BİR haftadır hukuk tarihimizin en tuhaf olaylarından birini yaşamaktayız: Birbiriyle ilgili görünen, ama her biri ceza hukunun farklı bölümlerine konabilir nitelikte bazı suçlardan bahsedilmekte.
Yolsuzluklar, rüşvetler ve bunların birtakım uzantıları. Doğal olarak, kimi ihbarla duyululan, kimi görünen bu suçlar için soruşturmalar açılıyor ve ister istemez ülkenin çeşitli köşelerinde, kentlerinde telaşlı koşuşmalar var. İster istemez devletiniz adına gurur duyuyorsunuz, “Devlet dediğin işte böyle olmalı, suçların peşine işte böyle düşülür” diyorsunuz. Nitekim, çok kısa bir süre sonra söz konusu suçlara ilişkin olarak medyada birtakım haberler yayımlanmakta, şuraya saklanmış, şuna buna konmuş büyük miktarda paralar, döviz desteleri. Devletinize güvenerek, “nasıl olsa bir süre sonra soruşturmalar her şeyi ortaya çıkarır, suçlular yakalanır” diyerek devletinizle yine gurur duyuyorsunuz.
Ama o ne? Yurdun başka köşelerinden haberler gelmeye başlıyor. Yine bunlara benzer suçlamalar. Fakat “failler farklıdır” demeye kalmıyor ve anlıyorsunuz ki, daha önce suçlanmışlara yakın çevreler aynı haberleri değişik başlıklar altında devreye sokma telaşındadırlar. Şaşkınlık bununla da bitmiyor ve sonradan öğreniyorsunuz ki, kendi suçluluklarını örtbas etmek için suçlama avına çıkanlar kendi çabalarıyla mesafe kaydettiklerini ve yeni yolsuzluk ve rüşvet olayını ele geçirmek üzere olduklarını sanarak sevinirken bir de görüyorlar ki yakaladıkları yeni yolsuzluk ve rüşvet haberi kendilerinin işledikleri yolsuzluklarla rüşvetlerden başkası değildir.
Bir de şu gariplik: İktidar çevreleriyle “cemaat” denen oluşumlar arasında yaşanan bu furyanın çoğu zaman “onlar” ve “bunlar” biçiminde etiketlendirilen rakiplerinden bazısının öbürlerine “kardeşlerimiz” demeyi ve benzer muhabbetli sözleri ihmal etmeyişleridir. Bir bakıma, böyle bir tablo suçluluklarla aynı ve tek bir hastalığın belirtisiyle karşılaştığımızın doğrulanışı değil midir? Aslında, çürümüş ve kokuşmaya yaklaşmış bozuk bir düzen bölünmüş ve birbiriyle kavgaya kapışmış görünse de bunun nedenleri ve sonuçları arasında pek büyük bir fark olmadığını görmemiz ve büyük özverilerle kurulmuş bir cumhuriyeti köklü bir toparlanmayla böyle bir zilletten kurtarmamız gerekmiyor mu?
Garip Soruşturma
Yazarın Son Yazıları
Çelişki Korkusu
Kırım ve Komşumuz Rusya
Acı
Sayıştay Kararları
İnsan
Durgunlukta Dinlenme
Acıların Acısı
Komşu Dostluğu
Safsata ve Ciddiyet
Kayma
Opera
Kanser ve Hukuk
Kıbrıs’ta Tanım ve Akıl
Yerinde Saymak
Camia, Cemaat, vs.
Anayasa ve Gelecek
Federatif Çözüm
Anlayabilmek
Sıfat Diplomasisi
Kadın Cinayetleri
FCP
Yolculuk ve Fenerler
Unutmuşlar
Bölüşük Kıbrıs
Namus ve Medya
Güzel Şeyler
Tuhaf Tutumlar
Ağırbaşlı Uyarı
Kötümserlik Anısı
Hak, Hukuk ve Guguk
Gölgeler ve Aynalar
Kilit Açmak
Cemaatler Curcunası
‘Zito Venizelos’suz Kurtuluş
Yeni Sayfa
Bir Bitişin Hüznü ve Geleceğin Şevki
Üzüntü ve Belirsizlik
Devlet Adamlığı
Bunlar ve Onlar
Garip Soruşturma