKP ve Gülen Hareketi arasındaki bu kıran kırana savaş sizce nasıl sonuçlanır ve Türkiye’de siyaseti nasıl etkiler?
G.J.- Bence her iki taraf da bu savaştan, altından kalkamayacakları kadar hasar almış olarak çıkacak. Erdoğan zaten uluslararası alanda Gezi olaylarına verdiği orantısız tepkiler yüzünden çok yara almıştı. Uluslararası alanda Erdoğan uzaktan yakından demokratlıkla ilgisi olmayan bir lider profili çizmişti. Zaten Erdoğan’ın uluslararası imajı bir daha düzeltilemeyecek kadar yara almıştı.
17 Aralık operasyonlarına verdiği tepkiler, dış güçlerin hükümetine komplo düzenlediği yolundaki sözleri, AKP’ye yakın Yeni Şafak gazetesinin Ankara’daki ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin istenmeyen adam ilan edilmesi çağrıları, Erdoğan’ın bu çağırıyı desteklemesi, uluslararası toplumun kendisiyle ilgili edindiği negatif imajı daha da perçinledi. Sanıyorum, bütün bunlar ülke içinde de kendisine zarar verdi.
Ülke içinde hâlâ desteği olabilir ama halkın Erdoğan’ın demokrat bir lider olduğu sanrısı da ülke içinde yok oldu diye düşünüyorum. Bugün onu destekleyenler bile, demokrat olduğu için değil, güçlü ve iktidarda olduğu için ona ihtiyaç duyduklarını söylüyorlar.
Uluslararası ve iç siyaset Gezi olayları yüzünden görüş değiştirirken Gülen Hareketi daha fazla yara aldı. Çünkü hareket hep siyaset dışı olduğu iddiasındaydı. Ama tam da siyasetin ortasında olduğu ortaya çıkınca güvenilirliğini kaybetti. Bugün uluslararası medyada artık Gülen’in siyasi bir kimliği olduğundan hiç kuşku yok. Bu da Gülen Hareketi’ni çok zor bir durumda bırakıyor. Çünkü mantıken artık hareketin kendi siyasi partisini kurması ya da daha açık bir biçimde siyasi kimliğe bürünmesi beklenir. Ama bunu da yaparlarsa bu sefer geçmişte yalan söyledikleri ortaya çıkacak. Yani, iki türlü de zor durumdalar.

Uzlaşma olasılığı ortadan kalktı
- Bunun bir tarafın kaybedip öbür tarafın kazanacağı mı yoksa her iki tarafın da kaybedeceği bir savaş olarak mı görüyorsunuz?
G.J.- Hem iki taraf hem de Türkiye bütünüyle kaybedecektir. Koltuğunuzda rahat rahat oturup, “Gülen Hareketi de AKP de büyük hasar aldı. Şimdi başka bir siyasi parti meydana çıkıp bütün pislikleri temizleyecek” umuduna kapılamıyorsunuz. Çünkü Türk siyasetinde ufukta böyle bir ihtimal görünmüyor.
Bu gerginliği azaltmak için bir çeşit uzlaşmaya varmaları ortadan kalktı. Hem Gülen’in Erdoğan ve ailesini hedef alan sert sözleri hem de Erdoğan’ın Gülen’e karşı sarf ettiği ağır ifadeler bu ihtimalin ortadan kalktığını açık biçimde gösteriyor. Gerek Gülen gerekse de Erdoğan için bu savaş artık bir ayakta kalma mücadelesi haline geldi.
Bütün bu olayların patlak vermesinin zamanlaması Erdoğan’a yerel seçimlerde ağır hasar verme niyetini gösteriyor. Evet, Erdoğan adalet ve emniyet teşkilatında çok insanı yerinden etti. Ama Gülen hareketi de şimdi kendine başka bir çıkış yolu arayacaktır.

Şimdiki, hükümetin genelkurmayı
- Bu Ergenekon, Kafes, Balyoz ve diğer davalar kapsamında subaylar ve komutanlar hapse atılıp yıllarca içeride tutulurken sizce Genelkurmay kendi personeline ve ailelerine neden sahip çıkmadı?
G.J.- Ergenekon davasının başlangıcında hedef laiklerdi. İşi yapabildikleri güvenini kazanınca sıra askerlere gelmişti. Özellikle Balyoz davasında o malum seminerde neler olduğunu en iyi bilen kişi eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’tü. Bu konuda açıklamalar yapabilirdi. Ama yapmadı. Çünkü o seminerdeki kişilerin çoğunluğunun kendisine karşı olduklarını biliyordu. O nedenle de onlara kızgındı.
Birkaç yıl önce dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve komutanları görevlerinden istifa etti. Bugünkü Genelkurmay hükümetin, Erdoğan’ın bir parçası

Genç subaylarda üste saygı kalmadı
- Peki, ordunun alt kademesi sizce ne düşünüyor?
G.J.- Bence alt kademede moraller çok düşük. Bu da ordunun operasyon ve beceri kabiliyetini derinden etkiliyor. Şu anda ordunun alt kademesinde üç kategoride personel var. Birincisi, orduya giren Gülenciler. İkincisi, hükümete yaranmaya çalışan personel, üçüncüsü de bu zor durumdan çıkış yolu arayanlar.
Bu davalardan en çok etkilenen de Deniz Kuvvetleri oldu. Üst rütbeye atama bekleyenler içeride. Hapse atılacaklar anlaşılan çok dikkatli seçilmiş. Bugün subaylar arasında üst rütbeye atanırlarsa içeri atılma ihtimalleri daha fazla olacağından endişe eden çok insan olduğunu tahmin edebiliyorum. Bu durum tabii ki personelde çok ciddi moral çöküntülerine sebep olur. Bir yandan da kızgınlıkların derinleşmesine yol açar. Ordu gibi bir kurumda üstlerine saygı çok önemlidir. Bugünkü alt kademelerde üste saygının kalmadığı ortamda durum çok güçleşir.

PORTRE
GARETH JENKINS
İngiliz gazeteci, yazar, analist. 1989’dan beri İstanbul’da yaşıyor. Üniversitede antik Yunanca ve Latince okudu. The Sunday Times, Janese yayınlarına ve kimi düşünce kuruluşlarına yazılar yazıyor. The Economist Intelligence Unit’e birkaç rapor hazırladı. Uzmanlık alanları sivil-asker ilişkileri, siyasi İslam ve terörle mücadele. “Türk Silahlı Kuvvetleri ve Siyaset” ve “Türkiye’de Siyasi İslam: Batı’ya Koşarken Yönünü Doğu’ya mı Çeviriyor?” isimli kitapları var. “Gerçekle Düş Arasında Ergenekon Davası” başlıklı ünlü raporun yazarı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları