Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

26.03.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Görevim bitmemiştir, bitmeyecektir, ben toprak olduktan sonra da devam edecektir.”

(Mustafa Kemal Atatürk)

Anayasa Referandumu sürecinde, “Cumhuriyetten Meşrutiyete Dönüş: Padişahın Bile Daha Az Yetkisi Vardı” (2017) ve “210 Yıllık Birikimi Yok Saymak: 142 Yıl Geriye Dönmek” (2018) başlıklı iki yazı yazmıştım. Bu yazılarımda ve çeşitli konuşmalarımda, özet olarak, 2017 Anayasa Referandumu ile TBMM’yi çok zayıflatan, güçler ayrılığına son veren ve devletteki denge, denetim yapısını ortadan kaldıran bir tür “yeni saray rejimi” kurulacağını, böylece cumhuriyetten I. Meşrutiyete dönüleceğini anlatmıştım. Üzülerek ifade ediyorum ki, ardan geçen zaman bu değerlendirmemi doğruladı. 

İBB Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, cumhurbaşkanı adaylığının kesinleşmesinden çok kısa bir süre önce, 35 yıl önceki diplomasının iptal edilmesinin, ardından “yolsuzluk” ve “terör” suçlamasıyla gözaltına alınmasının ve tutuklanmasının, yeni saray rejimini sürdürme amacına yönelik olduğunu düşünüyorum. Çünkü yeni saray rejimini kuranlar, halkın seçme ve seçilme hakkını özgürce kullanabildiği demokratik bir düzende bu rejimi sürdüremeyeceklerini çok iyi görüyorlar.

İmamoğlu operasyonu, yeni saray rejiminde, cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağı anlaşılan muhalif adayın (adayların) “seçilme hakkını”, halkın da o adayı (adayları) “seçme hakkını” kullanmasına izin verilmeyeceğini düşündürmektedir ki bu, can çekişen Türk demokrasisinin ölümü demektir. 

Anayasaya göre “laik” ve “demokratik” bir “sosyal hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti’nde halkın seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırıldığı bir ortamda artık “kayıtsız şartsız” millet egemenliğinden ve demokrasiden söz edilemez. 

MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİ

Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyeti, “Yeni Türkiye” adını verdikleri dini-siyasi nitelikte bir yeni saray rejimine dönüştürmek isteyen AKP iktidarının İmamoğlu operasyonu, çok haklı olarak toplumun genelinde “millet egemenliğine yönelik bir siyasi darbe” olarak değerlendirildi. Bu nedenle gençler başta olmak üzere, Türk ulusu günlerdir meydanlarda egemenliğine sahip çıkıyor.  

Meydanlarda İmamoğlu’na sahip çıkanlar; önseçimde, hiçbir zorunluluk yokken sandığa giden yaklaşık 15.5 milyon insan, sadece haksızlığa uğramış bir adaya değil, aynı zamanda milli egemenliğe, laik Cumhuriyete, demokrasiye, Türkiye’nin aydınlık geleceğine sahip çıkıyor; adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa isyan ediyor. 

AKP iktidarının baskı düzenine ve yeni saray rejimine karşı çıkan bu insanlar, özellikle de gençler, ellerindeki Türk bayrakları, Atatürklü bayraklar ve Atatürk posterleri ile “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganları eşliğinde yürüyorlar; Türk gençleri adeta “Gençliğe Hitabe”den aldıkları ilhamla, Anayasal haklarını kullanıyorlar; tam da Atatürk’ün istediği gibi ulus bilinciyle yurttaş sorumluluğuyla cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkıyorlar.    

Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreninden sonra “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağıran pırıl pırıl 5 teğmeni “disiplinsizlik” bahanesiyle TSK’dan atanlar, çok değil yaklaşık iki ay sonra, meydanları dolduran on binlerce yurtsever gencin, “Mustafa Kemal askerleriyiz” sloganları ile neye uğradığını şaşırmış durumda… 

Ergenekon, Balyoz kumpaslarında asker-sivil Atatürkçü yurtseverlerin Silivri zindanlarına atılması; yandaş yazarların, akademisyenlerin, gazetecilerin ve siyasetçilerin her fırsatta Atatürk’e saldırması; iktidarın, “Fesli Kadir”, “Necip Fazıl’ gibi Atatürk düşmanlarını el üstünde tutması; sosyal medyada paralı trollerin sabah akşam “Kemalizm düşmanlığı” yapması;  Diyanet’in bitmez tükenmez Atatürk karşıtlığı; Atatürk’süz bir yakın tarih yazma çabası, statlardan “Atatürk adının” silinmesi, MEB’in tarikat, cemaat sevdası ve son olarak “Mustafa Kemali’n askerleriyiz!” diyen teğmenlerin TSK’dan atılması… Son 20 yılda Mustafa Kemal Atatürk karşıtlığı adeta “resmi ideoloji” haline getirilmek istenmesine rağmen, gelinen noktada, meydanların “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla inlemesi, yeni saray rejimini hem şaşırtmış hem de kızdırmış olmalı... 

“Kemalist damarın” her türlü baskıya ve saldırıya rağmen bir türlü tıkanmaması, tam tersine yeni kılcal damarlarla daha da güçlenmesi, kurumlarıyla ve değerleriyle yeniden ayağa kaldırılacak laik Cumhuriyetin geleceği açısından umut verici…   

DİRENİŞİN SEMBOLÜ

Meydanlardan yükselen “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları, yüz yıl önce, “Görevim bitmemiştir, bitmeyecektir, ben toprak olduktan sonra da devam edecektir” diyen (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.18, s. 94) Mustafa Kemal Atatürk’ü doğruluyor. Atatürk, ölümünden 87 yıl sonra egemenliğine, özgürlüğüne, laik ve demokratik Cumhuriyete sahip çıkan ulusuna önder olmaya, yol göstermeye devam ediyor.

Meydanlarda toplanıp iktidarı eleştiren çok farklı siyasi görüşlerden ve toplumsal katmanlardan gençlerin genel olarak Türk bayrağının gölgesinde ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde birleştikleri görülüyor. 

2025 yılında, Atatürk’ün 1933 yılındaki deyişiyle “Ölümsüz Mustafa Kemal” imgesi karşımıza çıkıyor. 

Mustafa Kemal Atatürk, 1933 yılında “Ölümsüz Mustafa Kemal”i şöyle tanımlamıştı:

“İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal’den ise ‘ben’ diye bahsedemem. O Mustafa Kemal, yani sizler, bu akşam etrafımda olanlar, memleketin her köşesinde çalışan köylüler, uyanık, münevver, vatanperver, milliyetperver vatandaşlar… İşte ben onların hayalini temsil ediyorum. Onların hayalini gerçekleştirmeye çalıştım. O Mustafa Kemal ölmez. O, Türk milletinin ihtiyaçları ile beraber, gitgide de uyanan şuuru ile beraber tekâmül ede ede ebedi olarak yaşayacaktır. Biz de Cumhuriyeti yapan, inkılabı yaratan, o ‘biz’ diye ifade edebileceğim Mustafa Kemal’dir.” (Milliyet, 11 Mayıs 1933, s.1)

Bugün meydanlardaki Mustafa Kemal, işte o “Ölümsüz Mustafa Kemal”dir. 

Peki, ama gençler, siyasal İslamcı iktidara ve yeni saray rejiminin baskı düzenine karşı direnişlerinde neden Mustafa Kemal Atatürk’ü kendilerine önder olarak seçtiler? 

Sorunun yanıtı zor değil! 

Çünkü her şeyden önce değerleriyle ve kurumlarıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin tehdit altında olduğunu görüyorlar. 

Bu gençler, sadece ne istediklerini bilmekle kalmıyorlar, yaygın önyargının aksine, Mustafa Kemal Atatürk’ü de iyi tanıyorlar.

Ellerinde Türk bayrakları taşıyan bu yurtsever gençler, tam bağımsızlığın, üniter, laik ve çağdaş cumhuriyetin öneminin farkındalar. Bu gençler, bağımsız vatanda, özgür iradeleriyle hareket ederek, birbirlerine saygı duyarak, barış içinde ve uygar biçimde yaşamak istiyorlar. 

Bu gençler Türkiye’de tam bağımsızlığın, ulusal egemenliğin, laikliğin, düşünce ve vicdanın özgürlüğünün, kadın haklarının, bağnazlığa, yobazlığa karşı akıl ve bilimle çağdaş uygarlık mücadelesinin, eşit haklara sahip yurttaşlığın; kısacası tam bağımsız ve laik Cumhuriyetin Atatürk’ün eseri olduğunu da çok iyi biliyorlar. 

ATATÜRK, ULUSAL EGEMENLİK VE DEMOKRASİ

Mustafa Kemal Atatürk, üzerine saray gölgesi düşmeyen ilk meclisimiz durumundaki TBMM’yi açtı. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” parolasıyla saltanatı kaldırıp cumhuriyeti ilan etti. 

Laik hukuk, özgür birey, kadın-erkek eşit haklara sahip yurttaş ve tüm farklılıklarıyla bir araya gelip ulus olmadan ve ulusal egemenliğe dayalı bir siyasal sistem kurmadan demokrasi olmaz. Atatürk, yaptığı devrimlerle her yönüyle çağdaş bir sistem kurup kulun bireye, tebaanın yurttaşa, ümmetin ulusa dönüşmesini sağlayarak Türkiye’de demokrasinin temellerini attı.  

Türkiye’de saray saltanatının yıkılması ve kayıtsız şartsız millet egemenliğinin gerçekleşmesi hiç de kolay olmadı. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk, her fırsatta ulusal egemenliğe vurgu yaptı; ulusun büyük bir kıskançlıkla egemenliğine sahip çıkmasını istedi.

Örneğin; 

27 Ocak 1923’te annesinin mezarı başında, milli egemenlik uğruna gerekirse canını vereceğini söyledi: “Millet egemenliği ilelebet devam edecektir. (…) Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum: Bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için gerekirse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Milletin egemenliği uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun.” 

13 Temmuz 1923’te The Saturday Evening Post yazarı Isaac F. Marcosson’a verdiği demeçte “Emperyalizm ölüme mahkûmdur. Demokrasi insan ırkının ümididir” dedi. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.16, s. 37-38) 

1930 yılında “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında, “Artık bugün demokrasi daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci yüzyıl birçok baskıcı hükümdarın bu denizde boğulduğunu görmüştür” diye yazdı.

Atatürk, kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin hiçbir biçimde ortaklık kabul etmeyeceğini söylüyordu. Egemenliği saraydan alıp millete veren adam, milletin, egemenliğine sahip çıkmasını istiyor, o günlerden bugünleri görmüşçesine milleti şöyle uyarıyordu:

“Kayıtsız şartsız tabiriyle belirtilen egemenliği millete vermek demek, bu egemenliğin bir zerresini SIFATI, İSMİ NE OLURSA OLSUN HİÇBİR MAKAMA VERMEMEK, VERDİRMEMEK demektir.”

“UNVANI İSTER HALİFE OLSUN, İSTER BAŞKA BİR ŞEY OLSUN, HİÇ KİMSE bu milletin yazgısına ortak çıkamaz. Millet hiç mi hiç buna göz yummaz. Bunu önerecek hiçbir milletvekili bulunamaz”.

“TBMM, yalnız ve yalnız milletindir. Milletin seçtiği milletvekillerinden oluşur. Bu Meclis yalnız ve yalnız milletin emrine boyun eğmek zorundadır. İSMİ VE MAKAMI NE OLURSA OLSUN MİLLET BU HAKKINI BİR ŞAHSA VE MAKAMA TESLİM EDEMEZ.”

“Egemenliğinden vazgeçmeye rıza gösteren bir milletin akıbeti elbette felakettir, elbette musibettir.” 

(Ayrıntılar için bkz. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1999; Atatürk’ün Bütün Eserleri, 30 cilt, Kaynak Yayınları)

“Hâkimiyet, mutlaka milletin elinde olmalıdır. Hâkimiyetine sahip olmayan bir insan veya bir toplum hiçbir vakit iradesini kullanamaz. Hâkimiyetini herhangi birisine veren bir insan kendi iradesinin uygulanacağından emin olamaz. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler kendi talih ve kaderini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır.” (Milliyet, 7 Aralık 1929, s.1)

Bugün Türkiye’de milli iradesine, (ulusal egemenliğine), seçme ve seçilme hakkına, laik ve demokratik Cumhuriyete sahip çıkan yurttaşların neden “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırdığı ve birilerinin neden Mustafa Kemal’in askerlerinden çok korktuğu sanırım şimdi daha iyi anlaşılmıştır. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle bitirelim: “Fakat efendiler! Her halde âlemde hak vardır ve hak kuvvetin üstündedir.” (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.III, Vesika 222, s.1184)

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025