Savaşı Türkiye Kazanır!

26 Şubat 2014 Çarşamba

İktidar koalisyonu içindeki kavga, ses ve söz sınırını aşan bir hızla devam ediyor. Gidişe bakılırsa, bundan ötesi olamaz dendiği bir anda, hiç beklenmeyen yepyeni bir savaş cephesi açılacak.
Önceki gün iktidarın tam resmi yayın organlarında çıkan binlerce kişinin telefonlarının cemaat kaynaklı olarak dinlendiğine ilişkin haberlerin daha yankısının nerelere kadar ulaşacağı belli olmadan “karşılık” geldi.
Bu karşılık hiç de yabana atılacak cinsten değildi. İnternette hızla yayılan ses kayıtlarına göre, hükümet üyelerine yönelik 17 Aralık operasyonu sırasında Başbakan, oğluyla 4 kez konuşuyor. Konuşmaların içeriği çok ciddi iddialara gebe.
Başbakan, oğluna geniş bir yolsuzluk operasyonu yapıldığını söylüyor ve evde ne kadar para varsa çıkarılmasını, sıfırlanmasını istiyor. Başbakanlık bu ses kayıtlarının montaj olduğunu açıkladı. Bunu netleştirmek çok zor bir iş değil. Başbakan şüpheleri gidermek istiyorsa bu kayıtların incelenmesini ister; gerçek çok kısa sürede ortaya çıkar.

***

İktidar koalisyonu içindeki kavganın su yüzüne çıktığı günlerde bunun çok uzun sürmeyeceği, sonuçta gücü paylaşan iki hareketin iktidarı kaybetmemek için uzun olmayan bir süreçte barışacağı görüşleri vardı. Buna karşılık kavganın çok derinlerde uzun yıllardır köklendiğini düşünenler, artık geriye dönüşün olanaksızlığına dikkat çekiyordu.
İkinci şık kazandı.
1970’li yıllarda filizlenen cemaat hareketinin iktidara gelmek için çizdiği yol şuydu:
Seçimlerle uğraşmayalım, devlet kurumları içinde adım adım güçlenelim, devamında iktidarı hiç kaybetmemek üzere elimize geçirmiş oluruz.
Erbakan ile başlayan Milli Görüş hareketinin iktidara gelmek için belirlediği yol haritası ise şöyleydi:
Dini siyasetin göbeğine oturttuğumuzda sürekli güç sahibi olacağımız bir hareket haline geliyoruz. Halkı adım adım arkamıza aldığımızda sandıktan biz çıkarız, iktidar gücünü tam olarak elimize geçirdiğimizde seçimlerin gerekmeyeceği bir rejim yaratırız
Mutlak iktidar hedefli iki gücün 3 Kasım 2002 seçimlerinde başlayan ortaklığı “zaferle” sonuçlandı.

***

Başkent kulislerinde iki gücün ortaklığının hiçbir zaman “aradan su sızmayacak” yakınlığa ulaşmadığı 2000’li yılların başından beri konuşuluyordu. 12 Haziran 2011 seçimlerinde cemaatin üç haneli rakamlara yakın bir milletvekili gücüne sahip olmak için seferber olduğu, ancak bunu başaramadığı iddia ediliyordu. Bütün bunlara karşın, iktidar pastasının büyüklüğü taraflara yetiyordu.
Öyle anlaşılıyor ki, başta Cumhurbaşkanlığı seçimleri olmak üzere yeni dönemde oluşacak güç dengesinde “mutabakat” sağlanamadı. Taraflar bütün silahlarını cepheye sürerek kıyasıya bir savaşa girişti.
Bu savaşın kazananı Türkiye olur...
AKP gibi bir deneyimi yaşamamız gerekiyordu. Toplumlar, sobanın sıcak olduğunu ancak dokunarak anlar ve ondan sonra önlemini alır. Dinin siyasetin temeline oturtulup Batı’nın her isteğinin yerine getirildiği bir “sistem” içte ve dışta planlanan bir süreçti. “Batı-İslam sentezi” diye özetlenebilecek bu deneyimin demokrasi getirmeyeceğini yıllar önce söyleyenler statükoculukla, yeni yüzyılı okuyamamakla suçlanıyordu.
Şimdi bu büyük çatışmadan, 12 yıl süren şerden bir hayır çıkarma zamanı...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yargıtay’da kanun kim? 16 Mayıs 2024
Üç Cumhuriyet gecesi! 14 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları