Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ekonomik Bulgular
Ekonomi alanında bazı görüşleri savunmaya çalışıyorum. Bunların başlıcaları neoliberal, neoklasik yaklaşımlar doğrultusunda, salt sermayenin çıkarları gözetilerek ekonomik sorunların çözümüne olanak yoktur. Sorun çözülmüş gibi gözükürken yeni krizlerin, bunalımların tohumları da atılmaktadır. IMF’ninki türü reçetelerle hızlı ve dengeli büyümeye, kalkınmaya olanak yoktur. Ekonomik gelişmişlik dereceleri farklı ülkeler arasında ekonomik birleşmeler, entegrasyon, ekonomik açıdan daha güçlü olanlar lehine sonuç doğurur, sağlanacak yararlar eşit dağıtılamaz. Ekonomik açıdan küreselleşme, emperyalizmin bir alalamasıdır, semeresini emperyal güçler alır. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının kredi notları genelde nesnel değildir; yanıltıcıdır. Bu kuruluşların notlarını esas almak yerine, analiz yöntemleri biliniyorsa daha sağlıklı biçimde değerleme yapılabilir. Türkiye ekonomisi açısından da TÜİK’in ekonominin büyüme tahminleri abartılıdır. Bu bağlamda ikinci öngörüde izlenen ekonomik politikalarla ekonominin bir çıkmaza sürüklenmekte oluşudur. Oluşan ya da oluşturulan kısırdöngülerin kırılması giderek zorlaşmaktadır. Ekonomide çarpma, kırılma noktasına giderek yaklaşılmaktadır.
\nİkna gücümün yetersizliğinden ve/veya tüm bu öngörüler, değerlendirmeler kötümser olarak nitelendirildiğinden, başarılı olamadığımı bilmekle beraber, yine de ekonomimize ilişkin bazı bulgulara dayanarak savların geçerliliğini ortaya koymaya, iddialı olacak ama kanıtlamaya çalışayım.
\nEkonomimizin 2011 yılında yüzde 85 gibi gerçekten, mevcut koşullara göre olağanüstü bir hızla büyüdüğü savunuldu, övünme kaynağı oldu. TÜİK’in tahmini açıklandığında, bu tahminin diğer verilerle desteklenmesi, doğrulanması gerektiğini savunmaya çalıştım. Şimdi ülkemizde Türkiye’nin 1000 büyük sınai kuruluşu ile bankacılık sektörünün toplu bilançosu, finansal bilgileri var. Bu bilgilerin, TÜİK tahminleri ile tutarlı olması, desteklemesi gerekirken aşağıda açıklanmaya çalışıldığı gibi, doğrulama bir yana, tümüyle çelişkili sonuçlar verdiği görülmektedir.
\nİşletmelerin milli gelire katkısı, yarattıkları net katma değerle ölçülür. 2011 yılında büyük sınai kuruluşların yarattıkları net katma değer rakamları incelendiğinde, beş yüz büyük özel ve kamu sınai kuruluşunun (BBK) yarattığı net katma değer cari fiyatlarla yüzde 9.4 oranında artar; TÜİK’in milli gelir deflatörü ile düzeltildiğinde de (111.3) yüzde 1.7 oranında reel azalış gösterirken; ikinci beş yüz büyük sınai kuruluşun (İBBK) yarattığı net katma değer cari fiyatlarla yüzde 19.1, milli gelir deflatörü ile düzeltildiğinde de yüzde 7.0 düzeyinde artış göstermektedir. Bin büyük sınai kuruluşun yarattığı net katma değer topluca değerlendirildiğinde, 2011 yılında yarattıkları net katma değer cari fiyatla yüzde 10.8 oranında artmış; ancak reel olarak (TÜİK’in milli gelir deflatörü ile düzeltildiğinde) binde 5 oranında azalmıştır.
\nBir büyük kuruluşun vergi öncesi toplu dönem kârı incelendiğinde, BBK’nin 2011 yılında toplu kârı cari fiyatla yüzde 5.5, imalat sanayisi deflatörü ile (112.4) düzeltildiğinde yüzde 16.0 oranında; İBBK’nin toplu kârı da cari fiyatlarla yüzde 17.4, reel olarak da yüzde 27.5 oranında azalış göstermiştir. Bir büyük sınai kuruluş birlikte ele alındığında 2011 yılında toplu dönem kârları, cari fiyatlarla yüzde 6.6 reel olarak da (imalat sanayisi deflatörü ile düzeltildiğinde) yüzde 16.9 oranıda azalmıştır.
\nBankacılık sektörünün (tüm ticaret ve yatırım bankaları dahil) 2011 yılı net faaliyet kârları toplamı bir önceki yıla göre cari fiyatlarla yüzde 9.1, yıllık ortalama ÜFE artışı ile (yüzde 11.09) düzeltildiğinde de reel olarak yüzde 18.2 oranında azalmıştır. Bankaların 2011’de ödedikleri ücretlerdeki artış da (yüzde 11.0) ancak yıllık TÜFE artış hızı (yüzde 10.45) kadar olmuştur.
\nBu veriler karşısında şu soruyu sormak gerekir. Bin büyük sınai kuruluşun ve bankacılık sisteminin yarattığı net katma değer, bir önceki yıla göre reel olarak artmazken, hatta hafifçe de olsa gerilerken, toplu kârları hem cari hem sabit fiyatlarla belirgin bir düşüş gösterirken, Türkiye 2011 yılında nasıl oldu da yüzde 8.5 hızla büyüdü? Artan gelir nereye gitti? Denilebilir ki ihracat artışı, milli geliri artırdı. İhracat milli geliri artırır, doğrudur.
\nAncak madalyonun öbür yüzünü de dikkate almak gerekir. İthalat artışı da milli geliri azaltır. İhracat 2011 yılında cari USD değeriyle yüzde 18.4 oranında artarken ithalat da yüzde 29.8 oranında artmış, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 61.4’ten yüzde 56.0’ya düşerken, dış ticaret açığı da yüzde 47.7 oranında artışla 105 milyar USD’yi aşmıştır. Yalnız ihracat artışını vurgulayıp, ithalat artışını görmezlikten gelmek, en azından sağlıklı bir yaklaşım olmamaktadır.
\nMakyajla bir süre bazı olumsuzluklar gizlenebilir, hatta güzelmiş gibi gösterilebilir, ama makyaj gerçek durumu değiştirmez.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu