CHP’ye Mektuplar (II) Sorun ‘Omurgasızlık’

24 Ağustos 2014 Pazar

Elektronik Yüksek Mühendisi Haluk Taner; “Baykal döneminden beri CHP’ye kerhen oy vermekten bizar olmuş çok sayıda zavallı (!) seçmenden biriyim ben de” diye başladığı satırlarını; “Gerçekten artık ‘Nasıl bir CHP’ sorusunu sormaktan vazgeçmeli ve ‘Nasıl bir sosyal demokrat parti?’ sorusunu sormalıyız” diyerek sürdürüyor, sonra ekliyor:
Seçim dönemlerinde CHP’ye dışardan destek veren çok sayıda gönüllüden biri olarak bu partinin içindeki kaynamayı, hizip kavgalarını az çok görüyorum. En büyük sorun omurgasızlık!

‘Çözüm kurultayda değil’
Sorunun derin bir “kimlik” sorunu ve “yapısal” olduğunu düşünen okurlarımızdan Nurhan Işıkseren aynı sebeple; “Çözümün kurultayda olmadığı görülecektir” tespitini yapıyor ve change.org’da (http://chn.ge/1sT55J7) Kılıçdaroğlu’na hitaben yazılan bir bildiri altında başlatılan: “İyi biliyoruz ki, partimizde yönetimsel ve örgütsel ciddi sorunlar var. Kendini iyi yönetemeyen bir partinin ülke yönetiminde başarılı olamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Halkımızın partimize güven duyması, itibar etmesi, iktidara layık görmesi için yönetimsel ve örgütsel sorunlarımız bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. Partimizde saydam, demokratik bir düzen istiyoruz. Genel başkan ve merkez yönetim odaklı otoriter, bürokratik yönetim tarzına, örgüt işleyişine… İl ve ilçe seçimlerinde merkez yönetimin belirleyici müdahalesine… Genel başkanın merkez yönetim ve temsil görevlerine seçtiği yandaşlar, uzmanlar, akademisyenler, bürokratlar, seçkinler düzenine… Parti politikalarının örgüt birimlerinde tartışılmadan, üye katkısı alınmadan belirlenmesine itiraz ediyoruz” kampanyasına dikkat çekiyor.

‘Oy için kapımıza gelecek!’
Çelik Atlı gene pratik bir yaklaşımla “oy artışı” için, seçmeni yakın markaja almaya odaklanmayı öneriyor:
CHP bizden oy istiyorsa, kapımıza gelecek kardeşim” diyor Çelik Bey, “Kılıçdaroğlu devamlı dolaşıyor, acıya uğrayan tanınmışları tek tek arıyor ama bizim eve gelen yok. Kim gelecek bizim eve; ÖRGÜT. Örgütte kimin kimle yer değiştireceği, kimin ayağının kaydırılacağı hesapları yapılıyor. Türkiye haritası neden sarardı, bunda örgütlerin sorumluluğu yok mu? Neden bu örgütlerden üst yönetimce hesap sorulamıyor. Parti üyeliklerinde AKP’nin 7.5 milyon, CHP’nin 900 bin civarında üyesi olmasının nedenleri nedir? Neden bizim eve seçim zamanı iki defa hatta daha fazla AKP uğruyor da CHP’den haber yok?
Neticeten, ‘Kapımıza gelecekler kardeşim’, tabii mahalli örgüt önce partisinin programını okuyacak, içselleştirecek, içi boş terimleri bir kenara bırakarak partisinin internet sitesine girerek yapılan çalışmaları görecek ve bunları bütün Türkiye’de bizim evlere anlatacak...

‘Kasaba tüccarı kafası’
Yapısal”, “kimlik” sorunlarını bir yana bırakarak meseleye böyle taban siyasetinden bakan okurlardan Cengiz Akgün; “RTE’nin bu işi Amerikalı danışmanlardan nasıl öğrendiğine biraz kafa yorun” diyor:
Dünya görüşü, kültürü, tahsili bu kadar kısıtlı birini sadece hitabet gücü ile buralara geldiğine filan inanmıyorsunuz herhalde. Bu işi profesyonellerden öğrendi. Bu kamu yoklama şirketlerine harcadığı para çok büyük. Bu seçim taktikleri, ayak oyunlarını kendisinin ya da da yardakçılarının hazırladığını sanmıyorsunuz herhalde. Bastırıp parayı bu konuda profesyonelleri tutuyor. Kılıçdaroğlu’nun danışmanları hâlâ kasaba tüccarı...

‘Kaybolmuş durumdayız’
Tolga Tanrıkorur benzer biçimde partinin derin ve büyük fikir ayrılıklarına yol açan dağınık kimlik problemlerini sorgulamak yerine doğrudan doğruya “nasıl iktidar oluruz?”a yoğunlaşmayı öneriyor.
Okurunuz olarak sizden ricam şu” diyor Tolga Bey; “Nasıl iktidar oluruzu tartışalım. Cumhuriyet okurları zaten aynı hissiyatı asağı yukarı paylaşıyoruz, bu sebeple aynı şeyleri (RTE ve AKP’si dahil) birbirimize anlatmayalım lakin yöntem konusunda (iktidar olma yöntemi) hep hislerimizi konuştuğumuz için ya bilgisiz ya kaybolmuş durumdayız ve çoğunlukla hemfikir değiliz. Bu sebeple ricam tüm olasılıkları dikkate alarak /alınmasını sağlayarak yöntemi tartışmaya açmanız. Örneğin, sizin de yazılarınızda defalarca değindiğiniz üzere, ki tamamıyla mutabıkım, RTE ve AKP propaganda konusunda epey başarılı ve Türkiye’de propagandanın gücü yadsınamaz. Bu sebeple, mevcut imkânlar dahilinde ne yapılabiliri tartışalım. Bu sayede hem somut koşulların somut tahlilini yapmış, hem yöntemi somuda indirgemiş oluruz. Tabiatıyla birbirleriyle girift ilişki içerisinde olan örgütlenme, finans, uluslararası ilişkiler, lobicilik vs. birçok konuya yöntemi tartışırken disiplin içerisinde değinmek zorundayız…
Gerek 2010 referandumunda, gerek son seçimde, maddi olanaklardan bağımsız biçimde- “propagandanın önemini” kavramakta AKP’den bir hayli geride kalan CHP’nin, bu çok büyük açığı üzerinde şahsen epeydir düşünenlerdenim…
Vardığım sonuç şu: Siyasi projesini netleştiremeyen bir parti, siyasi propaganda ve seçmen markajında da açıkça tıknefes kalıyor. Bir partinin seçmenlerine kendisini etkin biçimde pazarlayabilmesi ve anlatabilmesi için galiba öncelikle kim (örneğin “laik/post-laik”) olduğunu bilmesi şart.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları