AYM’ye güvenebilir miyiz? - Çetin DOĞAN
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

AYM’ye güvenebilir miyiz? - Çetin DOĞAN

11.09.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Anayasa Mahkemesi (AYM), 28 Şubat davası kapsamında adil yargılama hakkımızın ihlal edildiğine dair yaptığımız kişisel müracaatı reddetti. Bu suretle AYM, derece mahkemesinin 54. Erbakan hükümetinin 18 Haziran 1997 tarihinde tarafımızca cebir ve şiddet kullanılarak ıskat edildiği yönündeki kararını da onaylamış oldu. AYM’nin oyçokluğu ile verdiği bu ret kararı, gündemin yoğunluğundan olsa gerek, kamuoyunda neredeyse hiç tartışma konusu yapılmadı.  

Aslında, AYM kararına muhalefet şerhi koyan başkan yardımcısı Hasan Tahsin Gökcan’ın “Karşı Oy Gerekçesi” tek başına AYM kararın çarpıklığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle 91 sayfalık, büyük bir bölümü 28 Şubat iddianamesi ve derece mahkemesinin gerekçeli kararından kopyala/yapıştır yöntemiyle oluşturulmuş AYM metninin tamamını irdelemeye gerek duymuyorum. Bunun yerine söz konusu kararda yer alan ve “hükme esas alınmış” tek bir belgenin çarpık değerlendirilmesi ve bu belgeye ilişkin perdelenmiş gerçekleri açıklamakla yetineceğim. 

AYM kararının 170. maddesinde bizim ortaya koyduğumuz kanıtlara dayalı değerlendirmelere niçin itibar edilmediği açıklanmıştır:

“AYM, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddiaları, bir bütün olarak adil yargılanma kapsamında olan hakkaniyete uygun yargılama hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.” 

Başvurumuzun “adil yargılanma kapsamında olan hakkaniyete uygun yargılama hakkı çerçevesinde” değerlendirdiği iddiasının ne ölçüde gerçeği yansıttığını irdelemeye başlayalım:

AYM Kararının 50. maddesinde (Sayfa 22) 16 Nisan 1997 tarihli “Laiklik Aleyhtarı Faaliyetler” konulu belge yer almakta ve belgenin hükme esas alındığı belirtilmektedir. Bu belge gerçek olup imza yetkileri ile ilgili yönerge kapsamında Genelkurmay Harekât Başkanı olarak benim tarafımdan imzalanmıştır. Bu belge, hükme esas alınan diğer belgelerle de bağlantılı olduğu için söz konusu değerlendirmelerin gerçeklere ne kadar aykırı olduğu alenen ortaya çıkacaktır.

Belgenin içeriği MİT tarafından gönderilen bir bilgi notu ile ilintilidir. MİT bilgi notunda, haber kaynağını belirtmeksizin “camilerde TSK aleyhinde vaaz verildiği” yolundaki duyumlarını bildirmiş, bunu yaparken bilgi notunun mahkemede belge/kanıt olarak kullanılamayacağı şerhini de düşmüştür. MİT'in bilgi notunda haber kaynağının belirtilmemesi, teyit ihtiyacını doğurmuştur. İmzamın bulunduğu belge ise bu bilgi notunun içeriğinin teyidi amacıyla garnizon komutanlıklarına gönderilen belgedir. 

AYM kararında bu belgenin hangi birimlerden dava dosyasına girdiği ve belge içeriği ayrıntısıyla yer almaktadır. Ancak AYM, bu bilgilere dayanarak son derece özgün bir “değerlendirme” ile bu belgeyi atılı suçla ilişkilendirmeyi başarmıştır. Karardan aynen alıntılıyorum (AYM kararı, sayfa 23-24): 

Silahlı kuvvetlerin bilgi sahibi olmasının bazı faaliyetlerde caydırmada cüret ve cesaretlerini kırma bakımından etkisi olacağı, silahlı kuvvetlerin boş durmadığını, herhangi bir duruma karşı da tepki göstereceğini bilmeleri gerektiği, bu yazının demokratik bir yazı olup kim ne yapıyor, ediyor bunları bilme ülkenin birlik ve bütünlüğünü koruma yönündeki bir vazifemizin bir neticesi olduğu yönündeki belgeyi irade beyan ederek imzalayan sanığın savunmasına anayasadan kaynaklanmayan yetkinin kullanılması nedeniyle itibar edilmemiştir.

Öncelikle AYM’nin “irade beyanı” olarak nitelediği bu özgün değerlendirmeye dayanak teşkil edebilecek, bana atfedilen herhangi bir konuşma ya da belgenin dava dosyasında kesinlikle bulunmadığını belirteyim. İşin skandal olarak nitelenebilecek yanı, bu sözler 05-07 Mart 2003 tarihleri arasında icra edilen 1. Ordu Plan Seminerinde yaptığım ve Balyoz Kumpas davasında atılı suç ile ilişkilendirilen konuşmadan çarpıtılarak alıntılanmıştır. AYM’nin 28 Şubat davasıyla ilgisi olmayan Balyoz davasının dosyasındaki ifadeleri “ödünç alarak” 28 Şubat davası kapsamında irade beyanı olarak değerlendirmesi en temel hukuk prensiplerine aykırıdır. 

Bilineceği üzere, Balyoz davasında hak ihlalleri olduğu yönündeki 18 Haziran 2014 tarihli AYM kararından sonra, dava İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görüldü ve bütün sanıklar beraat etti. Yukarıda alıntı yaptığım AYM kararındaki “değerlendirme” ile ilişkisinin açıkça görülmesi için, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Balyoz davasındaki gerekçeli kararından bir kesiti buraya olduğu gibi taşıyorum: 

Sanık Çetin Doğan’ın seminer konuşmalarında ‘Yo yo durmayın, bilgi sahibi olmamızın, bazılarının bazı faaliyetlerde caydırmada etkisi olur. Yani silahlı kuvvetler olarak bazı bilgiler istenilmesi, bazı şeyleri şey yapılması, insanların bilgi alması bu adamların cüret ve cesaretlerini kırma bakımından şeyler olur’ şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. Sanığın hükümeti eleştiren bu sözleri seminerin amacını aşan sözler olsa da bu sözlerin sanığın darbe hazırlığı yaptığı anlamına gelmeyeceği, sanığın darbe hazırlığı yapması halinde konuşmasında belirttiği gibi caydırıcılıktan söz etmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı düşünülmüştür.

Özet olarak, tarafımdan 2003’te sarf edilen bu sözler, Balyoz davasında atfedilen suça kanıt görülmemişken aynı sözler 28 Şubat davasındaki hak ihlallerini inkâr edebilmek için, 1997’de imzaladığım bir belge için AYM tarafından “irade beyanı” olarak kullanılmıştır. 

Konu ettiğimiz belgeyle devam ederek savunmalarımızda ve dava dosyasında yer alan çok önemli bilgi ve kanıtların AYM kararında nasıl perdelendiğine örnek vermek istiyorum. Aktaracağım üzere, “Laiklik Aleyhtarı Faaliyetler” belgesine ilişkin hukuken önemli bilgiler AYM kararında eksiktir. Açıklık getireyim:

Söz konusu belge 1997 yılında bir şekilde Yeniden Doğuş Partisi lideri H. Celal Güzel’in eline geçmiş, akabinde 28 Temmuz 1997 tarihinde Güzel, diğer kimi belgelerle birlikte “TSK’nin bazı yetkililerinin anayasal düzeni cebren yıkmaya teşebbüs ettikleri” iddiası ile Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulunmuştur. Konu ettiğimiz “Laiklik Aleyhtarı Faaliyetler” belgesinin yanı sıra, Nisan 1997 Tarihli “Batı Harekât Konsepti” 29 Nisan 1997 tarihli “Batı Çalışma Grubu Rapor Sistemi” ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nca yayımlanan 5 Mayıs 1997 tarihli “Batı Çalışma Grubu Bilgi İhtiyaçları” belgeleri bu suç duyurusunda kanıt olarak sunulmuştur. Bu belgeler 28 Şubat davasında da hükme esas olarak alınmıştır. 

Dönemin Ankara DGM Savcısı söz konusu belgeler üzerinde araştırma yapmış, bilirkişi tespit ederek Genelkurmay Başkanlığı ile yazışmalarda bulunmuştur. Genelkurmay Başkanlığı, Nisan 1997 tarihli “Batı Harekât Konsepti” konulu belgenin 29 Temmuz 1997 tarihi itibarıyla (yani Erbakan’ın istifasından bir ayı aşkın kadar süre sonrasında) taslak olarak bulunduğunu DGM savcılığına gönderdiği cevabi yazısında belirtilmiştir. DGM savcısı soruşturma sonucunda 4 Ağustos 1997 tarihinde aşağıda özetlediğim şekilde “Takipsizlik Kararı” vermiştir: 

  • “211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu 35. maddesinde “Silahlı kuvvetlerin vazifesi Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş bulunan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamaktır” denilmektedir.
  • Laik, demokratik devlet düzeni büyük Atatürk’ün kutsal bir emanetidir. Bu emaneti korumak Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte Türküm diyebilen herkesin görevidir.
  • Batı Çalışma Grubu illegal faaliyet gösteren bir yapılanma değildir. Varlığı ve amacı çok önceden kamuoyuna açıklanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Batı Çalışma Grubu devletimizin anayasal düzenini yıkmak amacıyla değil, tamamen tersine nitelikleri anayasamızın 2. maddesinde belirtilen demokratik, laik, sosyal hukuk devletini korumak amacıyla çalışmalar yapmıştır.”

Takipsizlik kararı, 28 Şubat iddianamesinin ve nihayetinde AYM kararının hukuki dayanağını ortadan kaldırmaktadır. Zira bu kararla ihbarcı H. Celal Güzel’in dilekçesine eklediği yukarıda belirtilen belgelerde suç unsuru bulunmadığı mahkeme kararı ile kesinleşmiştir. Bu suretle AYM kararında yer alan başta “anayasadan kaynaklanmayan yetkinin kullanılması” olmak üzere, “Batı Çalışma Grubu (BÇG) çalışmalarının hükümetten gizli yürütüldüğü ve bilgi verilmediği, meşru bir zemini bulunmadığı”ve “BÇG’nin hükümete karşı yürütülen faaliyetlerin odak noktası olduğu” yolundaki ön kabullerinin temelsiz olduğu da ortadadır. 

Suç unsuru içermediği kesinleşen DGM kararı ile aklanan bu belgeler, ıslak imza içermeyen sahte belgelerle birlikte harmanlanarak bir CD’ye kaydedilmiş ve 28 Şubat davasının soruşturması başlatılmıştır. Balyoz davasından da aşina olduğumuz üzere kimi orijinal belgeler esas alınarak suç içeren belgeler üretilmiştir. Örneğin, yukarıda adı geçen ve 29 Temmuz 1997 tarihi itibarıyla taslak olduğu sabit olan Batı Harekât Konsepti isimli belge, her nasılsa soruşturmaya esas olan CD’den 6 Mayıs 1997 tarihli ve tahrif edilmiş olarak çıkmıştır! Benzer şekilde CD’deki sahte belgeler “gelecekten” izler taşımaktadırlar. Sözde 1997 tarihli 28 Şubat belgelerinde, her nasılsa 2002’de uygulanmaya başlanan “Evrak Güvenlik Numarası” bulunmaktadır.  

Tekrar davadaki usul hatasına dönecek olursak DGM’nin kesinleşen kararına rağmen, bu belgelerin kanıt olarak gösterildiği 28 Şubat iddianamesi kabul edilmiş, yapılan itirazlara karşılık kapatılan “özel yetkili” Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi “bu eksikliğin kovuşturmanın her aşamasında giderilmesi mümkün olduğu” gerekçesi ile hukuksuz yargılamayı sürdürmüştür. İtirazların devamı üzerine mahkeme, DGM’ler tarafından verilen “kovuşturmaya yer olmadığı kararı” ve kesin hükmün kaldırılması için; kapatılan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yeni delillerin ortaya çıktığı gerekçesiyle talepte bulunmuş ve bu talep 19 Temmuz 2013 tarihinde kabul edilmiştir. FETÖ iltisaklı olduğu için üyelerinin tamamının hüküm giydiği 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1309 sayfadan oluşan iddianameyi, dava dosyasında mevcut on binlerce belgeyi tam bir günde “inceleyerek” karar vermiş olduğunu da burada belirtelim. Bu kararla usul hatası giderilmiş olduğu kabullenilse bile, DGM kararıyla suç unsuru olmadığı kesinleşen belgelerin, 16 sene sonra 28 Şubat davasında çarpık değerlendirmelerle atılı suç için dayanak yapılmasının hukuksuz olduğu izahtan varestedir. Bütün bu bilgiler dava dosyasındaki savunma ve verilen dilekçelerde mevcut olmakla beraber, konuya AYM kararında hiç değinilmemiştir.

Sonuç olarak, AYM kararında hükme esas alınan bir tek belgenin irdelenmesinin, iplik söküğü gibi davanın çözülmesine, zihinlerde oluşabilecek soruların giderilmesine yardımcı olacağını umuyorum. Bu aşamada bize düşen görev, yalın gerçeğin üstünün örtülmesine izin vermemek için tarihe not düşerek gerçeğin tescilini sağlamaktır. Anayasamıza göre kararları iç hukukumuzun üzerinde kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) de bu tescili yapacağına inanıyorum. Esasen aşağıda alıntısını yaptığımız, AYM Başkan Yardımcısı Hasan Gökcan’ın söz konusu kararda yer alan “Karşı Oy Gerekçesi” verilen hükmün bütününün hukuksuzluğunu yeterince ortaya koymaktadır:

A. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi İhlal Edildiği İddiası Yönünden

Bu başlıkta yer alan hak ihlali konusunda diğer iki başvurucuya ilişkin karara koyduğu muhalefet şerhine atıfta bulunulmuştur. Bu ilkenin ihlalini özünü değiştirmeden sadeleştirerek özetleyelim:

Bilindiği gibi anayasanın 38. maddesinde düzenlenen kanunilik ilkesi; “Hiç kimsenin kanunla düzenlenmeyen ve karşılığında bir ceza öngörülmeyen fiilden yargılanmaması, cezalandırılmaması” anlamı taşımaktadır. Bu yönüyle, yerel mahkeme kararı ve Yargıtay onayı, “Kanunilik ve Hukuki Öngörülebilirlik” ilkelerine açıkça aykırıdır. Dava dosyasında, başvurucunun bir fiilinden kaynaklı olarak 54. hükümetin görevi bırakmak zorunda kaldığına, üyelerinin cebir ya da şiddete maruz kaldığına dair bir delil yoktur. Hükümet 18 Haziran 1997 tarihinde ıskat edilmemiş, istifa etmiş, yeni hükümet kuruluncaya kadar (30 Haziran 1997) görevine devam etmiş, Resmi Gazetede yayımlanan kararnameler imzalamış, TBMM açık kalmış, hiçbir kimse tutuklanmamıştır.

B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı ile Gerekçeli Karar Hakkının ihlal edildiği Yönünden:

“Başvurumuzda yer alan, CD5’in içerisindeki belgelerin sahte olduğu, bilirkişi raporlarının ve dönemle ilgili tanıklık yapan milletvekillerinin anlatımlarına itibar edilmediği yolundaki iddialarımızın gerekçeli kararda tartışılmadığı”

    • “CD5’e kaydedilmiş 1997 yılı tarihli belgelerin üzerinde ‘Evrak Güvenlik Numarasının’ kaşelendiğini, oysa Gnkur. Başkanlığı’nın resmi yazısında Evrak Güvenlik Numarası uygulamasının 05.11.2002 tarihinde başlamış olduğunun belirlendiğini,”
    • İddianamede aslının “Adli Emanette” olduğu belirtilen “Batı Harekât Konsepti” adlı belgenin duruşmada getirildiğinde fotokopi olduğunun görüldüğü, sahteciliğin araştırılması isteminin kabul edilmediği,” 
    • Sincan’da yürütülen tankların hükümetle bağlantısını kuracak delillerin gösterilmediği, hükümetin istifası sürecinde cebir ve şiddet kullanıldığını gösteren bir delil bulunmadığı yönündeki iddiaların mahkeme kararında ve kanun yolu incelemesinde yeterince cevaplanmadığı”
    • “Bilirkişi raporunda ve uzman mütalaasında CD’den elde edilen delillerin güvenirliklerinin şüpheli olduğu kanaati belirtilmiştir. Yerel mahkemenin CD içerisindeki bilgilerin doğruluğunu, “bir defada yazdırıldığı ve sonradan ekleme çıkarma yapılmadığı” yönündeki değerlendirmeye dayandırmıştır. Fakat bu değerlendirme söz konusu belgeler üzerindeki sahtecilik şüphesini kaldırmaya yetmemektedir. Gerekçeli karar ve Yargıtay onama kararında başvurucunun iddialarına karşılayacak tartışma ve gerekçe yer almamaktadır.
    “Sonuç olarak mahkemeler söz konusu belgeleri hükme dayanak yapmıştır. Bu durum yargılamanın hakkaniyetini zedelediği gibi gerekçeli karar hakkını da ihlal eder niteliktedir. Belirtilen nedenlerle başvurucunun hakkaniyete uygun yargılama hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlale dildiği kanısındayım.

Sanırım yukarıda alıntısını yaptığım “Karşı Oy Gerekçesi” sadece AYM’nin kararının değil, en tepedeki yargı erkinin içine bulunduğu acıklı durumu da ortaya koymaktadır. 25.08.2023

NOT: Bu yazıda ortaya konan gerçeklerin belgeleri tıpkı-çekim olarak eklerde yer almaktadır.

ÇETİN DOĞAN

EMEKLİ ORGENERAL

Yazarın Son Yazıları

Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025