İki Cumhuriyet, bir ülkü

09 Mayıs 2021 Pazar

1998 yılında gösterime giren Cumhuriyet filmi, benim için bir dostlar resmi geçidiydi. Yönetmen Ziya Öztan sinema sanatı kadar eğilip bükülmez karakterini de çok beğendiğim bir arkadaşım; Yunus Nadi rolünü oynayan Ali Sirmen ile Yahya Kemal’i canlandıran Kürşat Kutay en yakınlarım, Atatürk’lüğe çok yakışan Rutkay Aziz ve İsmet İnönü’nün ikizi olabilecek Savaş Dinçel dost isimlerdi. 

Filmin bir yıl süren çekimi sırasında Paris’te görevliydim ama mutfağına ilişkin hiçbir öyküyü kaçırmıyordum: Lozan’da yapılan çekim sırasında Savaş Dinçel, bütün bir gece Atatürk’ün özel gönderdiği altın kalemle antlaşmayı imzalayacak olan İnönü’nün o dönemde kullandığı “Mustafa İsmet” imzasını atmaya çalışmıştı. 

Sabah, imzada vardığı sonucu “Olmuş mu?” diye rol arkadaşlarına gösterdiğinde Kürşat Kutay, “Ver bakayım o kâğıdı bana” deyip tek kalemde öyle başarılı bir K. Atatürk imzası atmıştı ki herkes şaşakalmıştı. Çünkü Kürşat, 68’li yıllarda Atatürk’ün sözlerini içeren tüm öğrenci pankartlarının altına onun imzasını çakmakta ustalaşmış bir öğrenciydi!  

Yunus Nadi’nin davudi sesi Ali Sirmen

Yine Lozan’da, Türk hükümetinin resmi kutlamasına Rumina Sarayı’nı tahsis etmekte zorluk çıkaran İsviçre yetkilileri, Cumhuriyet filmi için Ziya Öztan’a Usi ve Rumina saraylarının kapılarını ikiletmeden açmış; birkaç saniyelik tren sahnesi için iki gün boyunca kentin demiryolu hatlarını kesecek kadar kolaylık sağlamıştı.

Ziya Öztan, bir yıl önce filmin hazırlıklarını göstermişti. Atatürk’ün giysileri için özel dokutulan kumaşlardan, Ege Bölgesi’nden Cumhuriyet çiftçilerinin gönderdiği antika traktörlere kadar tüm ayrıntılara nasıl özendiğini biliyor ve sonucu heyecanla bekliyordum.

Muhabiri olduğum Paris’e taş yağsa, Cumhuriyet filminin 1998 Ekim ayında yapılan galasını kaçıramazdım. Allem ettim kallem ettim, İstanbul’a geldim ve ilk gösterimini aktör dostlarımın yanında ağlaya zırlaya izledim. 

Turgut Özakman’ın yazarlığıyla Ziya Öztan’ın sinemacılığının buluştuğu bu başyapıtı, coşkuyla, gururla duygulanmadan seyretmek mümkün değildi. 

Önce sessiz döktüğüm gözyaşlarım, canım adaşım Mine’siyle yanımda oturan Ali Sirmen davudi sesiyle Meclis kürsüsündeki Muğla milletvekili Yunus Nadi’ye ses verir ve “Efendiler, biz burada yeni bir rejim kurmuyoruz. Var olanın adını koyuyoruz: Cumhuriyet!” derken, hıçkırıklara boğuldum. 

Cumhuriyet’in şamil ifadesi

O Cumhuriyet ki gazeteci olarak yetiştiğim mabetti. 

O Yunus Nadi ki Mustafa Kemal 19 Mart 1920 genelgesiyle meclis açılacağını duyurduğunda Ankara’nın yolunu tutmuş, onun karargâhına yerleşmiş ve Halide Edib’le birlikte devrimin basın danışmanı olarak çalışmaya başlamıştı. 

Refik Halid Karay ve Ali Kemal gibileri Ankara’da toplanan devrimcileri “Sivas kuzuları, Ankara keçileri, Bolşevik tosunları” diye küçümserken, Yunus Nadi, Yeni Gün gazetesini Ankara’ya taşıyor, Milli Mücadele’nin kalemşoru olmayı seçiyordu.* 

O Yunus Nadi ki adını Atatürk’ün koyduğu gazetenin ilkesel kimliği ve ülküsünü, 7 Mayıs 1924 tarihli ilk sayısına yazdığı “Cumhuriyet’in Karilere Takdimi” başlıklı makalede şöyle açıklıyordu: 

“Gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de bir fırka gazetesidir. Cumhuriyet sadece Cumhuriyetin daha aleni ve şamil ifadesiyle demokrasinin müdafisidir. 

Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını ihlal eden, yıkan, yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir. Memlekette her manasıyla hakiki bir demokrasi ve hakiki bir Cumhuriyet tesisi için gazetemiz bütün varlığıyla çalışacaktır. Memlekette halkın, halk tarafından, halk için idaresi bizim mefkuremizdir.

Ve biz yalnız bu mefkurenin esiriyiz, başka hiçbir kuvvetin değil!” **

Mutlaka dikkatinizi çekmiştir: Yunus Nadi, Atatürk’ün isteğiyle kurulan Cumhuriyet gazetesinin daha ilk sayısında demokrasi diyor ve demokrasi kavramını Cumhuriyet rejiminin en açık ve kapsamlı ifadesi olarak tanımlıyordu. 

Diriliş Cumhuriyet! 

1924’ten bu yana 97 yıl geçti. 

TRT, yapımcılığını üstlendiği Ziya Öztan’ın Kurtuluş Dizisi’ni ve tabii ki Cumhuriyet filmini, AKP iktidara çöreklendiğinden beri rafa kaldırdı, göstermiyor...

Siyasal İslamcıların yirmi yılda adını taşıyan her şeyi bir bir yıktığı Atatürk’ten geriye Anıtkabir; tüm kurumlarını çökertip zaten malını mülkünü de haraç mezat sattıkları Cumhuriyet rejiminden geriye Cumhuriyet gazetesi kaldı. 

Gazeteniz Cumhuriyet, tıpkı Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti gibi karşıdevrimcilerin, liberal tetikçilerin saldırısına uğradı ama işgalcileri defalarca geri püskürttü, daima aslına, Atatürk’ün ve Yunus Nadi’nin çizdiği rotaya döndü. 

Artık işgalcileri püskürtmekte ustalaşan, emin ellerde. Üstelik zıpkın gibi genç gazetecileriyle, geleceği de güvende. 

Oysa bu ülkeye kâbus gibi çökenlerin sonu nihayet göründü, yaklaşıyor.  

2024’te Cumhuriyet gazetesinin 100. kuruluş yılını, Atatürk’ün silemedikleri izinde dirilen Türkiye Cumhuriyeti’nde kutlamak hayali, artık ulaşılmaz bir erek değil. 

* Osman Selim Kocahanoğlu/Cumhuriyet gazetesi ve Yunus Nadi üzerine, 16.01.2021 Cumhuriyet.  

** Ayşe Elif Emre Kaya/Cumhuriyet gazetesinin kuruluşundan günümüze kısa tarihi, 2009 İletişim Fakültesi Dergisi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları