Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Savaşın insanları
10 Ekim üzerine yazı yazmak ne kadar da zor. Katliam karşısında kelimeler kifayetsiz kalıyor. Söylenen söz ölenlerden çok gidenlerin acılarıyla birlikte yaşayanlara dair olunca işimiz biraz daha hafiflemekte.
Çok uzun bir süredir bu topraklarda insanlar ne insanca yaşayabiliyor ne de huzur içinde ölebiliyor. Acı insanlığımızın zorunlu bir bileşeni haline geldi. Acı çekmek yaşamakla eş anlamlı. Öncelikle kaybolan ışıltımız hakkında konuşmak gerekli. Karanlıkta tüm renkler birbirine benziyor. Türkiye’deki durum da böyle. Ülkemiz sabahın bir türlü olmadığı, şafağın sökmediği bir yere döndü. Bu sürekli karanlıkta kalma halinde insanlar sadece acımasızca öldürülmüyor, aynı zamanda yaşayanlar da arzuladıklarından daha farklı, daha sert, katı ve renksiz hayatlar yaşamakta. Sosyal medya orman kanunlarının geçerli olduğu bir alana döndü. İnsan insanın kurdu oldu. Herkes diğer herkesi ötekileştirmekte. Nefret sadece sosyal medyayla sınırlı da değil. Konya’daki maçta yükselen ıslık sesleri halkın bir kısmıyla diğer kısmı arasında asgari düzeyde bile bir ortaklığın kalmadığını göstermekte. Yaşamı bu denli köşeli ve geri dönülmez bir şekilde yaşadıkça iyimserlik maddi zeminini kaybediyor. Yarının bugünden daha iyi olduğuna dair umut azalmakta. İçinde debelenerek giderek daha da battığımız toplumsal ve siyasal krizden nasıl çıkacağımızı bilen biri var mı mesela?
Bir sabah uyandığımızda bizim gibi düşünmeyen veya yaşamayan insanları yok olmuş bulmayacağız. Erdoğan ve sayısı on milyonlara ulaşan AKP’li kitle yerli yerinde kalacak. PKK ve onu destekleyen kitleler de. Ne gericiler ne de milliyetçiler buharlaşacak bir anda. Peki, nasıl bir arada yaşayacağız? Özgürlüğe inanmayan insanların çoğunluğu teşkil ettiği bir memlekette özgürce ve onurlu bir yaşam mümkün müdür?
Acı ve kızgınlık
Sorular insanı yoruyor. Acı ve kızgınlıkla birlikte hissettiğimiz bir diğer his yorgunluk. Yanıtını bilmediğimiz sorularla birlikte yaşamak yoruyor insanı. Büyük kitlelerin sessizliği yoruyor. Bir de tarih tabii. Kuşaklar geçiyor ama bu ülkede hiçbir şey değişmemekte. Faili meçhul cinayetler, çalışmayan mahkemeler, keyfi iktidar pratikleri ve sokak vandalizmi. Tüm sorunlar yerli yerinde. Sanki bizler misafir, sorunlar asıl ev sahibi. Her şeyin bu denli hızla yozlaştığı bir yerde en çok aranan erdem dürüstlük çünkü. Şiddete ve özgürlüğe yönelik araçsal tutum makul akıldan daha popüler.
Bizden olmayan anlayışı
Barış mitingi bombalandığında canı yananların hepsi karakollar basılıp askerler öldürüldüğünde vicdanında acı veya huzursuzluk hissetmiyor. Ölen asker ve polisler karşısında sesini yükseltenlerin epey bir kısmı ise şu aralar sessiz. Bizden olmayan cenaze daha az değerli. İlkeli davranmadığımızı, solcuysak solu, sağcıysak sağı kayırdığımızı kendimize bir türlü itiraf edemiyoruz.
Yıllar bu şekilde geçmekte. Aydınlanmayı tükettik. Kimse akla inanmıyor. “Her Müslüman kendi cenazesini yıkamayı bilmeli” diyen bir reis tarafından yönetiliyoruz bu nedenle. Ötekiyle barışmanın bir yolunu bulmalıyız. Yoksa hepimiz öteki olmaya, yani olmamaya devam edeceğiz.
ARMAĞAN ÖZTÜRK Artvin Çoruh Ü., Sosyoloji
-
Tok karnına düşünmek
Çöp kutusundaki ekmek parçasını yemek zorunda kalan birilerinin olması halimize şükretmenin çok ötesinde bir sorumluluk yükler. Afrika’nın büyük bir bölümünde bir kadının, tencereye atacak bir kök bulabilmek için günlük yürüme mesafesi yirmi kilometredir. Midesine girecek organik bir madde bulamadığı için ölenler var.
Onların durumuna bakarak çöpte ekmek bulan bir kadını şanslı mı sayacağız? Bu olay “çocuklar koşun, bakın ne halde olanlar var” demekle geçiştirilebilecek bir durum hiç değil. “Bakın bizim yanlış seçimlerimiz nelere yol açıyor!” demelisiniz. Charles Bukowski ağır bir karamizahla, “Afrika’ya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde “tok karnına” yazıyordu” demişti. Ne zaman işittirebileceğim sesimi: “Ey halkım, sağlık elektronik bip biplerden ibaret değil, anla artık!” “Ve bir aile üyesinin süreğen bir hastalığa yakalanması bizi kısa sürede yoksullaştırabilir!”
Yoksullar karışık bir yapı gösterir: İşsiz, kıt kanat geçinecek iş bulanlar, çalıştıkları halde ek iş yapmak bulamadığında dilenmek zorunda kalanlar vardır. Sağlık ve sosyal yapı yakından ilişkilidir. Bu ilişki ev halkından başlar. Hastalık tüm ailenin sorunudur. Evde bir hasta olması diğer üyelerin “sosyal iyilik” durumunu bozar. Çöp kutusundaki ekmeği yemek zorunda kalan bir tek kişinin olması bile toplumun bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik durumundaki bozulmanın göstergesidir. Yaşama standardı, kültür ve tarih, sosyal kurumlar, yapılı çevre, politik yapı, ekonomik sistemler ve teknoloji toplumun sağlık durumunu belirleyen sosyal yapılardır. İşsizlik, yetersiz çevre, zorlu sosyal koşullar sözgelimi yetersiz konutlar ve yüksek suç oranları toplum sağlığını önemli boyutta etkiler.
Yoksulluğun yükü
Yoksulluk getirdiği bütün yüklerinin yanı sıra sağlık durumunu da güçlü bir biçimde etkiler. Yoksul sosyal çevre, iş bulma güçlüğü, suç eğilimlerinin yüksek olduğu bölgelerde yaşama vb. stres etmenlerini artırır. Kötü sağlık yoksulluğa, yoksulluk kötü sağlığa yol açarak bir kısırdöngü oluşturur. Yoksulluğa bağlı kötü konut koşulları, kötü beslenme, yetersiz eğitim, eğitimsizliğe bağlı özsaygı eksikliği vb etmenler bu kısır döngüyü alabildiğine hızlandırır. Bilimsel çalışmalar politik gücü olmayan grupların, özellikle düşük sosyoekonomik düzeydeki bölgelerde yaşayanların çevre kirliliğinden orantısız boyutta etkilendiğini göstermektedir. Sosyoekonomik grupların etkilenim riskleri farklıdır ve kaynaklara erişimle ilişkilidir.
Kısırdöngü
Bu kısırdöngüyü kırabilmek doğru öncelikleri belirleyecek, doğru insanları seçebilmekle mümkündür. Yoksulluğun eğitim ve farkındalıkla ilişkisi bunu da engellemektedir.
Yazar ve Gazeteci Matt Taibbi, “Serbest pazar ve serbest seçimlerle yönetilen bir toplumda örgütlü hırs, örgütsüz demokrasiyi her zaman yener” diyor. Sonunda baskı ve zorbalığa mahkûm olacağınız hiçbir sistem demokrasi değildir. Eisenhower, “İnsanları kafalarına vurarak yönetemezsiniz.
“Bu liderlik değil, darptır” diyorsa da bu fark güç peşinde koşan hırs sahiplerinin umurunda değildir.
Çağatay Güler H.Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası