Kimi olayları, son olarak Paris cinayeti üzerine eğilmemiz gereken, üstelik toplumsal yaşamımızı etkileyen gelişmeleri, üstünkörü haberlerle geçiştiriyoruz...

Tezatlar ülkesine dönüştü Türkiye.
Bir Genelkurmay Başkanı, Org. İlker Başbuğ, bu görevde iken terör örgütü kurmakla suçlanıyor; bu suçlamaya toplumsal vicdanın sesi çıkmıyor.
Medyadaki dar kafalı kimi yorumlar, AKP iktidarı dönemlerinde bu ülkeye hizmet eden, terörle mücadele eden Genelkurmay Başkanı bir askerin, terör örgütü kurmakla suçlanarak bir yıldır içeride tutulmasına karşı çıkmıyor, aksine onaylıyor.
İçerideki eleştiriler sınırları aştı.
Batı medyası, örneğin milletvekili seçilenlerin parlamentodaki görevlerini yapmalarını engelleyen  yargıyı, Ergenekon adındaki ne başı ne kıçı belli olan örgütle ilgili yargılama ve yargı  yöntemlerini eleştiriyor ama…
...bu eleştirileri iktidar sözcüleri, bakanlar; ülkemizde yargıda, medyada, söz ve konuşmada özgürlük, Batı’yı katbekat aşacak düzeyde diye yanıtlıyorlar... 

Tuhaf oldu ülkemiz.
Örneğin, adı var ama varlığı bilinmeyen Ergenekon davasının  hâkimleri, Genelkurmay Başkanı, medyası var bu iktidarın; özel mi özel!..
Bu ülkenin sivil zinde güçlerinde topyekûn bir kalkışma, bir eylem yapacağını anımsatacak bir kıpırdanma yok!
Siyasetçisi, yazarı, bilim adamı, hukukçusu, üç telli saz eşliğinde bir türkü tutturmuşlar; tarafsızlığını yitiren yargıya saygılı davranmamızı, bağımlı yargının açıklayacağı sonuçları beklememizi yineleyip duruyorlar.
Silivri mahpushanesi önünde bir veya iki günle kısıtlı toplumsal eylemlerle yetinmek yerine.. artık yargı kurallarına, hukuku zorlayan, anlamını yitiren kararlarına, iktidarın 1923 Cumhuriyeti’nin temel ilkeleri yerine dinci kurallar içeren ilkeler getirmesine topyekûn karşı çıkmadıkça…
...AKP, ensemize daha çok Osmanlı tokatı indirecek!

YÖK’ün AKP koşutundaki yönetimi üniversitelere sözde yeni bir anlayış getiren bir yasa hazırladı ve..
…bu yasayı, baş marifeti eğitimi dinci öğretilerle kuşatmak olan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in onayına sundu.
Bu yasa, gericiliğe dönüşüm sağlayan bir yasa!
Asıl amacı eklenen bir maddede sırıtıyor:
Üniversitelerin ilimsel bilimsel araştırmalar yapmasına ağırlık vereceği yerde, öğretim üyelerinin, türbanla ve sakal bırakarak derse girmelerini ön planda tutuyor.

Kırk yıllık toplumsal ıstırap, terör cinayetlerine haklı tepkiler, derin bir çukura gömülüyor.
İmralı’daki “sayın” caninin daha konforlu, daha rahat yaşamasını sağlayacak girişimlerde başrolü üstlenen Başbakan RTE, şehitlerin arkasından artık ağlamak istemeyen eşlere, çocuklarına, analara babalara…
….İmralı’daki  sayın caninin daha konforlu, daha rahat yaşamasını sağlayan önlemlere ek olarak; hücresine 14 kanalı izleyebileceği TV koydurduğunu.. müjdeledi.
Hükümet sözcüsü Bülent Arınç da Bakanlar Kurulu’ndan sonra “müjdeyi” ballandıra ballandıra anlattı...
AKP iktidarına ve Başbakan RTE’ye, haberlerde, yorumlarda sözcüklerle oynayarak düpedüz destek vererek yandaşlık kimliklerini ustaca gizleyenler ise…
...İmralı’daki sayın caniye hükümetin gösterdiği olağan dışı yakınlığı elbette  eleştirmiyorlar.
Daha ötesi destek veriyorlar.
Hafta tatilini adını vermediği adadan, yakınındaki Miami sahillerine çıktığını kıvançla anlatan, ünlüüüü anchorman Mehmet Ali Birand (MAB); “Öyle sıradan bir mahkûm değil ki” başlığı altında dün Posta’da yayımladığı yazının hemen başında…
...terör sorununu çözme umudunu İmralı’ya bağlayan RTE’yi çok geride bırakacak ifadelerle; “Neden bir türlü kabul etmiyoruz” diye soruyor ve sorusunu yanıtlıyor:
“…Kürt sorunu ve PKK terörünü çözecek muhatap olarak onu gördük. Bu ülkenin geleceğini şekillendirecek olan bir lider olduğunu kabul ettik. Şimdi de vereceğimiz TV’nin tek kanallı mı çok kanallı mı olmasını tartışıyoruz” diyor.
MAB; gördük, kabul ettik gibi söylemlerle, İmralı’daki eski dostu cani hakkındaki duygu ve düşüncelerini “biz” diye genelleştirerek topluma bağlama hakkını ve cüretini nereden alıyor?

“Bu ülkenin geleceğini şekillendirmek” İmralı’ya ve onun izinde görünen MAB’a ve MAB’lara kaldı ise…
…vay halimize!