Koronayla dans

18 Haziran 2020 Perşembe

Karantina günlerinde ertelenen bir dişçi randevum vardı. “Zamanıdır!” diyerek gittim. Dişçi kapıda beni bir uzaylı gibi karşıladı.

Sekreter elime derhal bir çift galoş tutuşturdu. Maskemi muhafaza etmemi ama elimdeki eldivenlerden seri bir şekilde kurtulmam gerektiğini, ellerimi hemen jellememi söyledi.

Akabinde içinden ayrı poşetlere konan cep telefonumla, cüzdanımı alabildiğim çantamı, bir naylon torbaya tıkıştırıp çıkışta vermek üzere elimden aldılar. Dişçi koltuğuna oturmadan önce de steril bir paketten çıkardıkları bir ameliyat önlüğünü giymemi ve saçlarımı boneyle örtmemi istediler.

Ağzımı berbat bir oksijenli su ile çalkalamamı talep ettikten sonra dişçim nihayet yüzünde koruyucu “siper maskesi” ile yanımda çalışmaya koyuldu.

Hazırlık faslı hani biraz daha sürse, Trump’ın önerdiği gibi doğrudan dezenfektan içmemi isteyeceklerdi. Dişçide geçirdiğim parantez, koronavirüs krizinin en koyu, en karanlık günlerini aratmıyordu.

Tuhaflık şurada ki, kapıdan dışarı adımınızı attığınızda bu süper gergin, tedbirli ortamdan ışıl ışıl haziran güneşinin göz kamaştırdığı, koruma önlemlerinin neredeyse sıfırlandığı bir dünyaya ışınlanıyorsunuz.

Trafik her zamanki gibi yoğun, maske kullananlar artık çoğunluk değil azınlık. Kimsenin sosyal mesafeye özen göstermediği açık havadaki kahveler, restoranlar tamamen dolu ve artık dükkânlar da açık. Hatta bazı butiklerin önünde ufak kuyruklar bile var.

Şizofren bir dünyada yaşıyoruz

Karantinanın sona erdiği mayıs başından beri artık böyle sürekli şizofren bir dünyada yaşıyoruz. Ya vurdumduymazlığa savruluyoruz, ya “normalleşmenin” “n” sinin olmadığı bir teyakkuz haline ışınlanıyoruz. Makul olan ne biri, ne öteki. Ama koronavirüs zamanlarında makulü aramak abes.

İtalya’da son olarak bu hafta başından itibaren uluslararası uçuşlar da açıldı. Roma Fiumicino Havalanı’na marttan bu yana pazartesi günü ilk kez 110 uçak indi. Ama tarihi yolculuğu yapan yolcular, “boarding”den sonra şok-şok-şok bir sürprizle karşılaştılar.

Uçaklarda sosyal mesafenin korunması amacıyla orta koltuğu boş bırakacaklarını ilan eden şirketler, ilk uçuşlarında daha bu sözden U dönüş yapmış; “yolcular nasılsa maske takıyor” mazaretiyle her zamanki balık istifi oturma planlarına geri dönmüşlerdi. Buna karşın uçakta itiş kakışı önlemek amacıyla yolcuların ellerinden el bagajları da alınmıştı...

Normalleşme” adına sade uçuşlar değil, bu hafta başında diskotekler ve gece kulüpleri de açıldı. Bundan böyle düğün, dernek, kongre, fuar ve toplantılar belli kriterlerle serbest olacak. Diskoteklerde dans pistinde çiftler arasında örneğin “en az 1 metrelik mesafe”(!) bırakılacak. Barda yan yana içki içmek de ikinci bir emre kadar yasak olacak.

Çin sendromu

Tüm bu fantastik açılımlar yaşanırken bir yandan da sürekli “ikinci dalga mı geliyor?” alarmı pompalanıyor.

Roma’da San Raffaele Pisana isimli özel bir hastanede çıkan 112 COVID vakası ardından “ilk hastayı” bulmak üzere İtalyan başkentinde geniş çaplı polisiye araştırma başlatıldı. “Yaza girerken virüs gücünü yitirdi” dedikoduları arasında yeni bir salgın merkezinin boy vermesi sinirleri alabildiğine gerdi.

San Raffaele olayının Çin’de uçuşların iptal olmasına, okulların kapatılmasına ve Pekin’in tecrit kordonu altına alınmasına yol açan bir genel panik hali ile örtüşmesi insanlarda ister istemez bir “deja vu/ gene mi?” duygusu yaratıyor.

Sade Çin’de değil, günlük 3 binin üzerinde rekor vaka artışıyla tekrar gündeme gelen İran ve COVID eğrisinde sert çıkışlar gören İsrail’deki gelişmeler; uluslararası turizmin, uçuşların açıldığı şu sırada tam “şizofreni” duygusunu katlıyor.

Repubblica’da okuduğum bir başyazı durumu “Bir türlü sayfayı çeviremiyoruz” diyerek özetliyor ve ardından ilave ediyor:

Bunda şaşacak ne var? Önce de başımızda var olan bir Damokles’in kılıcı sallanıyor... diyebilirsiniz. Şüphesiz ki öyle. Ama kılıç hiçbir zaman bu denli keskin olmadı. Artık hiçbir şeyi programlamak mümkün değil. Zihin öne doğru bir adım attığında, arkadan hemen balyoz gibi bültenler geliyor: ‘Bulaşıcılık katsayısı 1’e yaklaştı’, ‘Pekin’de mahalleler kordon altına alındı’, ‘En kötüsü güz aylarında gelecek’... Bildiğimiz tek şey şu anda hayatta olduğumuz. Bunun ötesinde çok büyük bir belirsizlik içinde debeleniyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları