Ülkü Tamer

Dünyasını Ayrıntılarla Kuran Bir Yazar

04 Şubat 2012 Cumartesi
\n

Hep yakınıyoruz: Kimse okumuyor. Kitap okunmuyor, dergi okunmuyor, gazete okunmuyor.

\n

Bana sorarsanız, okuyoruz.

\n

Gazeteyi bir yana ayırayım. Gazete satışları, ülke nüfusuna oranla, gerçekten içler acısı. Ama bu konuda okuru suçlamak yerine gazeteleri suçlamak belki daha akla yakın. Ayrıntılarını bir başka yazıda irdelerim. Şimdilik edebiyattan söz edeyim.

\n

Şiir kitaplarını düşünün. Bizde bir şairin ilk kitabı genellikle 1000 basılıyor. İngiltere gibi bir ülkede W.H. Auden gibi ünlü bir şairin kitabının baskı sayısı 2000. Üstelik İngiltere dışında, Türkiyede bile satılıyor bu kitaplar.

\n

Yaşar Kemalin, Orhan Pamukun okur yelpazesi, Batılı yayıncının bile dudaklarını uçuklatır.

\n

Bizdeki sanat dergilerinin, edebiyat dergilerinin satışları, başka birçok ülkedeki örneklerinden daha yüksek.

\n

Ya yayımlanan kitap sayısı? Her ay yüzlerce kitap yayımlanıyor. Bunların her biri, ama az ama çok, belirli sayıda okura ulaşıyor.

\n

Üstelik nasıl bir ortamda? Televizyonlarda kültür programlarına hasret kaldığımız bir ortamda. Düzeyi sürekli düşüren amansız bir yarışma ortamında. Bu yazının başındaki yanıtları yaratan bir eğitim düzeni (ya da düzensizliği) ortamında. Köşeyi dönmek uğruna her şeyin mubahsayıldığı bir ortamda. Aydın olmanın küçümsendiği, hor görüldüğü bir ortamda.

\n

Böyle bir ortamda, aslında Neden okumuyoruz? diye değil,Neden okuyoruz? diye, Nasıl oluyor da hâlâ okumayı becerebiliyoruz? diye sormak gerekir.

\n

...

\n

Kimi yazarlar kolay okunuyor, kimi yazarlar da okurdan çaba istiyor. O çabayı gösterip de okuduğunuzun tadına varmaya başlarsanız, yazarının tiryakisi olursunuz.

\n

Adnan Özyalçıner o yazarlardan biri.

\n

Sanırım 1950lerin sonlarıydı. Adnan, Kemal (Özer), ben Atlas Sinemasında Fellininin Sonsuz Sokaklarını (La Strada) seyretmiş, çarpılmıştık. Aksaraydaki kahveye gidinceye kadar filmi konuştuk. Hiç unutmuyorum, neredeyse kelimesi kelimesine aklımda, Adnan, Yahu,dedi,müthiş! Herif ölmeden önce saatine bakıyor.

\n

Anthony Quinnin Richard Basehartı öldürdüğü sahne. Filmi daha sonra görüşümde fark ettim, Basehart ölmeden önce gerçekten de saatine bakıyordu belli belirsiz.

\n

Ayrıntıları kaçırmayan bir gözü vardı Adnanın.

\n

İyi bir yazar, dünyasını ayrıntılarla kurar bence. Adnanda bu temel özellik hep vardı.

\n

Bu özelliği, onun toplumcu öykülerini başka birçok yazarın toplumcu öykülerinden farklı kılıyor.

\n

Ayrıcalıklar (Orhan Kemal gibi, Yaşar Kemal gibi sanatçılar) bir yana, toplumcu yazar denilince, incelikleri hiç önemsemeden her şeyi en kalın çizgileriyle takır tukur anlatanlar geliyor aklımıza. Bunu toplumcu edebiyatın gereği gibi görüyoruz sanki. Çelişkiler mitinglerde nutuk atılır gibi ortaya konmalı, sorunlar kahve sohbetleri diliyle sergilenmeli... Dünya edebiyatının toplumcu dev yazarlarını da görmezden geliyor gibiyiz.

\n

Adnan hiçbir zaman bu eğilimde olmadı. Çelişkileri araştırdı, sorunları kurcaladı, insanı anlattı. Ama bunu yaparken kendi özgün dilini yarattı. Sanatçı olduğunu hiç unutmadı.

\n

***

\n

Eğlenceli bir dizgi yanlışı olayıyla bitireyim:

\n

Adnanın çiçeği burnunda bir öykücü olduğu günler... Yazdığı bir öyküyü küçük bir dergiye vermiş. Öykünün adını unuttum. Belki Adnan bile unutmuştur. Upuzun bir ad. Ahmakıslatan, Duraktaki Genç Kız, Kuyruk Sallayan Köpek ve Şemsiyeli Delikanlı gibi bir şey. Adnan dergiyi eline alınca şaşkınlıktan kalakalmıştı. Yer darlığı yüzünden, dizgici öykünün başlığını kısaltıvermişti:Ahmakıslatan ve Şürekası”.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Notlar... 5 Ocak 2013
Yoksul Köylü 29 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları