Öztin Akgüç

Doksan Dördüncü Yılda

19 Mayıs 2013 Pazar

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından bu yana doksan dört yıl geçmiş. Günümüzde ülkemizin durumu, ne yazık ki 1919’dan çok daha farklı ve iç açıcı değil. Ülke, tam bağımsızlık, özgürlük, kalkınma, saygınlık gibi özlemleri doğrultusunda başarı kazanamadığı gibi, bulunduğu nokta da yakın gelecek için fazla umut vermemektedir.
Ulusal devlet çatırdıyor; TC, devletimizin resmi adı siliniyor, bayrağımız ülkenin her yerinde dalgalanmıyor; bütünleşme değil, ayrışma, bölünme özendiriliyor; ülke bütünlüğü aleyhine din istismarı sürüyor, dikta hevesleri yeşeriyor; ülke emperyal güçlerin Ortadoğu’da uydusu derekesine düşüyor, işbirlikçi cemiyetlerin yerini şimdi işbirlikçi sivil toplum örgütleri alıyor. İnsani gelişmişlik endeksimiz dünya sıralamasında doksancılıktan aşağıya inemiyor; özgürlük, basın özgürlüğü sıralamalarında yerimiz daha da gerilerde. Ülkenin yine büyük bir bölümü aymazlık içinde, kimileri bu puslu havada ülkeden bir şeyler koparmak peşinde.
Peki umut, kurtarıcı güç, gençlik nerede? Dalkavukluk yapacak değilim. Ne yazık ki kişilikli bir gençlik de göremiyorum. Öykünme içindeler. Bir kısmının başları bezle bağlı, geleneksel başörtüsü bir yana itilmiş, türban, bandana gibi garip serpuşlarla sözde örtünenler, diğer yanda Batı ABD gençliğine özenen, öykünen bir grup. Bilgi, kültür, kendini yetiştirme bir yana itilmiş, moda izleyen, marka düşkünü,
‘tiki’ diye nitelendirilen savurgan bir grup.
Gençlerin içinde kuşkusuz iddialı, yozlaşmamış, başarılı olmak isteyen, ülke sevgisini, saygınlıklarını yitirmemiş olanlar da var. Onlara da düzgün eğitim olanakları vermiyoruz. Göstermelik binalar yaparak, içine bilgisayarlar koyarak eğitim olanakları sağladığımızı sanıyoruz. Burs, yerleşke, yurt, kaliteli eğitmen, kaliteli eğitim programı gibi sorunlarını çözmüyoruz. Kişilikli davrananları, en hafifinden biber gazıyla başlayarak tekme, tokat, cop, tutuklama, hürriyeti bağlayıcı cezalarla yıldırmaya, susturmaya çalışıyoruz.
Halkımızın önemli bir bölümü suskun. Başlarına gelecekleri tevekkülle, kadercilikle kabul etmiş gibiler. Özgürlük, bağımsızlık, demokrasi inanç ister, savaşım gerektirir; özveriyi gerekli kılar. Yalakalıkla, biatla, kendi gölgesinden bile korkarak, baskıcı yönetimlerden ürkerek, başarı kazanılamaz. Özgürlükler, bağımsızlık korunamaz. Ülkemiz için haini bol ülke denir. Hainlik yaygın mı? Kesin bir yargım yok. Ama medyaya, bürokrasiye eğitim, kurumlarına, iş yaşamına, politikacılara bakınız. Kişiliksizlik, gurursuzluk, tutarsızlık yaygın.
Yazı yazmakla, bildiriye imza atmakla, bildiri yayımlamakla, hatta yürüyüşe katılarak bayrak sallamakla sorunların çözülebileceğini sanmıyorum. İnsanımızı bire bir ikna etmek, uyarmak gerekiyor. İkna edemezseniz bile kafasında bazı sorular uyandırmak da yararlı. Denilebilir ki yazılı ve görsel medya tek elden kontrol ediliyor, tek yönlü beyin yıkıyor. Bireysel çaba neye yarar? Bireysel çabalar çoğaldıkça medyanın etkinliği azalır, algılandırma yönetimi etkisizleştirilir. Ancak halkımızın aydınlanması ile özgürlüğü, bağımsızlığı, TC’yi benimsemesi içselleştirilmesi ile sorun çözülür.
19 Mayıs nedeni ile toplantılar, yürüyüşler düzenleniyor. Eşimle birlikte niyetimiz elimizde bir yanı Türk, diğer yanı Atatürk bayrakları ile İstanbul’da, Şişli’de
Atatürk’ün evinin önünden başlayacak yürüyüşe katılmak. Yürüyüşün, bayrak sallamanın bir çözüm olduğunu sanmıyorum. Çözümü halkımızın oyları ile Cumhuriyet karşıtlığını seçim sandığına gömmekte görüyorum. Azınlıkta kalmak, yenilgi değildir. Che Guevara’nın dediği gibi “Vazgeçmediğiniz sürece yenilmezsiniz” 19 Mayıs ruhu yaşadıkça, ülkem için umutlar yeşerebilir.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump tehlikesine teyakkuz 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları