Sungu Çapan

Toplumsal gerçekçilikten fantastiğe...

11 Ocak 2013 Cuma

Geçen yıla damgasını vuran filmlerden, Sundance’in jüri büyük ödülünü, Cannes’ın Altın Kamera ve FIBRESCI’sini kazanan, Amerikan bağımsız yapımı “Beatst of the Southern Wild” (Vahşi Güneyin Canavarları) “Düşler Diyarı” adıyla bugün gösterime giriyor.

Louisiana’nın güneyinde kalan, Küvet denen, suların kuşattığı bataklık bölgelerinde hayatta kalmak için mücadele eden 6 yaşındaki siyahi kız Hushpuppy (Quvenzhane Wallis) ile ölümcül hasta babası Wink’in (Dwight Henry) direniş hikâyesini, Cimcime adı yakıştırılmış küçük kızın gözü ve dilinden anlatıyor “Düşler Diyarı”.

Beslediği hayvanlarla ve sürekli ölmüş annesiyle konuşan, kâğıt parçalarına hep kendini çiziktiren, tüm evrenin birbirine uyumlu parçalardan meydana gelmiş bir bütün olduğuna inanan ve zor koşullarda yaşadığı (ve gitgide değişen) dünyaya bir anlam verme çabasındaki Cimcime’nin bakış açısından seyrettiğimiz film, gerçekçi bir yaklaşımla fantastik öğelere de yer veren bir masal atmosferini kaynaştırıyor.

Kızın hayalindeki canavara dö-nüştürülmüş, devasa bir yaban domuzunun ürkünç görüntüsünün leitmotif gibi kullanıldığı film, Lucy Alibar’ın “Juicy and Delicious” adlı oyunundan uyarlanmış. New York doğumlu, 2006’dan beri mesken tuttuğu New Orleans’tan esinlenmiş genç yönetmen Benh Zeitlin’in ilk uzun metrajı olan “Düşler Diyarı”, Katrina kasırgasının yerle bir ettiği bir coğrafyada, felaketi bizzat yaşamış amatör oyuncularla ve Court 13 adlı bir sanat kolektifinin destek ve katkılarıyla çevrilmiş.

Artık iyice küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği felaketlerinin yaşandığı günümüzde, fantastik öğelerle bezenmiş, büyüleyici, gerçekçi bir üslup tutturan, çarpıcı bir görselliğe sahip, etkileyici bir büyüme masalı anlatan “Düşler Diyarı”nda kocaman bir setle, sularla iç içe yaşanan Küvet ve kuru dünya diye ikiye ayrılmış Louisiana.

Bir grup yöre sakiniyle Cimcime ve babasının bir çeşit komün hayatını sürdürdüğü filmde kahramanlarımıza kuru dünyadaki egemenler tarafından zorunlu göç dayatılıyor. Kutup buzullarının erimesiyle sel felaketine maruz kalacak güneydeki ötekilerin ilkel dünyasını şirin Cimcime’nin dokunaklı hikâyesi eşliğinde, kameraman Ben Richardson’un grenli görüntüleriyle perdeye taşıyan filmi baştan sona çekip sürükleyense, şaşırtıcı yorumuyla çocuk oyuncu Quvenzhane Wallis tartışmasız.

Kuru dünyaya götürülen ama ayak uyduramadıkları afet merkezinden kaçıp seti patlatarak havaya uçurmaya girişecek hasta baba Wink’le komün üyelerinin direnişinin ardından baba-kız ilişkisinin duygusallığına yoğunlaşan bir finale bağlanan “Düşler Diyarı”, çağdaş Amerikan bağımsız sinemasının yüz akı niteliğindeki etkileyici, görülesi bir filme dönüşüyor sonuçta. Fantazi ve zengin bir hayal gücüyle harmanlanmış, belgesele de göz kırpan toplumsal gerçekçi bir yaklaşımın ürünü olan filmde, fondaki sürekli çarpan bir kalp sesine, canlı, country’vari müzikler eşlik ediyor.

Duygusal finali, deneysel, cesur ve karmaşık yapısına biraz aykırı kaçmış olsa da, bir başyapıt olmanın eşiğinden dönmüş “Düşler Diyarı”nın sinemaseverlere keyifli, heyecanlı seyirler vaat ettiği kesin! Edebiyattaki büyüleyici gerçekçilik romanlarını da akla getiren bu filmi, meraklısının kesinlikle kaçırmaması gerekir.
         



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları