Olaylar Ve Görüşler

Yaşamın Belgecisidir O

24 Aralık 2015 Perşembe

Can Dündar’ı, Ankara Atatürk Lisesi’nde okurken sınıf arkadaşım olduğu
günden beri tanıyorum... Ortak arkadaşımız Prof. Dr. Tayfun Atay’ın
dediği gibi Can benim de mazim...

Okul yıllarımızda sınıfın en parlak öğrencilerinin başında geliyordu. Erken yaşta aydınlanma bilincini kazanmıştı. Edebiyat öğretmenimiz Bahri Miyak da öğretmeni olmaktan gurur duyardı. Ülkenin büyük çalkantı içinde bulunduğu yıllardı. 78 kuşağı olarak, 68 kuşağının öykülerini dinleyerek yetişmiş, 12 Mart’ı anlayacak yaşta olup, 12 Eylül’ü ise bizzat yaşamıştık

Bir yazı üstadı
Can’ın mesleğinde başarılı, öne çıkan biri olacağı belliydi. Genç, çiçeği burnunda bir gazeteciyken Tayfun’la, Oran Sitesi’nde oturduğu eve gider, sabahlara kadar sohbet ederdik. 

Gazeteciliğe Ankara’da öğrenciyken Yankı dergisinde başlamış, Hürriyet gazetesi ve Nokta Dergisi’nde çalışmış, TRT’nin sabah kuşağında yaşama dair, kısa belgeseller yapıyordu. Yazının üstadı olacağını, o yılların önemli gazetecilerinin dikkatini çekmesiyle belli etmişti. Sözcüklerle oynama hüneri olan edebiyatın sınırları içinde de gezinmeye başlamış, sıradan makaleler değil, insanların yüreğine değen deneme lezzetinde yazılarıyla kalplerini kazanmıştı. 
TRT’ye yaptığı belgesellerle Mehmet Ali Birand’la yolları kesişti. Birand’la 32. Gün için çalışırken ve daha sonra Anıttepe’deki bu mekânda çalışmalarını sürdürürken mesleğinde ilerlemiş, başını kaşıyacak zamanı olmayan biri olmuştu. 
Görüşme fırsatı bulduğumuzda, yazdığı yazılar ve bitirmeye çalıştığı işleri yüzünden sohbet imkânı bile daralmıştı. Can, salt yazının sınırları içinde kalmayıp görüntünün gücünü fark edip, önemli bir belgeselci olarak da öne çıktı. Mehmet Ali Birand ve Bülent Çaplı ile tarihsel değeri olan belgesellere imza attı. Ayrıca benim yaşamıma da değmesini çok önemsediğim Prof. Dr. Ünsal Oskay ve Tayfun Atay’la da ortak çalışmalar gerçekleştirdiler. Can Dündar genç yaşında nitelikli bir gazeteci ve aydın olarak, Türkiye’nin önemli dönemeç noktalarına tanıklık etti, tarihin anlaşılmasına katkıda bulundu.

Fark kurguda
Ortak mazimiz bağlamında 50 yılı aşkın yaşamımızla, bugün geldiğimiz aşamada mesleki terminolojiyle belirtirsek ülkemiz, “senaryo aynı kurgu farklı” bir aşama görüntüsü vermeyi sürdürüyor. Bu yorum belki karamsar bulunabilir ama tablonun aydınlık yüzünde ise Can gibi bağımsız gazetecilerin, aydınların, sanatçıların, bilim adamlarının katkıları vardır.

Aydınlanma 
Günümüzde üniversitenin üzerinde bir durağanlık var. Yakında ışığı sızdıran, gökyüzünü görmemize olanak sağlayan küçük delikleri de örtecek bir toprak gibi bu durağanlık. Böylesi zamanlarda özgür basının, sanatın, bilimin, sanatçının ve bilim adamının, aydınlanmaya katkıda bulunan bütün toplumsal figürlerin önemi daha da artıyor. Bu bağlamda yolunu sinemayla, görüntülerle kendini ifade etmeye adayan gençlere de hem zor hem de bilinç gerektiren bu eylem için önemli sorumluluklar düşüyor. Sanatlar arasında sinema, “güçlülerin” pek hoşlanmadığı bir sanat olagelmiştir.
Ülkemizin tarihinde sinema üzerindeki sansür bunun aynasıdır. Çünkü sinema, gerçeğin suretini kimi zaman gerçekten daha etkili olarak sunar, yaşamı sorgulama ve anlama bağlamında önemli katkılar üretir. Dili evrensel olduğundan, geniş kitlelerin ilgisini çok çeken bir sanattır. 

Yalın gerçeklik
Sinemanın başlangıcını belgelenmiş görüntüler oluşturdu. İnsanlar o görüntüler sayesinde, dünyada ne olup bittiğini görmeye başlamış, sinema onların gözü ve kulağı olmuştur. Yeni yetişmekte olan ve geleceğin sinemasını inşa edecek gençlerin aydınlanmasını gerçekleştirmiş bireyler olmaları önemli. Yalın gerçekliğin arkasında kolaylıkla görünmeyen asıl gerçekliği fark edecek bir donanıma ve bilince sahip olmaları, Can Dündar gibi belgeselcilerin açtığı yoldan, çağdaş, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğünün ve gerçek demokrasinin egemen olduğu bir Türkiye’ye katkıda bulunmayı önemsemeleri gerekiyor. 

Sanatçılar, bilim adamları ve özgür gazeteciler bir toplumun hayat damarları gibidir; zor yetişen, narin bitkilere benzerler. Gelişmeleri ve büyümeleri için gereken ortamları sağlayamazsanız kuruyup giderler.
Önemli tiyatro eleştirmeni, akademisyen Ayşegül Yüksel’in belirttiği gibi, “aldığı diploma gereği ‘sanatçı’(veya gazeteci) sayılan ama ruhsal ve bedensel yaralar almış mutsuz, uyumsuz insanlar üretmek istemiyorsak”, bilginin ve özgürlüğün değer`'6Ei bilelim, ona sahip çıkalım, bir  ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine...

Prof. Dr. BÜLENT VARDAR
Okan Üniversitesi GSF Dekanı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları