Türkiye konut krizini nasıl aşar? - Dr. Buğra GÖKÇE
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Türkiye konut krizini nasıl aşar? - Dr. Buğra GÖKÇE

09.01.2023 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye’de hak ve yükümlülük sahibi vatandaşsak; bir anayasamız varsa, o anayasanın şemsiyesi altında yaşamımızı sürdürebiliyorsak, kimsenin kulu veya kölesi değilsek, onur sahibi insan olarak kendi hayatımızı kendi irademizle yönetebiliyorsak, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek mücadele edenleri hatırlamak zorundayız. Bu haklar kolay elde edilmedi. Bu haklara sahip çıkmak da hepimizin kendimize ve gelecek nesillere karşı görevi.

(Buğra Gökçe)

KONUT HAKKI İHSAN DEĞİLDİR, ANAYASANIN DEVLETE YÜKLEDİĞİ ÖDEVDİR

İşte bize böyle görevler yükleyen ve büyük mücadelelerle elde edilmiş haklarla dolu Anayasamızın önemli bir maddesi var. Başlığı “Konut Hakkı.” Şöyle yazıyor: “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.” Bu devlete sorumluluk yükleyen bir hak. Şehirlerin özellikleri ve çevre şartlarını gözeterek bir planlama yapmak, konut ihtiyacını karşılamak devletin görevi.  Yani kamu organları tarafından yürütülen konut projeleri, hangi isim altında olursa olsun, bir ihsan değildir, şu ya da bu siyasetçinin topluma hediyesi değildir, anayasada yer alan bir ödevin yerine getirilmesidir.  Konuya, şükran duygusuyla değil, devletin sahibi olan vatandaşlar olarak bu ödevin ne derece yerine getirildiğini denetleyen vatandaş sorumluluğuyla yaklaşmamız gerekir.  Hükümetler vatandaştan aldıkları vergiler ve diğer kaynaklarla konut ihtiyacını karşılayacak yatırımları yapmak, temel bir insan hakkı olan barınma hakkını koruyacak adımları atmak zorundadır.

#BARINAMIYORUZ

Karşı karşıya olduğumuz soru şu: Bugün Türkiye’de insanlar konut hakkını kullanabiliyor mu? Sağlıklı, nitelikli, güvenli konutlara erişebiliyor muyuz? Sosyal devletin içsel olarak koruması gereken barınma hakkımız -gerçekten- korunuyor mu yoksa gençlerin “Barınamıyoruz” feryadı yaşadığımız durumu daha mı yerinde ifade ediyor?

Önce veri. TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre 2002 yılında konut sahipliği oranı yüzde 73 düzeyindeydi.  Bu oran günümüzde yüzde 55,5 düzeyine geriledi.  Dikkatli okuyucularımız için hemen bir noktayı hatırlatmak istiyorum. TÜİK araştırmalarında yalnızca ikamet edilen evin mülkiyeti soruluyor. Başka bir mahalde ev sahip olup olunmadığı sorulmuyor.  Dolayısıyla konut sahibi olup kirada oturanlar yukarıda bulunan verilerde yer almıyor. Bu yüzden 2002 yılında konut sahipliği oranının biraz daha yukarıda olduğunu söylemek yersiz olmaz. Anayasa’nın 57’inci maddesi ne diyordu? Planlama. Başka? “Konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri almak.” Bu hükümete konut hakkını korumak için hükümete yüklenen pozitif bir yükümlülük. Türkiye’de en son bina sayımı 2000 yılında yapıldı. O yıl tespit edilen bina sayısı 7 milyon 838 bin 675 oldu. 22 yıldır sayım yapılmıyor. Tahminlere göre 12 milyon bina var. Aynı dönemde nüfusumuz 67 milyondan 84 milyona ulaştı, 10 milyona yakın sığınmacı ve yabancı şahsın da Türkiye’ye yerleşmesiyle toplam yaşayan sayısı da 94 milyon seviyelerine çıktı. Böyle bir artışın gerektirdiği planların yapılmadığını, özellikle büyük şehirlerde yaşanan konut arzının yetersiz olduğunu, enflasyonun çok üstünde artan konut fiyat endeksinden takip edebiliriz. Anayasamıza göre konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri almak kamunun görevidir, tek başına özel sektöre bu durum bırakılamaz, konut piyasasını bu çerçevede ele alan bütüncül adımların atılmadığını söylemek mümkün.

(Buğra Gökçe)

Ancak konu burada bitmiyor. Bir de gelir eşitsizliği boyutu var. Ele alınan dönemde özellikle düşük ve orta gelir gruplarının alım gücü gittikçe düştü. Kentleşme, konut ve eşitsizlik üstüne çalışmalar yürüten K. Murat Güney’in hesaplamalarına göre Türkiye’de düşük gelirli hanelerin konut sahipliği oranında dikkat etmemiz gereken bir düşüş var. 2006’da yoksul hanelerin yüzde 59,3’ü konut sahibiyken 2021’de bu oran yüzde 49,4’e gerilemiş durumda. Betam tarafından yayınlanan güncel veriler ise bu oranın yüzde 46’ya kadar düştüğüne işaret ediyor. Şimdi basit bir matematik yapacağız. 2010 - 2022 dönemini ele alalım. Kıdem tazminatı tavanı 5,3 kat artarken konut fiyatları 10 - 12 kat artmış, emekli aylıkları ve memur maaşları 6,1 kat artarken konut fiyatları Türkiye genelinde 10,3, İstanbul’da 12 kat artmış. Mesela bir işçi emeklisi 2010 yılında 256 ayda (22 yıl) konut alabiliyorken 2022 yılına geldiğimizde konut almak için 452 ay (38 yıl) emekli aylığını harcaması gerekiyor. Ömrü yetmez.  

Neden - sonuç. Nüfus artışına oranlı olarak planlama yapılmaz, ihtiyaç analiz edilmezse sonuç böyle olur. Bir de arz - talep dengesi var. Düşük ve orta gelir grupların yaşam koşulları önemsenmez, onların ücretleri -yani emeğin değeri- tercih edilen makroekonomik politikaların zorunlu sonucu olan enflasyon karşısında her gün erirken -yani talep daralırken- arz kısmı aynı oranda gelişmezse insanlar da konut erişimine sahip olamaz. Bu denkleme bir de Türkiye’ye gelen sığınmacıları, parayla vatandaşlık satılmasını, bu yolla talep dengesinin genişletilmesini ekleyin. Gençler haklı. #Barınamıyoruz. Çünkü hükümet Anayasanın 57’inci maddesinde kendisine yüklenen görevi yerine getirmedi. Planlama yapmadı. Nüfus artışı, sığınmacıların talebi, parayla vatandaşlık satılmasının konut piyasasına baskısı hesaplanmadı. İhtiyaç karşılanmadı. Konut üretilmedi. Karnede kocaman bir sıfır var. 

İSTANBUL’DA BM “YAŞAMAYA ELVERİŞLİ KONUT” KRİTERLERİNE UYGUN KİRALIK KONUT İLANI ARTIK BULUNAMIYOR!

Şimdi ikinci kısım. Barınabilenler, bir konut sahibi olanlar veya konutlarda kiracı olarak yaşayanlar nasıl konutlarda yaşıyor? Bu konutlar sağlıklı mı, güvenli mi, yaşanabilir kriterlere uygun mu? Esas alacağımız ölçüt BM'nin 'yaşamaya elverişli konut' tanımı. BM’ye göre “yaşamaya elverişli konut” kapsayıcılığı ve erişimi öne koyan 7 kriterle  belirleniyor. Yaklaşık 2 ay önce İstanbul’da 83 bin 726 kiralık ilan içinde bu kritere uygun sadece 6 konut vardı. Bugün kiralık ilan sayısı 32 989, ancak bu kriterlere uygun konut ilanı artık mevcut değil. 

Neden?  Çünkü arz - talep dengesindeki dengesizlik insanların insanca yaşam kriterine uygun konut erişimine engel oluyor. Bir neden daha var. Yapı stoğumuz da 1999 depreminden sonra olması gerektiği gibi yenilenmedi. Türkiye genelinde yaklaşık 12 Milyon bina var,  ikamet amaçlı üretilmiş yaklaşık 40,2 Milyon bağımsız birim bulunuyor. İstanbul’da kamu, işyeri, mesken ve boş olmak üzere toplamda yaklaşık 1,2 milyon bina var. Yapım yılı 2000 ve öncesine ait bina sayısı 817 bin adedi aşıyor, İstanbul’daki yapı stoğumuzun yüzde 70,2’si 2000 yılı öncesinde yapılan yapılardan oluşuyor.  

İstanbul'daki binalardan alınan karot örneklerinin incelendiği  laboratuvarda 2000 yılından önce yapılan binalarda tahta ve deniz kabuğuna rastlandı.   Bu binaların yaklaşık yarısı depreme karşı güvenli değil. Herkesin ilk aklına gelmesi gereken şeyi bir kez daha ifade edelim. Ne yazık ki birçok vatandaşımız bir binada değil bir tabutta yaşıyor. Yapı stoğumuzun uluslararası kriterlere uygun olarak sağlıklı, nitelikli, güvenli, erişebilir maliyetlerde yenilenmesine ihtiyacımız var.

(Buğra Gökçe)

NE YAPMALI?

Peki ne yapmalı? İstanbul’da önümüzdeki 30 yıl içinde birkaç senaryo üzerinden konut ihtiyacının ne olduğunu çalıştık. Birinci senaryomuzda iki koşul var. Dengeli demografik hareketler olacak ve deprem gerçekleşmeyecek varsayımı. Bu halde 2050 yılına kadar 3,7 milyon yeni konuta ihtiyacımız var. Yani ihtiyaç yılda 124 bin konut. Eğer İstanbul’da göç ve sığınmacı dinamikleri devam eder ve deprem yine gerçekleşmezse sadece İstanbul’un 7,1 milyon ilave yeni konuta ihtiyacı olacak. 1,6 milyon konut da yenilenmek zorunda. Bu halde yılda en az 234 bin ilave konut arzına ihtiyaç var. Peki ne yapıldı? TOKİ’nin İstanbul’da son 20 yılda geliştirdiği konut sayısı 85 bin, bunların 60 bin kadarı da sosyal konut. 20 yılda.  Yeni açıklanan programda ise İstanbul’da TOKİ’nin iki yılda 50 bin konut yapacağı ifade ediliyor. Bunu da ağırlıklı olarak Kanal İstanbul güzergâhında yapacağı anlaşılıyor. Yani toplumsal kaynaklar konut ihtiyacına uygun sosyal konut üretmek yerine İstanbul için büyük tehlikeler doğuracak bir projenin altyapısı için harcanıyor.

İstanbul’da TOKİ kadar etkin bir diğer kurum Emlak GYO. Kurum, sosyal konut üretmek yerine piyasa aktörleri ile birlikte İstanbul’da gelir ve kaynak geliştirmeye dönük orta üst ve lüks konut projeleri geliştirdi. Emlak GYO’nun, İstanbul’da 16 adet gecekondu önleme bölgesinde, 12 adet Askeri alanda, 7 afet riskli alanda ve Fikirtepe Kentsel Dönüşüm Alanında toplamda 64 bin orta-üst ve lüks konut geliştirdiğini tespit ediyoruz. Bu konuda bir resmi açıklama yok.   Oysa bu alanlarda İstanbul halkına ucuz konutlar, kiralık konutlar ve sosyal konutlar yapılması gerekirdi.  İhtiyaç ortada, rakamlar ortada. Peki kaynak var mı? İstanbul’da 100 m2 ortalama bir konutun üretim maliyeti 1 milyon lira. Şimdi herkesi hesaba kitaba davet ediyorum, Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu yaklaşık 3 ay önce bir açıklama yaptı, diyor ki: “Uzmanlarımızla birlikte oturduk ve bu yasa çerçevesinde, İstanbul’un arazilerine ne olmuş diye incelemeye başladık. Gördük ki; 130 proje, 78 donatı alanı ve tam 7 orman alanından 85 milyar dolar gibi inanılmaz bir rant elde edilmiş. Ne yazık ki; kamu arazileri, kamu kaynakları depremle mücadele için harcanmadı. Özel yasalar kullanılarak, ya satıldı ya da imara açıldı. Oysa ki, kamu arazileri yasalarla güvence altına alınarak, İstanbul’un deprem toplanma alanları, yeni sosyal konut alanları ve çürük yapı stokunun yenilenmesi için kullanılabilirdi.”

85 milyar dolar. Yalnızca bu 130 projeden elde edilen gelirle İstanbul’a 1 milyon 564 bin konut kazandırılabilirdi. 5 milyon 161 bin 200 vatandaşımız şu an güvenli, nitelikli, yaşanabilir konutlarda hayatını sürdürüyor oluyordu. Bu bir tercih meselesi. Bizim tercihimiz de çok açık, çok belli. Türkiye ve İstanbul için Anayasaya, hukuka, ahlaka uygun bir yönetim zihniyetine ihtiyacımız var. Önerimiz de belli. Yerel yönetimle merkezi yönetim eşgüdüm içerisinde halkın önceliklerini birinci sıraya koyan, Anayasanın dikte ettiği ödevleri yerine getiren bir hareket tarzı. Yaşanan konut krizinin de çözümü kamunun tüm gücünü yansıtan, halkın genel çıkarlarını öne koyan, barınmaya bir ayrıcalık değil bir hak gözüyle bakan anlayıştır. Lüks konutlar yapmak yerine, deprem ve diğere afetlere karşı en riskli yapıları dönüştürerek çok daha geniş bir alanda vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak, kamu idarelerinin gözeteceği temel ilkedir.

Bu nedenle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), şehir genelinde 318 adet binanın her an yıkılabilecek kadar yüksek risk taşıdığını tespit etti. Bu binalarda yaşayan yaklaşık 3100 hanede 10 bin 320 kişinin güvenli konutlara erişimini sağlamak için çalışmaya başladık.  Özellikle dar gelirlilerin İstanbul’da giderek ağırlaşan geçim koşullarını gözeterek önemli bir teklif sunduk. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın mevcut kira yardımı 1500 TL iken, İBB bunun 3 katı kadar, 4500 TL kira yardımı uygulaması için gereken süreci başlattı. Üstelik teklifimizle bu kira yardımının sadece ev sahibine değil o konutta oturana da yapılması önerildi. Teklifimizin büyük bir hızla hayata geçmesini bekliyoruz.

Türkiye elindeki kaynaklarla, potansiyeli ve gücüyle 2030 yılına kadar İstanbul’da ve sonra Türkiye’nin tamamında konut krizini çözebilir. Dünyanın her tarafında yetkinliğini ispat etmiş emekçilerimiz, müteahhitlerimiz, iş insanlarımız var. Ayrıcalıklı imar planı değişiklikleri ve emsal artışları ile rant yaratmadan sosyal konut projelerini finanse edebiliriz. Kamuyu zarara uğratmadan, vatandaşın parasını akılcı bir şekilde kullanarak yine vatandaşa konut arzı sunabilecek planlama yeteneğimiz de mevcut. Türkiye büyük bir ülke. Vatandaşlarımıza kendi maaşlarıyla satın alabilecekleri konutlar sunabiliriz. Planlı, düzenli, yaşamaya elverişli şehirlerde yaşayıp, huzur içerisinde hayatımızı sürdürebiliriz. Bulgaristan gibi bir ülke konut sahipliği oranında yüzde 84, Polonya yüzde 86, Macaristan yüzde 91, Romanya yüzde 96 oranını yakalıyorsa, Türkiye bu oranları rahatlıkla yakalayacak güce sahiptir.  

Anayasamızda yer alan haklara bir günde kavuşmadık. O hakları korumak için de yeterli güce ve imkana sahibiz. İhtiyacımız irade. Nitelikli, sağlıklı, güvenli konutlara sahibiz demek istiyorsak, evet yapabiliriz. Konut bir kriz değildir. Bu kriz tercihlerin sonucudur. Şehircilik profesörü ve bu alanda kuram geliştiren hocaların hocası Prof.Dr. İlhan Tekeli’nin belirttiği gibi “İnsanların yaşamlarında kendilerini güvende hissetmeleri için konut sorununun çözülmüş olması gerekir.” Altını çizerek söylemek istiyorum herkesin kendini güvende hissedeceği başka bir Türkiye mümkün. İnsanca yaşamak bir lüks değil, ortak tercihlerimizin neticesidir. Yapabiliriz.

DR. BUĞRA GÖKÇE

Y. ŞEHİR PLANCISI

İBB GENEL SEKRETER YARDIMCISI

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025