Öztin Akgüç

Ekonomi ve Ciddiyet

14 Haziran 2013 Cuma

Ekonomi politikasını belirlemek, yürütmek, uygulamak, en azından bilgi, ciddiyet, kişilik ve sorumluluk gerektirir. Ekonomi politikasını yürütmede aldatmaca, olduğundan farklı görünme, zaman tutarsızlığı, açıklanan ekonomi politikasından farklı politika uygulaması yapılamaz. Takıyye alışkanlığının ekonomide yeri yoktur.
Türkiye, 2001 krizinden sonra örtülü, 2006 yılından itibaren de açıkça fiyat istikrarı sağlamada para politikası stratejisi olarak enflasyon hedeflemesini seçmiştir. Görüntü olsun, iç ve dış çevrelere olumlu izlenim bırakalım diye enflasyon hedeflemesi yapılamaz. Enflasyon hedeflemesi yapalım, ama uygulama farklı olabilir anlayışının, zaman tutarsızlığı yaratmanın ciddiyetle, hesap verebilirlikle, sorumluluk anlayışı ile bağdaşır bir yanı yoktur.
Para politikasının temel amacı ne olmalıdır? Enflasyon hedeflemesi, ekonomik istikrar açısından en iyi strateji midir? Tartışılabilir. Ancak
“ana hedef fiyat istikrarıdır; izlenecek strateji enflasyon hedeflemesidir; Merkez Bankası bağımsızdır” diye açıklandıktan sonra bunun gereklerini yerine getirmek zorunluluktur.
Enflasyon hedeflemesi Merkez Bankası’nın bir yükümlülüğüdür, sorumluluğudur, hesap vermesini gerektirir. 2013 yılı için açıklanan enflasyon hedefi, TÜFE bazında yıllık yüzde 5.3’tür. Merkez Bankası bu hedefin tutturulması için gereken politikaları izlemek, önerilerde bulunmak, hükümeti uyarmak, kamuoyunu bilgilendirmek, aydınlatmak zorundadır.
Enflasyon hedeflemesi, mali disiplinin yanı sıra finansal kurumlarda, kambiyo piyasası dahil finansal piyasalarda istikrarı gerektirir. İç ve dış çevrelerden, çıkar gruplarından, hükümet üyelerinden, ekonomik yorum yapanlardan farklı öneriler, eleştiriler, hatta baskılar gelebilir. Merkez Bankası’nın dirençli olması, izlediği politikadan ödün vermemesi gerekir. Ödün verilmeye başlandığında, ciddiyet, tutarlılık, güven kaybolur. Bu tür politikaların başarısı, Merkez Bankası’na güven, Merkez Bankası’nın itibarıyla orantılıdır.
2006 yılından bu yana yıllık enflasyon hedefleri tutturulamamasına karşın Merkez Bankası fazla eleştirilmemişti. Strateji doğrultusunda uygulama yaptığı kanısı genelde yaygındı. 2012 yılında büyüme hızı yüzde 2.2’ye düşüp işsizlik oranı yüzde 10.0’u aştığında Merkez Bankası üzerinde bazı çıkar çevrelerinden, hükümet üyelerinden, siyasilerden baskı başlayınca, Merkez Bankası da yalpalama sürecine girdi. Uyarılara karşı faiz oranları indirilip faiz koridoru, kanalı daraltıldı. Öngörüde bulunmadan, uyarılara aldırmadan Merkez Bankası baskılara yenik düştü. Yıllık cari işlemler açığı 50 milyar USD dolayında, dış ticaret açığı GSYH’nin yüzde 10.0’undan fazla, bütçe açığı büyüme potansiyeli gösteren bir ülkede Merkez Bankası’nın konuları bilmedikleri anlaşılan politikacılara karşı dik durması gerekirdi.
Günümüzde finansal pazarlarda yaşanan çalkantı, kurların yükselmesi, döviz sepetinin bir ay gibi kısa sürede yüzde 6.0 dolayında artışı, Sayın Başbakan
RTE’nin açıklamalarına bağlandıysa da ana neden Merkez Bankası’nın aldığı kararlardır. Merkez Bankası faizleri düşürdü de ne oldu? Günümüzde faizler yine yükselmeye başladı, kurlar hızlı artış gösterdi, güven azaldı, tasarruflar dövize yöneldi; mayıs ayında bile TÜFE’nin yıllık artışı hedefin üstünde. Kaldı ki kur artışının fiyatlar üzerindeki etkisi bir zaman aralığı ile görülmektedir. Eylül ayından itibaren hem mevsim hem de baz etkisi ile fiyat artışı daha da hızlanacaktır. Merkez Bankası sorumluluğunu yerine getirecek, kamuya hesap verecek ve hesap vermenin gereğini de yerine getirecek mi? Sanmamakla beraber göreceğiz.
Kişiler belli görevleri üstlenirken o görevin gerektirdiği niteliklere, potansiyele de sahip olmalıdır. Amaç görev üstlenmek, seçilmek, atanmak değil, görevin gereğini yerine getirmek olmalıdır.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları