Mikronezya’nın Yutania ile nihai kapışması beklenirken Ulu Çoban Muktedir Makropiç’in de askeri ve sivil ahalinin moralini elbette yüksek tutması gerekiyordu.
Gerçi orduya vermek istediği moral, ordu komutanı Takşak Dikerim’in ezberlettiği cevaplarla askerler arasında epeyce oral; siviller arasında da viral olmuştu*. Ama Makropiç, koltuğa yapışmak için bazı şeyleri yutması gerektiğini iyi bilirdi.
Gün, sivil ahaliye moral vermek günüydü.
Ulu Çoban, zaten dikimini beğendiği için ordu komutanı atadığı terzisi Takşak Dikerim’in el emeği, göz nuruyla pırıl pırıl parlayan başmüstebit üniformasını giydi. Mikronia çarşısına, esnafla sohbete çıktı. Basit bir yoldaş gibi önden yürüyor, danışmanlar tugayı arkadan geliyordu.
Makropiç, yolda rastladığı ilk dükkâna girdi. Bir balıkçıydı.
Tezgâhın arkasında duran ve Karadenyolu olduğu takkesinden belli esnafa olta attı: “Senin adın ne Yoldaş?”
“İdrak Hacamat, Ulu Çobanım.”
“Palamutların da dipdiri. İşler nasıl gidiyor?”
“Bugün bir tane bile satamadım.”
“Neden?”
“Şahsınız gelecek diye çarşıya müşteri alınmadı.”
Ulu Çoban, bozuntuya vermedi. “Öyleyse ben hepsini alıyorum, ama güzelce temizle!” dedi yücelikle.
Balıkçı İdrak, boynunu büktü: “Temizleyemem, haşmetmeap. Şahsınız gelecek diye tüm bıçakları topladılar.”
Ulu Çoban, moral vermeye kararlıydı.
“Önemli değil” dedi, “Temizlenmeden alayım”.
Duyulur duyulmaz bir sesle, “Yine da satamam” diye inledi, İdrak Hacamat. “Çünkü ben balıkçı değilim, yüksek şahsiyetinizin koruma ordusunda güvenlikçiyim.”
Mikronezya’nın düşmez kalkmaz bir müstebiti, Tanrı Ol’un han oğlu Ulu Çoban, azizlerin en hazreti Muktedir Makropiç; sinirlenmeye başlamıştı. Sert bir sesle emretti: “Git bana amirini çağır!”
İdrak Hacamat, ezile büzüle fısıldadı: “O da karşıki fırında ekmek satıyor.”
*Aşk iki kişiliktir (Ciddiyet 19.04.2025)