Olaylar Ve Görüşler

COVID-19’un Cinsiyetler Arası Asimetrik Maliyeti - Doç. Dr. Seda DEMİRALP

07 Aralık 2020 Pazartesi

2020 yılının başından beri konuştuğumuz konuların en başında, Covid-19’a karşı verdiğimiz sağlık mücadelesi ve bu sürecin hayatımızın çeşitli alanlarına düşen maliyeti geliyor. Bu maliyet hesaplarında sıklıkla konuşulanların başında üretimin yavaşlaması, tüketimin azalması, eğitimin sekteye uğraması gibi konular geldi. Daha keskin bakışlı olanlarımız bu maliyet hesaplarının bir adım ötesiyle de ilgilendi ve söz konusu maliyetlerin toplumun değişik kesimleri arasında nasıl dağıldığına da baktı. Bu vesileyle anlamlı toplumsal analizler ortaya çıktı. Bir başka deyişle Covid-19 pandemisi, toplumlara ayna tuttu.

İşte bu süreçte görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçek de Covid-19’a karşı verdiğimiz mücadelenin cinsiyetler arası asimetrik maliyetidir. Covid’in hayatı genel anlamda yavaşlattığı düşünülse de gerçek şu ki, kadınlar kendilerini bu süreçte yepyeni bir maratonda buldu.

Sağlık, lojistik gibi alanlarda iş yükü nasıl arttıysa hane içi işlerde de kadınlara düşen yük orantısız artış gösterdi. Üstelik bu, toplumun muhafazakâr kesimlerinde değil eğitimli, beyaz yaka çalışanların hanelerinde de böyle oldu. Covid gösterdi ki toplumsal cinsiyet dengesi konusunda düşündüğümüzün çok daha gerisindeyiz.

KADINLARIN İŞ YÜKÜ NASIL ARTTI?

Birincisi, sosyal mesafe kuralları neticesinde evlerde yardımcı desteğinin büyük ölçüde son bulması, ikincisi çocukların eğitimlerinin okuldan eve taşınması bu süreçteki önemli etkenler oldu. Eve gelmeyen yardımcıların rutin iş yükleri orantısız şekilde kadın aile bireylerine yüklenirken, evden eğitimlerini sürdüren küçük çocukların meşakkatli eğitim planlamalarının yükü de büyük ölçüde kadınların üzerinde kaldı.

Veli WhatsApp grupları hiç olmadıkları kadar aktif halde geldi; sabahtan akşama kadar hangi canlı ders ne zaman başlayacak, bunlar için hangi uygulama indirilecek, hangi çıktılar alınacak, evdeki mevcut malzemeyle ödevler nasıl tamamlanabilecek, ders aralarında çocuklar ekrandan uzak tutularak nasıl oyalanacak, hiç olmadığı kadar işlek hale gelmiş mutfaklarda üç öğün ne yemekler hazırlanacak, dışardan gelen yiyecekler hangi yöntemlerle dezenfekte edilecek, bulunamayan maskelere muadil evlerde nasıl maske dikilecek, ve tüm bunlara ek, eğer söz konusu olan çalışan kadınlarsa bir yandan da uzaktan çalışma koşulları minimum aksama ile nasıl sürdürülecek vs. gibi konular kadınların gündemini doldurdu. 

BAMBAŞKA BİR GERÇEKLİK

Özetle, genç, yaşlı, yoksul, zengin, kadınlar pandemi ortaya çıktığından beri hiç durmadan çalıştı ve halkın bir kısmı yavaşlık ve yetersiz uyarandan şikâyet ederken, kadınlar, özellikle çocuklu ve çalışan kadınlar bambaşka bir gerçeklik yaşadılar.

Peki bu nasıl oldu? Türk toplumu olarak, hiç değilse eğitimli orta sınıf hanelerinde, cinsiyet eşitliği konusunda bir dengeye ulaşmamış mıydık? Birden kendimizi böyle asimetrik bir yük dağılımı içinde nasıl bulduk? Evlere yani mahremimize kapandığımız şu günlerde mahrem olan siyasaldır” sözü hiç olmadığı kadar anlamlı.

Çünkü mahremlerimiz, tesadüfi olamayacak kadar benziyor birbirine. Benziyor, çünkü aynı güç ilişkileri, yani aynı siyasi tablo şekillendiriyor mahremlerimizi. Kişisel hikâyeler benzersizdir, siyasi hikâyelerimiz ise birbirimizinkine benzer, çünkü aynı güç ilişkileri tarafından şekillendirilirler. Covid 19 günlerinde evlerimiz aynı.

Nasıl mı? Şöyle...

Türkiye’de cinsiyetler eşitliği mücadelesi Batı seviyesinde bir zafer kazanmaksızın dengeye oturdu. Nasıl bir dengeydi bu? Orta sınıf ailelerin çoğunda evlerde gündüzlü veya yatılı yardımcıların çalıştığı, çocukların tüm gün -muhtemelen özel - okullarda olup okul sonrası da ya yardımcılarla ya da yardımcıların üstlendiği yük sayesinde boş vakti kalan annelerin gözetiminde olduğu, ev halkının erkek bireylerinin ev işi veya çocuk bakımı konusunda daha az sorumluluk üstlendiği bir aile düzeninde huzur” bulundu.

Batı’daki hemcinslerine oranla ucuz işgücü erişimi sayesinde yardım alabilme imkânı bulan pek çok beyaz yakalı kadın birey, aile üyeleri, yöneticileri veya hükümetlerle eşit hak ve imkânlar” prensibi için çatışmaya devam etmektense uzlaşmayı seçtiler. Böylece cinsiyet eşitsizliği prensipte değişmeksizin pragmatik olarak çözülerek bir denge sağlanmış oldu. İşte kadınlar bu Koronalı günlerde” bu uzlaşının maliyetini yükleniyor.

İRONİK ETKİ

Peki pandeminin bu dengeyi bozma ihtimali var mı? Ekonomiden psikolojiye, sosyolojiden siyaset bilimine, pandeminin uzun vadeli sosyal etkilerinin ne olabileceği her gün konuşuluyor. Cinsiyetler dengesi açısından bu sorunun cevabı, pandemi sürecinin ne kadar süreceğinde gizli. Eğer görece kısa sürerse, kadın erkek rolleri gibi köklü bir konuda çok fazla değişiklik göremeyebiliriz.

Geçici bozulan denge, yavaş yavaş, ucuz kadın işgücüne erişimin tekrar sağlanmasıyla tahsis edilecektir. Fakat pandemi düşünülenden uzun sürer, yeni normal kalıcı olursa o zaman bu dışsal şokun cinsiyetler ilişkisine nihayet etki etmesini ve söz konusu dengenin bozulmasını bekleyebiliriz. Uzun vadede, eşit haklara değilse de (neredeyse) eşit konfora alışmış kadınlar bu kazanımlarından vazgeçmek istemeyecekler ve eninde sonunda mücadeleye cesaret edecekler, daha doğrusu bunu kaçınılmaz göreceklerdir.

Bu ikilem şüphesiz cinsiyetler siyasetiyle sınırlı değildir. Bireylerin haklarıyla konforları arasında seçim yapmaları gerektiğinde konforlarını seçtiği durumlar pek çoktur. Nitekim otoriter dengeler çoğunlukla böyle kurulur. Ama konfor kaybedilirse o zaman haklar için mücadele göze alınır. Bu anlamda sosyal teoriler konforumuzu kaybetmemize yol açan dış şokların ve krizlerin ironik bir biçimde olumlu değişimlere vesile olabildiğinin altını çizerler. Çünkü konfor alanımızdan çıkıp gelişme kaydetmek bazen ancak böyle mümkün olur.  

DOÇ. DR. SEDA DEMİRALP

IŞIK ÜN. ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖL. ÖĞR. ÜY.

* Bu yazının bir versiyonu daha önce Panorama dergisinde yayımlanmıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları