Kaç yanlış bir arada?

05 Kasım 2021 Cuma

İşlemeyen, kimsenin işine yaramayan ve bu kadar yanlış bir yapı nasıl kuruldu? Salgının ardından kuraklık. Umarız gerçek olmaz ama “kıtlık” söylentileri çıkmaya başladı. Salgın da kuraklık da küresel. Her ülke kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor, gıda ürünlerinde kendi tüketimini garanti altına alıp yedekledikten sonra ihracatı düşünüyor. Örneğin Kanada. Buğday üretimi yüzde 45 azalmış. İhracat politikasını da ihtiyaçlarını öne çıkararak düzenliyor. Türkiye bu ülkeden, öngördüğü oranda buğdayı, öngördüğü fiyata alamıyor… O zaman fiyatların kabarması kaçınılmaz.

Peki biz ne yaptık, nasıl geldik bu noktaya?

Şöyle: Tarlasını ekmeyen çiftçiyi özendirme ödemesi yaptık. AKP’den önceki hükümet döneminde başladı bu. Önemli orandaki nüfus bu nedenle tarımdan uzaklaştı. Tarlalar tarla özelliğini yitirdi. Şimdi adı bizde saklı bir Anadolu köyüne ilişkin listeyi bazı bölümleri mozaikleyerek sizinle paylaşacağız. Bazıları hayatta olmayan, bazıları köyde yaşamayan, bazıları kamu görevinden emekli olan insanların da aralarında yer aldığı 42 kişiye “kuraklık desteği” veriliyor. Bazılarının ise bu desteğe hiç ama hiç ihtiyacının olmadığını biliyoruz.

Konunun bir diğer boyutu bu köyde bir metrekare bile tarla ekilmiyor. Hem de yıllardır…

Manzaranın özeti şu: Çiftçiye tarlasını ekmemesi için teşvik ödemesi yapılıyor. Yetmiyor. Üstüne aynı yurttaşlara, kuraklıktan etkilendikleri için ek bir ödeme daha yapılıyor. Nasıl ama?

‘EKMEMEK BİZİM İÇİN DE İYİ’

Bu listede yer alan bir yurttaşla konuştuk. Köyünde tarlası var, ekmiyor. “Bak kriz var, her şeyin fiyatı artıyor, artacak tarlanı ekmiyorsun” diye anımsatınca şöyle yanıtladı:

“Ortalama bir tarla için alacağım buğday tohumuna 4 bin TL ödeyeceğim. Ekimi için 2, hasadı için ayrıca 2 bin TL daha ödeyeceğim. İlacı gübresi de içine girince maliyet 10 bin TL’yi geçiyor. Harcayacağım paraya un alsam, benim yıllık ihtiyacımı fazlasıyla karşılıyor. Buğday ekmek için yapacağım masraf, ihtiyacım olan unun toplam fiyatının üstünde oldukça ben tarlamı ekmemeye devam edeceğim.”

Sorunun farklı bir boyutu daha var. Anadolu’nun her bölgesi makineli tarıma uygun coğrafi özellikler taşımıyor. Bazı bölgelerde insan emeğinin yoğun olarak kullanılmasıyla tarım yapılabiliyor. İşsizlik ve göç nedeniyle zaten köylerde kimse kalmamış. Çok az sayıda kalanların emeği de tarımsal üretim için yeterli değil.

Hemen Ankara’nın çeperlerinden başlayarak Anadolu’ya yayılan köyleri gözleyince yapılarının yarısı yıkılmış, yarı virane halde olduklarına sık rastlayabiliyorsunuz. Satırlarımıza aldığımız köyün okulu var öğretmeni yok, camisi var imamı yok. Yolu asfaltlı, her türlü elektronik araç mevcut, internetten takılma olmadan film izlenebiliyor. Ama nüfus yok, gençler evlenecek eş bulamıyor.

Üretenlerin doğru ve nitelikli şekilde desteklenmesine kimsenin itirazı olamaz. Ancak manzara çok vahim, kurgusu daha karmaşık. Hazır seçimlere de 18 ay kalmışken, insan düşünmeden edemiyor: Acaba destekleme yaklaşımları siyasal bir çıkar düşüncesiyle mi uygulanıyor? Çünkü yazımıza konu ettiğimiz köyde oy kullanan 50 seçmenin yalnızca ikisi son seçimde muhalefete oy vermiş.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Papağan sayıklaması 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları