Ceren Kumbasar

2016’da Başarının ABC’si

03 Ocak 2016 Pazar

İnşaat sektörü yeni yılı büyük umutlar ve yeni projelerle karşıladı. Bu yıl her şey yolunda giderse sektörün altın yılı olabilir.

Gayrimenkul sektörü 2016’yı büyük umutlarla karşıladı. Seçimlerden sonra sektörün bazı istekleri de karşılandı. Ancak ne yazık ki sorunların ABCs’ i hâlâ önümüzde

Sektörün en temelinde olan, buna rağmen çok basit birkaç hamle ile çözülebilecek bazı sorunları var.

Önce bunlara ışık tutalım;

İşçi güvenliği/inşaat denetimi

İnşaat sektörünün en büyük ve en çetrefilli problemi denetim. İnşaatların uygulama projelerine ve deprem yönetmeliğine uygunluğunun denetimi ve işçi güvenliği tartışmaya açık bir şekilde hayata geçiyor. Denetimde “danışıklı dövüş” tartışmasına adeta çanak tutan bir uygulama var. İnşaatlardaki işçi ölümlerinin sayısal verileri bile 2014’ün ortalarında kayıt altına alınmaya başlandı.

Öneri: Proje denetlemeleri, ilçe ve büyükşehir belediyelerinin yetkilisi ve sivil toplum örgütlerinin katkısıyla şeffaf olarak yapılsın. Periyodik olarak değil, düzensiz ancak sıklıkla.

Emsal Artışlarının Düzenlenmesi

Memleket koca bir şantiye halinde. Ancak bu şantiye bir proje sonrası kurulmadı. Adeta önce bir şantiyeyi kuralım sonrasına bakarız denerek dört bir yanımız vinçlerle çevrildi. Parsel parsel kararlar alındı. Aynı cadde üzerinde hem gökdelenler, hem iki katlı yatay yapılar oluştu ve oluşmaya da devam ediyor. Yetkililerin önüne gelen projelerle, o günün koşulları değerlendirilerek karar verdikleri emsal artışları şehirlerimizi şehir olmaktan, yaşanır olmaktan çıkardı. Emsal artışlarından kaynaklanan ulaşım sorunları, tüketim alışkanlıkları, toplumsal ihtiyaçlar düşünülmedi. İhtiyaçlar belirdikçe yeni projeler geliştirildi, geliştiriliyor.Emsal artışları dolayısıyla sağlanan rantın vergisi bile tartışılır oldu. Ancak ne hikmetse bir türlü hiç kimse, sivil toplum kuruluşları bile bir araya gelip ‘vergisini bile çıkardınız ama neden bu emsal artışları söz konusu oluyor’ demedi. Bireysel olarak atılan çığlıklar da, sanırım beş yıldır bu konuyu gündeme getirmeye çalıştığım için buna ben de dahilim, duyulmadı.

Öneri: Şehirleri yaşayan organizmalar olarak görmeye devam etmemizi sağlayacak imar kanunu değişikliği yapılmalı. Nazım planlar, kanun hükmünde kararnameler çıkartılmadan sadece bakanlık veya sadece yerel yönetimler tarafından değiştirilememeli.

Reklamların Denetlenmesi

Esenyurt mağdurlarıyla beraber gündemimize dolandırıcı veya iyi ihtimalle iş bilmez müteahhitler girdi. Bakkal dükkânı işletme becerisi, zekâsı ve öz sermayesi olmayan adamlara inşaat projeleri emanet edildi. Bu adamlar ünlü isimlerle televizyon ve gazete reklamları yaptı, olmayan yükseklikteki katlardan daire satışları yaptı. Sonra da yaklaşık 100 bin kişiyi etkileyen sorunlar silsilesi başladı. Esenyurt haberleri tam gündemden düşmüşken, yeni mağdur hikâyeleri peşi sıra gelmeye devam etti ve edecek de.

Öneri: Televizyon ve gazetelerde yapılan proje reklamları denetlensin. Hem içerik açısından, hem de tanıtımı yapan firma açısından. Özsermayesiz, tecrübesiz, ruhsatsız, reklam yapılamasın. İstanbul Boğazı’ndaki Arap akını kontrol altına alınsın. Ortadoğu’dan ve Körfez’den gelen yatırımcıların gözlerini diktikleri ilk yer Boğaz. Bireysel olarak yatırım yapamayanlar, Türk ortakla şirket kurarak firma üzerinden, yapabilenler şahsen Boğaz’daki her bir manzaralı konuta şimdiden sahip olmuş durumdalar. Bu rakam şimdiden bana sorarsanız ürkütücü boyutlarda.

Öneri: Şehir planlarında belirlenen stratejik bölgelerde yabancıya satış kontrollü hale gelsin ve belirli bir yüzdeyle sınırlansın. Bu dört madde ile ilgili radikal kararlar alınmadan, yapılacak hiçbir vergi düzenlenmesi, hiçbir teşvik uzun vadede şehirlerimizi dolayısıyla da sektörü kurtarmaz. Bu değişiklikler tamamlanmadan bugün geliştirilen projelerin en iyi ihtimalle 25 yıllık ömrü olur. Sonrası felaket. Hani beklenen İstanbul depremi için Japonların söylediği rivayet edilen bir yorum var ya; “7.5 büyüklüğünde İstanbul merkezli bir deprem olursa, gelip şehre beton döküp gideriz” diye. İşte eğer şehircilik anlayışı gelişmez, temel problemler ortadan kalkmazsa o senaryo için ne depreme, ne Japonların beton dökmesine gerek kalacak.

Eğik Ev

Endonezya Jakarta’da Budi Pradono Architects tarafından tasarlanan ‘’Eğik Ev’’, standart konut tasarımlarının yanında adeta bir anti tez oluşturuyor. Evin “eğik ev” olarak isimlendirilmesinin nedeni, dış cephesinin 70 derecelik bir açıyla sokak tarafına doğru eğilmesi.

320 metrekare alanı ve 20 metre araziyi kaplayan ev, ünlü müzisyenlerin ve politikacıların oturduğu zengin bir mahallede yer alıyor. Dışı kadar iç mimarisiyle de dikkat çeken evde, geniş cam kaplamalar güneş ışığını kullanma imkânı sunuyor. Banyo ve yatak odası bölümleri evin arka tarafında olacak şekilde tasarlanmış. Mimarlar, bu sayede mahremiyeti sağladıklarını ifade ediyorlar. Dış cephede ise yer yer çelik iskeletlere tutunan uzun bitkiler kullanılmış ve bu sayede, evin çevreyle uyumu sağlanmış

 

 

 

 

 

Kendi binalarını kendileri yaptılar

Kamusal alanlarda, hastane ve eğitim yerleşkelerinde alıştığımız yapılar yavaş yavaş değişiyor. Bu değişimde yeni üniversitelerin, yeni ve özgün anlayışta mimarların yeri büyük.İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Balçova kampusunda da yeni bir yapı dikkati çekiyor. Bina, üniversitenin Mimarlık Bölümü öğretim görevlileri Gudjon Thor Erlendson, Özlem Akın ve Michael Young tarafından tasarlanmış ve üniversitenin Proje ve İnşaat Müdürlüğü’ndeki mimar Hüsnü Alpan, mimar Mehtap Altuğ ve mimar Yağmur Arıcı tarafından mimari uygulaması yapılmış.

Özlem Akın ve Gudjon Thor Erlendson mimari yaklaşımlarını şöyle anlatıyor: “Tasarım konsepti yabancı dil öğrenimi temel alınarak bir noktada birleşme ve yaklaşım olarak belirlenmiş ve buna uygun olarak formal manipülasyonlar yapılmıştır. İki ayrı kütle gibi görünen yapı iç mekânlarda birleşerek tek bir parça olarak fonksiyon gösterir. İki kütle arasında oluşan boşluklar, tıpkı yabancı dil öğrenirken olan gelişme gibi üst katlarda yani öğrenilen dilde ilerledikçe azalır.

Fiberbeton dış cephedeki açıklıklar çevresel faktörler dikkate alınarak yapılan optimizasyon analizleri ile belirlenmiştir. Dış cephede kullanılan beyaz ve gri renklerle iç mekândaki gökkuşağı renkleri arasındaki zıtlık, anadil dışındaki bir dilde eğitim yapmanın heyecan ve zorluğunu yansıtmaktadır. Ayrıca kullanılan renkler sayesinde tekrarlanan sınıf fonksiyonundan oluşan monotonluğu azaltmak amaçlanmıştır. En üst katta bulunan açık ofisler çağdaş çalışma sisteme uygun olacak şekilde tasarlanmıştır, kişisel masa ve sandalyeler yerine kullanım ile kişiselleştirilen ortak alanlardan oluşturulmuştur. Öğrencilerin ve eğitmenlerin birbirleri ile ve kendi aralarında iletişim kurmalarına olanak sağlayan ortak alanlarda kullanılan farklı tip oturma alanları ile değişik çalışma şekilleri ve alışkanlarına uyum sağlamak amaçlanmıştır.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ihlamur’a dokunma 3 Temmuz 2016
Demokratik şehircilik 25 Haziran 2016
Mayısta 1058 yeni firma 18 Haziran 2016

Günün Köşe Yazıları