Deniz Yıldırım

Şafak Bay’ın, Neslican Tay’ın yaşam sevinciyiz

25 Eylül 2019 Çarşamba

Şafak Bay üniversite eğitiminin son yılında kemik kanserine yakalandı. Tedavisi gecikti; ağrıları büyüdü, bedeni eridi. Yılmadı, mezun oldu. Ölümü değil, yaşamı düşündü hep. Ama nasıl yaşamayı? “Öğretmenim ben” dedi; yüz binlerce genç atama bekliyordu. Oysa televizyonlarda kendileri için kullanılan ifade atanamayanlar”dı. Kanser hastası Şafak, 2009 yılında bir internet forum sayfasında, atama bekleyen öğretmenlere seslendi: “Biz öğretmeniz. Atanamayan değiliz; ataması yapılmayanız.” Formül basitti; “atanamayan”sanız, sorumlusu sizsiniz. Ama “ataması yapılmayan”sanız, sorumlusu, ülkenin eğitim ve istihdam politikalarını belirleyenlerdir. Denklemi tersine çevirdi Şafak.
Çağrı yaptı: Ben kanser hastasıyım. Ama mücadele edeceğim. Sadece yaşamak için değil, atanıp mesleğimi yapmak için de. Ankara’ya gideceğim. Abdi İpekçi Parkı’nda buluşalım.” Geldiler. Atama bekleyen genç öğretmenler, tüm umutsuzlukları, hayal kırıklıkları ve sessizlikleriyle ülkenin dört yanından geldiler. Birbirlerini tanımadan. Şafak’ı tanıyorlardı artık. Şafak konuştu. Basın ilgi duymaya başladı. Türkiye, “ataması yapılmayan öğretmenler” sorununu ilk kez bu kadar yakıcı şekilde gördü. Şafak ve arkadaşları sayesinde. Ve atama bekleyen genç öğretmenler de “kanser hastası Şafak mücadele ediyor; biz niye susmuşuz” diyerek kendilerine kızdı.
Kamusal kişilikti Şafak. Kendi kişiliğinde sadece bireyin değil, toplumun özlem ve beklentilerinin de mücadelesini veriyordu. Ne teklifler geldi bu yönünü boşa düşürmek için. “Senin atamanı yapalım, öğrencilerine kavuş” dendi mesela. Reddetti. “Ben sizden hayırseverlik değil, benim durumumda olan on binlerin sorununu çözmenizi bekliyorum” diyerek.
Ardından, Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu’nun (AYÖP) kuruluşuna öncülük etti. Arkadaşlarıyla birlikte iki somut talep için ilgili tüm kesimlerle görüşmeye ve seslerini duyurmaya çalıştı Şafak: Güvenceli atama, kamusal eğitim. Kendisi için ne istiyorsa, içinden çıkıp geldiği halkın çocukları için de aynısını istiyordu. İstedikleri yapılsa, eğitim sistemi bugün bu halde olur muydu?
Hastalığın iyice ilerlediği, ağrıların çekilmez olduğu o soğuk Ankara kışında arkadaşlarıyla birlikte TEKEL işçilerinin direnişini destekliyor; öğretmenle işçiyi ekmek ve iş güvencesi mücadelesinde ortaklaştırmaya çalışıyordu bir yandan da. Etkisi mi? Erdoğan’ın o günlerde Meclis grup toplantısında Şafak ve arkadaşlarını, “Öğretmen Olamayanlar Birliği” diye azarlamasından güzel örnek var mı?

Şafak 10 Haziran 2011’de ayrıldı aramızdan. 27 yaşındaydı. Tanıdığım en mücadeleci, yaşam dolu insanlardandı. Yitirdik belki, ama bize bir mesaj bıraktı: “Yaşıyorsan, hakkını vereceksin bu hayatın. Yaşıyorsan, bir anlam peşinde koşacaksın.”

Neslican Tay’ın mesajı
Ve Neslican. Kanser illetine yakalanan bir genç daha. Her yıl on binlerce yurttaşımızı kanser yüzünden yitiriyoruz. Ama çok azının sesini, hikâyesini duyabiliyoruz. Acı, olanaksızlıklar, yetersiz tedavi süreçleri… Hepsi birleşiyor. Neslican’ın sesini ise duyduk. Biz duymadık aslında, Neslican duyurmak istedi. Mücadele azmini, yaşama tutunma gücünü paylaşmayı seçti bizimle.
Tesadüf müydü? Hayır. Tıpkı Şafak gibi, Neslican da bir kamusal kişilikti. Ders bırakan insanlardır kamusal kişilikler. Kendileri anlamı bulur; bu anlamı bize duyururlar. Neydi Neslican’ın mesajı? Hayatını ve mücadelesini anlattığı bir video var. Şöyle diyor orada: “Bir misyona sahibim. Demir bacaklı kadınların gururla etek giyebileceğini, en sağlıklı aile bireyinin bile kanser olabileceğini göstermek. Mücadeleme kulak verin; dünyam başıma yıkıldığındaki umudumu düşünün ve harekete geçin. Kendi yıldızlarınızı keşfetmek için karanlığı beklemeyin.”
Evet, Şafak gibi Neslican da en zor şartların içinde hayata tutunma dersi veriyordu biz “sağlıklı” insanlara. Öyle olmasa, “ne kadar zamanımın kaldığını bilmiyorum. Siz de bilmiyorsunuz” der miydi sahi? Kalan zamanla değil, yaşanan anla ve onu en iyi şekilde yaşama tutunarak geçirmekle ilgilenme çağrısıydı. Bacağını yitirdiğinde, “bir parçamı kaybettim ve bir yaşam amacı edindim. İnsanlara umut, örnek olmak” diyordu Neslican. Özetiydi. Yaşatacaksak, bu mesajları alarak yaşatacağız onları.
En ağır hastalıkta, belki sonucu da bilerek yaşamı sevmeye, mücadeleyle tutunmaya çağırdı iki genç. Kendi varoluşlarını, bize duyurmaya çalıştıkları mesajla yeniden tanımladı ikisi de. Evet doğru, fiziksel olarak aramızda yoklar artık; ama varoluşlarını tanımlayan bu sonuna kadar tutunma mesajını sahiplendiğimiz oranda Şafak da, Neslican da aramızda olacak daima. Bize düşen, o mesajı doğru almaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları