Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Pembe Umut, Pul Biber, Kızıl Bahar

08 Nisan 2012 Pazar
\n

\n\n\n

Parisi yan yana arşınladığımız bir gün, adaşım ve ikonum Mine Sirmen,Bu kenti en çok yürüyebildiğim için seviyorumdemişti. Yürümek en büyük zevkim, Pariste. Çünkü kaldırım gibi kaldırımları var...

\n

Kimsecikler yürü ya kulumfalan da demedi ama, geçen haftadan beri ha babam, de babam yürüyor, ilk kez görür gibi bakıyorum Parise. Ihlamur ağaçlarının ilkbahar önünde çiçeğe durduğu meydanları, kimsenin mangal yakmayı düşünmediği, ama satranç oynayıp kitap okuduğu yemyeşil parkları; yüzyıllık meşelerin, kavakların, kayınların ortadan böldüğü bulvarları, hiçbir tabelanın ötekinden öne, üste ve iriye çıkmadığı sokakları; kalıcılıklarıyla övünen zanaatkâr atölyelerini, tarihleriyle gurur duyan dükkânları öyle özlemişim ki...

\n

Öyle özlemişim ki, bildiğim yerleri bildiğim yerde bulmayı. Tiyatrolar, sinemalar, lokantalar, kafeler, barlar... Anılarımın her durağına çıktığında yolum, çocuklar gibi seviniyorum, Hah, işte burada, olduğu gibi duruyor!diye.

\n

***

\n

İstanbulda, oğlum Gökçeye Bak, babanla bu sinemada el ele tutuşurduk, bu parkta yürürdük, şurada çay içerdik, seni şu klinikte doğurdum...diyebileceğim hiçbir yer yok, kalmadı, artık. Gelinim Duyguya sadece okuduğum okulları, Notre Dame de Sionu ve İstanbul Üniversitesini gösterebiliyorum, ancak. Bir onlar duruyor, hâlâ.

\n

Ama kararlıyım, torunum olunca, dedesini Pariste anlatacağım ona. Senin deden, çok genç yaşta öldü. Çünkü Türkiye, özgür, cömert ve devrimci gençlerinin başını yiyerek beslenen bir ülkedir. Zaten geçmişini de yutmuş, geleceğini de kusmuşturdiyeceğim. Benim sonraki yaşamıma da Parisi tanık göstereceğim:Daniel ile yıllarca bu bistroda buluştuk: Les Pipos. Pek çok sanatçı dostumuz oldu, unutulmaz günler ve geceler geçirdik burada. İşin tuhafı, senin babaannenin babası da şu karşıdaki mühendislik okuluna gider, akşamları da bu bistroda yemek yermiş...”

\n

Uyamadıkları kentleri kendi paspallıklarına uyduranların İstanbulda, Ankarada, özellikle Bursa ve zaten tüm Türkiyede yedikleri, bitirdikleri, yok ettikleri ne varsa, Pariste korunuyor. Luxembourg Parkı’nın ortasına kışla yapıp içine kilise kondurmak, yüzyıllardır kimsenin aklına gelmemiş. Concorde Meydanı’nı oyup altından yol geçirmeyi falan da düşünmüyorlar. Her şey olduğu gibi duruyor, sözü de yanlış aslında, gibibağlacı önemli, çünkü her şey değişiyor, yenileniyor, ama yenilik, eskinin, tarihin çevresine sanki bir sunum vitrini örer gibi ekleniyor.

\n

***

\n

Paris, tarihi çağdaş teknoloji ve estetikle evlendiren çok modern bir kent. Kalıcı bir uygarlığın, kunt başkenti. Kriz var diyorlar, doğrudur. Sayılara bakılırsa, oldukça da ağır. Ama görünmüyor. Zaten ekonomi uzmanı bir dostumun saptamasına bakılırsa, Fransanın ölüsü bile Türkiyenin (sözde) diri ekonomisini beşe katlarmış!

\n

Metro koridorlarını bile özlemişim, meğer. Chatelet İstasyonu, Rus ezgileriyle çınlıyor bugünlerde. Pariste yaşayan Rus müzisyenler, kendi aralarında bir oda orkestrası kurmuş, konser veriyorlar...

\n

Eh, tam zamanı!

\n

Çünkü kızıl komünist rüzgârlar esiyor Fransada. Berlin Duvarıyla birlikte siyasal ringde yıkılan komünizmi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ayağa kaldırmakla kalmayıp, yıllardır oy vermeyen küskünleri, daha da önemlisi geleceğin ta kendisini, çünkü gençliği peşine takan Sol Cephe adayı Jean Luc Melenchon: Dostlarım, kırmızılar giyin, kırmızılar takın, kırmızı bayraklar sallayın, bu bahar kızıl bahar olmalı!” diye haykırıyor, meydanlarda.

\n

***

\n

Türkiyede pencerelere al bayrak asmayı öneren birinin, dört yıldır penceresindeki demir parmaklıklara baktığını düşünüp, ürpermiyor değilim ama... Neyse ki burası Fransa ve hâlâ demokrasi var, sanırım Melenchonu Silivriye kapatamazlar!

\n

Ben ki 1991de ayak bastığım Pariste, hep 1789 repliği bir devrim, olmadı Mayıs 68 benzeri bir isyan tanığı olmak hayalini beslemişimdir, gizli gizli... Yeniden umutlanmaya başladım, iyi mi?

\n

Jean Luc Melenchonun Fransa cumhurbaşkanı seçileceğini düşünecek kadar yemedim, elbette kafayı. Ama böyle bir söylemin ortaya çıkmasını, üstelik apolitik denilen ve umutları doğmadan söndürülen bir \tgençliği ardına takmasını önemsiyorum.

\n

Peki kimdir bu Melenchon ve nasıl dirildi komünist söylem? Anlatacaklarım çok. Dinlemek isterseniz, önümüzdeki çarşamba, Röveşataya beklerim.

\n\n\n

‘G’ NOKTASI

\n\n\n

SEVGİNİN SENFONİSİ

\n

ağaçlar büyüktü evler büyüktü şehirler büyüktü

\n

küçük bir kuş gibi sevmiştim seni

\n

güçsüzdüm

\n

yollarımın başında alıcı kuşlar yoksulluk acılar vardı

\n

sağım solum kavgaydı

\n

çoğu zaman

\n

sınırların ardından gelirdi avcıların çığlıkları

\n

vurdum kimini

\n

kaçtım kiminden

\n

ilkyaz dallarına benzetirdim saçlarını

\n

ilkyaz dallarının arasında vuruldum

\n

hastane pencerelerinde gözlerim

\n

dallarda aklım kaldı

\n

AHMET KADRİ ERGİN

\n\n\n

Az çok temiz bir zihne, dünyanın tüm zorlukları bile namussuzluğu kabul ettiremez.

\n

ALBERT CAMUS

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdolabı sendromu 7 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları