Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
"Yeni Normal" Dönemde Sağlık Politikaları - Prof. Dr. Semih AYAN
Tıp bilimi ve tıp teknolojisi 20. yüzyılda baş döndürücü bir gelişme gösterdi. “Sağlıklı yaşam” kavramı insan hayatının en önemli öğelerinden biri haline geldi. Ancak, sağlığa olan ilgi böylesine artarken, tüm dünyada
kaliteli sağlık hizmetine erişim olanakları aynı şekilde artmadı.
İkinci Dünya
Savaşı sonrasında yaşanan ekonomik canlılık döneminin sona ermesi ile başlayan durgunluk döneminde, 1970’lerden itibaren sağlık
harcamalarının karşılanmasında zorluklar yaşanmaya başladı. Sağlığa ayrılan
kamu giderlerinin ülkelerin ekonomik kalkınması üzerinde bir yük olarak görülmeye başlanması ile, bu
giderlerin sağlık hizmeti talep edenler tarafından karşılanması gerektiği düşüncesi, artan şekilde taraftar
bulmaya başladı.
Ekonomik durgunluk sonrası, pek çok ülkede, özel girişim ve sermayeye alan açmak üzere devleti küçültme
politikasını benimsemiş neo-muhafazakâr politikacılar işbaşına geldi. Kâr amacı
güdülerek kurulan, özel
sağlık hizmeti veren hastanelerin sayısı çığ gibi artmaya başladı. Bu tablo
ülkemizde de sağlıkta dönüşüm adı altında, ağır bir şekilde
hissedilir oldu.
YAYGINLAŞAN ALGI
Özel sektöre
kamusal kaynaklardan sağlanan desteğin yanı sıra, kamu kurumlarında özel sağlık hizmeti uygulamaları
yapıldığında (özel muayene, özel oda, özel ameliyat gibi) daha iyi sonuçlar alındığı algısı yaygınlaştırıldı.
Sosyal güvence altındaki yurttaşlar
aldıkları sağlık hizmeti için
katkı payı adı altında bir ödeme
yapmaya zorlanarak, kamu eli ile sunulan sağlık hizmetlerini dahi ticari bir
meta olarak gören anlayışın
etkin olduğu süreç başlatıldı. Kamuda hizmet veren hekimlerin, yaptıkları
uygulamalar ile orantılı olarak ücretlendirilmesine, yani performansa dayalı
sisteme geçildi.
Sağlık
hizmetlerini sanayi tipi verimlilik anlayışına göre değerlendiren
ve ticari bir meta olarak gören
bu anlayış, bugün artık tamamen yerleşik durumda. Sağlık “piyasasına” egemen olmaya çalışan neo-liberal sistem önceleri sadece hastaneleri inşa etmek ve
onların içine gerekecek
malzeme ve ekipmanı satmaya çalışırken,
şimdi artık verilen hizmetin tamamını üstlenmek istemektedir.
Kamuya ait yeni
hastanelerin inşa ettirildiği özel
sektöre, bu hastanelerin
radyolojik görüntüleme,
laboratuvar hizmetleri ve sosyal tesislerinin “işletmesinin” verilmesinin yanı sıra, kendilerine bu yerler için minimum “müşteri” sayıları vaat edilmektedir.
TEMEL ÇELİŞKİ
Sağlıkta özelleştirme
taraftarları, kâr odaklı sağlık hizmetlerinin, devlet eli ile sunulan ya da kar
amacı gütmeyen hizmetlere göre
daha verimli olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre özelleştirme
ile kamu bütçesi üzerindeki
yük hafifletilirken, eşit ya da daha yüksek kalite düzeyine sahip sağlık
hizmeti üretmek mümkündür. Ancak bugüne kadar, sağlık kalite göstergelerinin nesnel olarak sorgulandığı
pek çok çalışmada, sonucun hiç de
böyle olmadığı açıkça gösterilmiştir.
Sağlıkta özelleştirmenin
dünyadaki en önemli üssü olan
ve dünyada kişi başına en yüksek sağlık harcamasını yapan Amerika Birleşik
Devletleri, Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık hizmeti kalite sıralamasında 191
ülke arasında 37. sırada yer almaktadır.
Sağlık reformu ya da dönüşüm adı altında
sürdürülen, sağlığın
piyasalaştırılmasının bir başka boyutu da, çok sayıda hekimin ve sağlık emekçisinin, piyasa koşullarının yarattığı baskı ile hastalarının gerçek ihtiyaçları arasındaki çelişki ile yaşamak zorunda bırakılmasıdır.
Birçok araştırmada, evrensel
olması gereken tıp bilimi içinde,
aynı ya da birbirine çok
yakın tıbbi sorunu olan hastalar için,
farklı ülkelerde bu sorunların çözümünde kullanılan tıbbi yöntemlerin maddi karşılığı değiştiğinde,
hastaya verilen tedavi yöntemlerinin
ne kadar büyük farklılıklar gösterdiği
ortaya kondu.
Aynı tıbbi sorun için,
bir ülkede ilaç tedavisi ve ameliyat seçeneklerine aynı ücret ödendiğinde
hekimlerin çoğunun ilaç ile
tedaviyi tercih ettikleri, bu sorun için yapılabilecek bir ameliyata yüksek bir ücret ödendiğinde ise ilk seçeneğin ameliyat olduğunu gösteren araştırma sonuçlarını maalesef gördük.
Yine birçok farklı ülkeden gelen bilimsel çalışmalar sonunda, hastalıkların
tedavisinde kullanılan radyolojik yöntemlerin
seçiminde, seçenekler arasında ileri teknolojinin
kullanıldığı en pahalı yöntemlerin,
zorunlu olmasa bile daha fazla tercih edildiğini ve daha da kötüsü kullanılan radyolojik görüntülemelerin bir kısmının hiç gerekli olmadığını
biliyoruz.
SAĞLIK PİYASALAŞTIRILAMAZ
Modern tıp
biliminin temellerinin atılmasında çok önemli katkıları olan Alman bilim ve siyaset adamı Rudolf Virchow, “Siyaset tıbbın geniş ölçekli uygulamasından başka bir şey değildir” demektedir.
Siyasetin temel işlevi insan mutluluğunun sağlanması için çözümler üretmek olduğuna göre, bu amaca hizmet toplum sağlığını düzeltmekle başlar.
Dünya
siyasetine yön veren ülkelerde egemen olan
neo-liberalizm, ekonomik büyümenin insan refahı için en önemli unsur
olduğunu, bunun da serbest piyasa ve serbest ticaret koşulları ile gerçekleştirilebileceğini savunarak
sağlık sistemine de egemen olmaya çalışmaktadır.
Oysa sağlık gibi nitelikli işgücüne dayanan bir hizmet sektöründe kâr etmenin en geçerli yolu, daha az sayıda çalışan, daha niteliksiz işgücü, daha kısa muayene süreleri, daha az
kaliteli malzeme kullanımı gibi endüstriyel bir modele dönüşmek olacak ise bu egemenliğin sonunda
insanları mutlu edecek ve refaha ulaştıracak bir sonucun çıkması beklenemez.
Sağlık hizmeti, piyasaya sunulan diğer ticari mallarda olduğu gibi, insanlarca
talep görüp görmemesine göre
fiyatlandırılıp tüketilemez.
Kimin, ne zaman, ne kadar sağlık hizmetinden yararlanması gerekeceğini bilmesi
ve buna göre tercihte
bulunarak karar vermesi olanaksızdır.
Üstelik, sağlık hizmetleri kavramının sadece hastalıkların önlenmesi ve tedavi edilmesini
değil, toplumların hayatında dengeli beslenmeden barınmaya, işyeri
güvenliğinden mesleki tatmine kadar geniş bir yelpazeyi kapsadığı
anlaşılmalıdır.
DENETLEME YETERSİZ
Bugün geldiğimiz noktada sağlık hizmetlerinin tamamının devletler
tarafından sağlanması ve sosyal güvence
altında olması olanaksız gibi görünmektedir. Sağlık hizmetlerindeki maliyet artışının nasıl
rasyonel bir şekilde azaltılabileceği, tanı ve tedavi için
yapılan uygulamaların doğruluğunun
ve gerekliliğinin profesyonel meslek örgütleri ve kamu otoritelerince nasıl denetleneceğine dair yapılan çalışmalar yetersizdir.
Bu kaotik
ortam içinde sıklıkla
fiziksel saldırılara ve yanlış mesleki uygulama suçlamalarına maruz kalan hekimler, gittikçe daha az risk ve sorumluluk
üstlenecekleri uzmanlık alanlarına yönelmekte, kendilerini hukuk önünde savunmalarına yardımcı olacak tedavi rehberlerinin dışına
çıkmadan mesleklerini icra etmeye mecbur bırakılmaktadır.
ULUS-DEVLETİN GÜCÜ
Son günlerde karşı karşıya kaldığımız virüs salgını gösterdi ki sermayenin hızla
küreselleşmesine rağmen sağlık
sisteminin etkinliği bir ülke için
hala ulus-devlet yapısının gücünü gösteren
bir ayna olarak durmaya devam etmektedir.
Gözle görülmeyen
bir virüsün en gelişmiş ülkeleri bile ne kadar zor duruma düşürebileceğini hep
birlikte gördük. Ülkemizde bu virüs salgını ile
mücadelede hizmet yükünü başlıca üstlenen,
yine kamu sağlığı kurumları olmuştur.
Bulaşmayı önleyici tedbirlerin
uygulanması ve hasta olanlarla birlikte bulaşma riski olanların takip edilmesi
kamu sağlık personeli eli ile gerçekleştirilmiştir.
Cumhuriyetin en önemli
kazanımlarından birisi olan kamu sağlığı sistemimizin iskeletinin sağlam olması
ve bu sistem içinde yetişmiş
sağlık personelimizin özverili
çalışmaları, bizi bu
mücadelede dünyadaki birçok ülkeye göre daha başarılı kıldı.
Tüm dünyanın ve bizim bu salgından alacağımız ders açıktır: Sağlığın temel bir insan
hakkı olduğu anlayışından ödün
vermeyecek şeklide, sağlık sistemimiz üzerinde kamusal denetimin etkin bir
şekilde kullanılmasını sağlayacak, temel toplum sağlığı hizmetlerini önceleyecek ve sağlık çalışanlarının huzur içinde çalışabilmesini
sağlayacak düzenlemelerin yapılması gereklidir.
PROF. DR. SEMİH AYAN
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası