Tahıl

10 Haziran 2022 Cuma

Konya Ovası’nın tahıl ambarı, ülkemizin de tarımda kendi kendine yeten ülke olduğu ilkokullardaki derslerde anlatılırdı bir zamanlar. Son 25 yıldır Ege’de tütün, İç Anadolu’da tahıl, Türkiye’nin birçok yerinde şeker pancarı üretmekten vazgeçildi. Tarımda üretmeyene destek veriliyor artık.

Çok bilinen başka gerçekler de var. Örneğin Türkiye, kendi çiftçisinin ürettiği buğdaya verdiği fiyatın daha fazlasını yurtdışından ithal ettiğine veriyor. Yıllardır, çiftçinin feryadını kimse duymadı. Yurtdışından tarım ürünlerini ülkemize getiren firmalarla iktidarların ilişkileri de pek sorgulanmıyor. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Hüseyin Demirtaş, bir söyleşimizde, konunun uluslararası boyutuna şöyle dikkat çekti:

“Türkiye ve birçok benzer konumdaki ülke, dünyada az sayıda tarım tekeli firmanın insafına terk edilmiş durumda. Kimse bunları sorgulamıyor. Niye, diye sormuyor.”

Rakamların anlattığı gerçekler çok dramatik. 20 yıllık AKP iktidarının ilk yarısında tarım ürünlerine ilişkin dışarıdan aldığımızdan çok dışarıya sattığımız gerçeği var. Ancak ikinci yarıda tohumdan her türlü tarım ürününe varana kadar yurtdışından alım furyası almış başını gitmiş.

Salgının ardından Ukrayna-Rusya savaşı başlayınca özellikle tahıl konusunda kendi yetersizliklerimizle baş başa kaldık. Ukrayna ve Rusya’dan tüm dünyaya olduğu gibi, Türkiye’ye de tahıl ihracatı durdu. Verim düşüklükleri ortaya çıkarken dünyanın en büyük tüketicisi Çin tahıl stoklamaya başladı. Buğday satan son ülke Hindistan da sonunda ihracata yasak getirdi.

Tarım Bakanı Vahit Kirişçi, “Türkiye’nin buğday sorunu yok. Hasadın başladığı dönemde kıtlıktan bahsetmek akıl kârı değil” diyor.

Ancak BM’den küresel kıtlık uyarıları peş peşe geliyor. İktidar, bu uyarıları bile kötü niyetli olarak değerlendiriyor, bu yönde açıklamalar yapıyor.

İki yıl önce babadan kalma geniş arazide tarım yapmak için doktorluğu bırakıp memleketine giden bir Cumhuriyet okurunun bütün hevesi kırılmış. “Ne oldu” diye sorunca şu karşılığı verdi:

“Bir hevesle girdim bu işe, varımı yoğumu harcadım. Ancak ürettiğim badem ve cevizlerle ancak bir ton gübre alabildiğimi görünce Türkiye’de üretim yapılamayacağını yaşayarak öğrendim. Şimdi bıraktım tarımı, emekli maaşımla geçinmeye çalışıyorum.”

Örnek çok. Erzurum’da hayvan yemi satan bir tacir son bir yılda sattığı yemi bir önceki yılla karşılaştırmış. Yem taciri önceki yılın yüzde 25’i kadar yem satabilmiş son bir yılda.

Sanki bir kısırdöngü içine giriyoruz gibi. Alan yok, satışlar düşüyor, üretim düşüyor, kazanç azalıyor. Kazanç azalınca alım gücü düşüyor, yine üretim azalıyor.

Türkiye, susamı Afrika’dan, mercimeği Kanada’dan almaktan artık vazgeçmeli. Hasadı zor diye susamı ekmiyoruz. Çalışma ve üretme, kendi gereksinimlerimizi karşılayabilme yeteneklerimiz iyice körelmeden yeniden geliştirmeliyiz. Bu kısırdöngüden çıkmanın tam zamanı. Uluslararası tarım tekellerinin şu aşamada söyleyebileceği bir şey yok. Çünkü hiçbir ülkenin tarım ihtiyacını karşılayabilecek durumda değiller.

Kriz fırsata dönüştürülebilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşamı ıskalamak 22 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları