‘Faşist Türkiye’ Temposunu Durduran Adam!

06 Temmuz 2014 Pazar

Sevgili okurlar, dün bu sayfalarda haberini okudunuz. Zülfü Livaneli’ye, Fransız devletinin en büyük nişanı olan “Légion d’Honeur”, Fransız Büyükelçisi Laurent Bili tarafından sunuldu.
Kimi insanlar vardır, hayatta ne yaparlarsa yapsınlar, hepsinde belli bir kaliteyi yakalarlar. Yaptıkları işi asla ayağa düşürmezler. Eserleri, üretimleri belli bir çizginin altına asla düşmez. O çizgiyi belirleyen sadece yetenek değildir. Birikimleri, kültürel merakları, öğrenme tutkuları, emeğe ve insana saygılarıdır. Disiplinli çalışmaları ve duyarlılıklarıdır. Ama en çok, en çok, değer ölçüleridir. İşte böyle insanlardan biridir Zülfü benim için.
Müzik, edebiyat, sinema... Her üç alanda da nitelikli, değerli işler yaptı. Bütün bunlar bir yana, memleketim insanına hep bir ağızdan şarkı söyletti. Birkaç kuşak genç (her yaştan ‘genç’) zulme, baskıya ve haksızlığa dün ve bugün onun şarkılarıyla direndi, onun şarkılarıyla daha güzel bir gelecek, daha adil bir dünya düşledi. Umutlarını onun şarkılarıyla besledi.

***

Önceki gün İstanbul’da Fransız Sarayı’nın bahçesindeki törende nişanını alırken, dört dörtlük bir konuşma yaptı. Duhamel’den alıntıladığı “Türkiye Doğu’nun en Batılı; Batı’nın en Doğulu ülkesidir” sözünün bundan böyle de gerçek olmasını dilerken o, ben taa gerilere gittim. Fransa’nın bir başka köşesine... Hınca hınç dolu “Faşist Türkiye” diye haykıran dev bir salonu nasıl dize getirdiğini anımsadım... İşte sizlerle paylaşmak istediğim o anı:

***

Yıl 1982. Korsika’da Bastia kentinde “Akdeniz Kültürleri Sinema Şenliği” var. Açılış Maria Faranduri - Zülfü Livaneli ikilisinin konseriyle olacak. Dev salon ağzına dek dolu. Açış konuşmaları bitti...
Sunucunun konser anonsu için “Ve Türkiye’den...” demesiyle; salonu bir uğultu kapladı. “La Turquie Fachiste! La Turquie Fachiste!” Beş bin kişi ayağa fırlamış “Faşist Türkiye” diye haykırarak tempo tutuyordu.
Burası Korsika! Milletin isyanı başına vurmuş. Ömürleri direnmek! 12 Eylül faşizminin hesabını oracıkta Zülfü’den sormaya kararlılar.
Biz bir locada dört Türk, Abidin Dino, Arif Keskiner, Atilla Dorsay ve ben, birbirimize bakıyorduk. Onları bilmem ama ben, yer yarılsa da içine girsem diye dua ediyor, utancımdan ölmek istiyordum. Bu öfkeli kalabalığın önünde Zülfü ne yapabilirdi ki?!
Zülfü Livaneli elinde sazı, yüzünde her zamanki gülümsemesi, çok sakin sahnenin ortasına, en öne geldi. Bir süre “Faşist Türkiye” temposunu yine gülümseyerek dinledi. Sonra eliyle bir şey söylemek istediğini belirtti ve konuşmaya başladı. Zülfü konuştukça uğultu kesilir gibi oldu. İngilizce konuşuyordu. Halkların topyekûn faşist olamayacağına, yönetimlerin faşist olabileceğine dair derli toplu bir konuşma yaptı. Salonda çıt çıkmıyordu. O konuşmasını sürdürüp, Fransızca “Yaşasın halkların kardeşliği” diye bitirdi ve bitirir bitirmez de şarkıya geçti.
Birkaç şarkı sonra bütün salon “Yaşa Zülfü” - “Yaşa Maria” diye alkışlıyordu. Bir Nâzım’dan, bir Seferis’ten; bir Bedri Rahmi’den bir Ritsos’tan söylüyorlardı...
Konserin başında “Faşist Türkiye!” diye tempo tutan beş bin kişi, konserin sonunda “Yaşasın Türkiye!”, “Yaşasın Yunanistan!”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği” diye tempo tutuyordu. Konser bitti. Anısı beni hiç terk etmedi!
O günden sonra Zülfü Livaneli’ye bir de “Faşist Türkiye temposunu durduran adam” payesi verdim!
Yolun her daim açık olsun sevgili arkadaşım!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları