Özgür Mumcu

Biri Fitne mi Dedi?

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Cumhurbaşkanlığı seçimi AKP ve CHP’yi çalkalayarak geçti. AKP’nin, partide her şeyin sütliman olduğunu ileri sürmesi kavganın zannedildiğinden büyük olduğunu gösteriyor.
Verilen tepkiler, cemaat ile AKP birbirine girişmeden evvel ikilinin arasının açık olduğu söylendiğindekilere benziyor.
Geçen sene bu zamanlar Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın söylediklerini hatırlamak bile yeterli:
“AK Parti ile Hizmet arasında sorun oluşsun diye samimi gayret içinde olan kişi ve çevreler var. Bunların yaptığı abesle iştigaldir. Beyhude gayret içindeler. AK Parti de cemaat de fitne ateşi yakmak isteyenleri çok iyi tanır. Bunların niyet ve amaçlarını da biliyoruz.”
Hikâyenin gerisini anlatmaya gerek yok herhalde. Bu açıklamadan kısa süre sonra cemaat ve AKP’nin bir kafes dövüşünde hayatta kalmak için kural tanımadan vahşice birbirlerini nasıl boğazladıklarını hâlâ izlemekteyiz.
Gerçi bugün kanlı bir kafes dövüşü gibi görünenin ileride tarihin verdiği soğukkanlı perspektifle iki horozun eğlencesine kavga ettirilmesi olarak kayda geçmesi de yüksek ihtimal.
İktidar cephesi ne zaman “fitne” diye yanıp tutuşursa biliniz ki kavga ve deprem yakındadır.
Bunlar devletimizin eski şifreleridir. Bir cinayet için bir devletlü “münferit” derse bilinir ki işin içinde devletin parmağı vardır. Bir hadise “menfur” diye anılırsa bilinir ki o hadise aslında onaylanmıştır. “Fitne” de bu familyadan bir şifredir.
Zaten iktidara yakın gazete köşelerinde AKP içindeki gerginlik artık şifreli değil açıkça yer almakta. Erdoğan’ın başbakanlığı, parti genel başkanlığını ve cumhurbaşkanlığını partiyi hale yola koyana kadar aynı anda elinde tutmaya çalışması da ortada bir “fitne” değil bir “hakikat” olduğunun işareti.
Bu hakikat de o kadar sert ki, Erdoğan parti elinden kaymasın diye Cumhurbaşkanlığı sonuçlarını Resmi Gazete’de yayımlatmayacak kadar gözünü karartmış halde.
Gözü karalık her zaman cesaretten kaynaklanmaz. Kimi zaman korku da gözleri karartır.
Malum, seçimin içini karıştırdığı ikinci parti ise CHP. “Çatı adayı” projesinin iflasından sonra hiçbir şey olmamış gibi davranılamayacağı ortadaydı. Ancak partide çekilen isyan bayrağının arkası pek dolu değil.
CHP içinde bir kısım partinin görece başarısızlığını köklerinden sapmasına bağlıyor. Bu, biraz Osmanlı’nın çöküşüne eski düzenin bozulmasını ya da İslam âleminin geri kalışına asrı saadet uygulamalarından uzaklaşmayı bahane etmeye benziyor.
Öte yandan Baykal zamanında başlayan ve Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi ile süren sağdan katılımlarla oy artırma beyhude çabasının bir yol olmadığı açık.
Bir başarı formulü aranıyorsa 70’lerin CHP’si ile 80’lerin SHP’si nedense unutulmuş örnekler olarak duruyor. Memleketin her tarafından oy alabilen bugün AKP’nin oy ambarı haline gelmiş yoksul ilçelerden birinci parti çıkabilmiş o tecrübe bugüne uyarlanırsa başarı beklenildiğinden kolay olabilir. Yeni politize olan genç kuşağa bir efsane gibi gelebilir. Bahsettiğim tecrübe sadece üç büyük şehrin belediye başkanlığını kazanmakla kalmamış, Diyarbakır’dan Kayseri’ye bugün CHP’nin esamesinin okunmadığı yerlerde de SHP’yi birinci parti yapmıştı.
CHP, asrı saadetçilerle merkez sağcılar arasında bir kavganın sahnesi olacaksa o tecrübe kendine yeni siyasi mecralar bulacaktır. CHP’de tartışmanın tarafları bunu görmezse yeni bir siyaset karşısında zamanla erimeleri işten değil.
Hem iktidar blokunun hem de ana muhalefetin iyiden iyiye sarsılacağı bir dönemdeyiz. Cumhurbaşkanlığı seçimi henüz bir başlangıç. Çok uzun bir sene olacağa benzer.
Bu uzun senede Erdoğan, CHP içindeki tartışmanın kısırlığını memnuniyetle izleyerek kendi partisini demir bir pençeyle bir arada tutmaya çalışacak.
Becerebilecek mi? Belki kısa vadede ve ancak karşısına kendinden emin bir alternatif çıkana dek.
O alternatifin formülü de zamanında İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Kayseri’yi aynı anda ikna eden tecrübede saklı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları