Yeşil kucaktan yangın kuşağına

08 Ağustos 2021 Pazar

1970’lerde komünist SSCB’yi Asya sınırlarını oluşturan Müslüman ülkelerde radikal ve siyasal İslamcılığı yayarak yıkmayı amaçlayan ve zaten başaran “Yeşil Kuşak” projesinin mimarı, Henry Kissinger’dır. 

1969’dan beri Nixon’la başlayıp hemen tüm Amerikan başkanlarına dış politika yönderliği yapan Kissinger; 2016 yılında 93 yaşında olmasına karşın Trump’ın da akıl hocalığını üstlenmiştir! 

Türkiye’nin siyasal ve sosyolojik anlamda İslamlaştırılmasına da büyük emeği geçen ABD’nin Yeşil Kuşak politikası SSCB dağıldıktan sonra da sürdürülmüş; bu kez siyasallaşırken radikalleşen İslamiyeti Amerikan güdümüne sokacak bir yapılanma tasarlanmıştır. 

Adaylar arasından Osmanlı’nın hilafet geçmişi, muhafazakâr milliyetçiliğin Pantürkizm hayali ve yeşil kuşağı oluşturan Türki Cumhuriyetler düşünülerek özenle seçilen Fethullah Gülen’in “hizmet” hareketi, merkezi ABD’de beslenip karargâhı Türkiye’de örgütlenerek “Neo-Con” dünyaya uyacak “Neo-İslam”ı iki anadilde (Türkçe ve Amerikanca) yaymaya böyle başlamıştır. 

‘NEO-İSLAM’ TAŞERONU PKK

17/24 Aralık 2013’ten 15 Temmuz 2016’ya darbeci terör örgütüne dönüşen FETÖ, ya bitirilemedi ya da bitirilmek istenmedi ama görünen o ki hâlâ önemli mevki ve mevzileri tutuyor. Ekleyin bu Amerikancı “Neo-İslam” artıklarına, MHP destekli AKP iktidarının temizlenenlerden doğan boşluğa doldurduğu tarikat ve cemaatleri; ABD’nin Türkiye’yi istediği zaman istediği yöne çekecek işbirlikçileri hiç eksilmedi!     

Nitekim geçmişte İngiliz muhiblerinin bağrında yetişen bu güruh, bugün ABD ve yine İngiltere’ye çalışıyor. Türkiye’yi kemirerek semirirken ABD planlarına hizmette de kusur etmiyor ve gerektiği zaman taşeron kullanıyor, PKK ile işbirliği yapıyorlar.

Yeşil kuşağa dolanan Türkiye, şimdi “Yangın Kuşağı” ile kuşatılıyor. 

Ormanlar, zaten yerleşime açılmak için yer yer yakılıyordu. İktidarın belediyelerden alıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurduğu vakfa bağladığı kıyılara zaten kıyılıyor. PKK de İzmir, Muğla, Antalya, Hatay, Tunceli, Kahramanmaraş’ı yakıyor.

HEDEF AKDENİZ 

Orman Bakanlığı’nın resmi internet sitesine göre kundaklama yöntemiyle yakılan bölgelerde ilk sırayı Antalya alıyor. Onu Muğla, Kahramanmaraş izliyor. En son Hatay’ı yaktılar. Çoğu yangının faili PKK, Hatay’dakini üstlendi de meçhul diyemediler... 

İskenderun Körfezi, Akdeniz’in Adana’ya uzandığı bir deniz cebidir. Hatay ise İskenderun Körfezi’nin karadaki yapışık ikizi gibi Türkiye’nin Suriye’ye uzanan bir kara cebi, Atatürk’ün eşsiz stratejik dehasıyla kazandığımız Türk toprağıdır. Daha doğrusu Türk toprağıydı...

MHP destekli AKP iktidarının sığınmacı politikası sayesinde demografisi değişti, göç toprağı oldu. Düşünün ki 2019 itibarıyla resmi istatistiklerde İstanbul nüfusunun yüzde 3.2’sini oluşturan Suriyeliler, Hatay nüfusunun yüzde 26.7’sine denk geliyor. 

Suriye’nin oldum olası hak iddia ettiği Hatay, aynı zamanda PYD’nin nihai amacı, ABD desteğiyle kurmaya soyunduğu Suriye Kürdistanı’yla sınır komşuluğuna aday. 

AMAÇ, SÖZDE KÜRDİSTAN’I AKDENİZ’E KAVUŞTURMAK 

Eğer ABD ile PYD’nin işbirliği sonuç verir ve Suriye’nin kuzeyinde de Irak’takinin devamı bir Kürdistan kurulursa denize açılacağı, Barzani’nin petrolünü de İskenderun Körfezi’nden Akdeniz’e taşıyacağı stratejik mevki, elbette Hatay. İşte bu yüzden sığınmacı dolduruluyor, demografisi değiştiriliyor, işte bu yangınlarla yerleşik halk, T.C. yurttaşları yılıp kaçsın isteniyor. 

Yurdumuzda taş taş üstünde bırakmamaya kararlı düşmanla işbirliği yapan yerli hainler ve taşeronları PKK, Hatay’ı Türkiye’den koparmayı şavulluyorlar! 

İktidar bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Peki, biliyorsa niçin yeterince istihbarat yok bölgede? Neden yakmaya geleni yakmıyor? Nasıl oluyor da yangın uçakları hep arızalı? Eskiden asker sevk edilirdi büyük yangınlara. Dünyada da öyle yapılır. Ormanlarımız yakılır, Hatay’a göz dikilirken TSK nerede? 

Yoksa “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diye alkışladıkları FETÖ kumpaslarıyla kalbi sökülen, beyni uçurulan ordudan geriye bağırsakları mı kaldı?*

HAKLI ÇIKMAKTAN SIKILDIM

Yukarda okuduğunuz yazı, aynı başlıkla 2020’de bu sütunda yayımlandı, değerli okurlarım. Aradan geçen bir yılda, sıraladığım hiçbir parametre değişmedi. Resmen 6.5 milyona ulaşan (gerçekte 10 milyon) sözde sığınmacı istilası Nasreddin Hoca’nın türbesine dönen sınırlarımızdan akın akın geçen Afgan savaşçılarla sürüyor.  

Hatay için geçerli olan demografik yapı bozulması yurt sathına yayıldı ve zaten on gündür alev alev yanan güney ormanları, Türkiye’yi saran yangın kuşağının kanıtı. 

ABD, ülkemizdeki muktedirleri göz yumdukları ya da ortak oldukları uluslar-

arası yolsuzluk ve kaçakçılık suçlarını “kovuştururum ha” şantajıyla esir aldı. 

Ne isterse yaptırıyor.

1918’İN UFKUNDAYIZ, KEMERLERİ BAĞLAYIN!

Ben olacakları yazarım. İstanbul depreminden sonra olacakları Bir Gün Gece** romanımda yazdım. Şimdi onu bekliyoruz ama depremden önce belki de “yangın söndürecek uçağı olmayan ülkenin inşa ettirdiği Akkuyu Nükleer Santralı” patlar. 

Sizler üzülmekten ben de yazmaktan kurtuluruz...

Her şeyi önceden görüp söylemiş olmanın bıkkınlığıyla, bu yazıyı bir yıl önceki yılgın özlemle bitirmek istiyorum:  

Bir zamanlar Çankaya’da mütevazı bir köşk, mütevazı bir Meclisimiz vardı. Ama ormanlarımızı, sınırlarımızı ve insanlarımızı layıkıyla koruyan büyük devlettik. 1938’de bitti. 

Şimdi en büyük saray Ankara’da, zaten her su kıyısında bir saray ve yan gel yat sarayı Meclis de var; ama devletimiz küçüldü. Gücü sadece sarayları korumaya yetiyor. O kadar.

* 18 Ekim 2020, Cumhuriyet 

** Kırmızı Kedi Yayınları, 4. Basım 2016



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024
Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları