Bir ülke nasıl çöktü?
Ergin Yıldızoğlu
Son Köşe Yazıları

Bir ülke nasıl çöktü?

09.08.2021 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Beyrut Limanı’ndaki patlamanın yıldönümünde Dünya Bankası, Lübnan için “1800’lerden bu yana görülen en büyük ekonomik çöküş” diyor. Aslında çöküş patlamadan önceki yıllarda başlamıştı, siyasi rejimi de işlemiyordu. Patlama, siyasi liderliğin basiretsizliğini sergiledi, yalnızca ekonomi değil, ülke çökmeye başladı.

‘PERŞEMBENİN GELİŞİ...’

Gerçekten de 2018 Ağustosu’nda The Economist’te ve Aralık 2019’da Financial Times’ta yayımlanan iki analize bakınca çöküşün başladığı görülüyor.

The Economist, Lübnan ekonomisinin inşaat, finans ve turizm sektörleri üzerinde durduğunu, bunların da dış kaynak girişine, ülke içinde bol krediye ve lüks tüketime dayandığına işaret ederek, son ekonomik verilerin yaklaşan krizin habercisi olduğunu söylüyordu. Turizmde talep, Başbakan Hariri’nin Suudi Arabistan’da tutuklanması, helikopterlerin bakımı yapılmadığı için denetim altına alınamayan orman yangınlarının yarattığı güvenlik sorunu gibi etkenlerle gerilemişti, inşaat sektörü de yavaşlıyordu. 2010’da yüzde 8 dolayında seyreden ekonomik büyüme hızı, 2018’de yüzde 2’nin altına inmişti. 

Merkez Bankası tüm dikkatini rezervleri korumak üzerinden yoğunlaştırmıştı, uzmanların “Ponzi (piramit) modeli” olarak nitelediği bir repo modeline dayanmaya çalışıyordu. Merkez Bankası “net rezervleri” ise çoktan negatif alana geçmişti. Lübnan’ın siyasi yapılanması da karar almayı zorlaştırıyordu, sayıları bir milyonun üstüne çıkan sığınmacı nüfusun mali yükü giderek artıyordu; bir finansal kriz kaçınılmazdı.

“Parti bitti”, 2020 yılbaşından bir gün önce Financial Times’ta yayımlanan analizin başlığıydı. Dış kaynak girişine bağımlılık ve Merkez Bankası’nın repo modeli, giderek artan dış borç köpüğünü patlatmıştı. Mart 2020 kapanırken Lübnan devleti borçlarını ödeyemeyerek, bağımsızlığa kavuştuğu 1943 yılından bu yana ilk kez temerrüde düşüyordu, halk da bankaları ve başarısız yönetimi protesto etmek için yine sokaklara dökülmüştü.

Sorumlusu hâlâ bulunamayan dev patlama gerçekleştiğinde Lübnan ekonomisi önceki yıl yüzde 5 daralmıştı, patlamanın ardından daralma daha da derinleşti. Bankalarda artık dolar yoktu, vatandaş parasını çekemiyordu ve temel gıda mallarında enflasyon hızla artıyordu. Ekonomi fiilen çöktü: Ekonomik büyüme eksi yüzde 20, işsizlik yüzde 40, temel gıda mallarının fiyatlarında enflasyon yüzde 400. Son iki yılda Lübnan Lirası, dolar karşısında yüzde 90 geriledi. Zenginler yalnızca 2020 yılında İsviçre bankalarına 2.7 milyar dolar kaçırmışlar.

İMKÂNSIZ BİR SİYASİ MODEL

Patlamadan sonra Lübnan’ın, iç savaştan bu yana hiçbir zaman istikrar kazanamayan siyasi modeli de çöktü. Şimdi ülkeyi kimin yönettiği, hangi kararları kimin alacağı belli değil. Bu garip durumda, Lübnan’ın devlet yapısının büyük rolü var. Lübnan’ı oluşturan 18 dini/etnik cemaat parlamentoda nüfus içindeki oranlarına göre temsil ediliyorlar. Ayrıca parlamentoda iskemle sayısı Hıristiyan ve Müslüman cemaatler arasında yüzde 50/50 paylaşılıyor. Hıristiyan ve Müslüman cemaatleri oluşturan gruplar da kendi aralarında anlaşamıyorlar. Bu sistemde, belli bakanlıklar, belli cemaatlere veriliyor. Devlet Başkanı Katoliklere, Meclis Başkanlığı Şiilere, Başbakanlık Sünni Müslümanlara ait. 

Her dini cemaat esas olarak kendi çıkarını Lübnan’ın ulusal çıkarının önüne koyduğundan kaynak ve kadro dağılımı başlı başına bir rekabet alanı ve yolsuzluk kaynağı; 12 yıldır bir devlet bütçesini meclisten geçirmek mümkün olmamış.

Son büyük patlama da bir türlü soruşturulamıyor. Savcılar, devlet “büyüklerine” soru sormak isteyince görevlerinden alınıyorlar. Bu arada her biri süper zengin başbakanların biri gelip biri gidiyor.

Lübnan’da ülke kurulurken özellikle iç savaştan sonra, farklı kimliklere, eşit haklar ve özgürlükler alanının ötesinde anlamlar yüklenmiş, farklılıklar siyasi-ekonomik rekabet konusuna, çevredeki ülkelerin manipülasyon alanına dönüşmüş. Bu ortamda Lübnan’da ortak bir vatandaşlık kimliği oluşamamış; modern anlamda etnik/dini açıdan tarafsız bir ulusal çıkar ya da tüm halkın, en önemlisi de krizlerden en önce ve en çok etkilenen alt sınıfların yararına, geleceği üzerine plan yapmak, kaynak ayırmak, karar almak neredeyse olanaksız hale gelmiş. Boşuna mı Dünya Bankası, Lübnan krizinin 2001 Arjantin, 2008 Yunanistan krizlerinden çok daha derin olduğunu, ülkenin 12-19 yıldan önce toparlanamayacağını düşünüyor? 

Yazarın Son Yazıları

2026’ya girerken militarizm ve faşizm

Pazartesi günü, 2026’ya girerken ABD ekonomisinin çok kırılgan, küresel ekonominin resesyon eşiğinde olduğunu vurgulamıştım.

Devamını Oku
04.12.2025
2026’ya girerken dünya ekonomisi

Dünya ekonomisi 2026’ya girerken resesyon sınırında (yüzde 3) yavaşlamaya devam ediyor, riskler ve büyüme önündeki engeller artıyor.

Devamını Oku
01.12.2025
‘Süreç’ gerçek değil!

“Komisyon”, hukuki, idari ve anayasal bir zeminden yoksun.

Devamını Oku
27.11.2025
‘Evrenin yeni efendileri’

The Economist 1990’larda, bir sayısında, finansallaşma başlarken 10 dev ABD bankasını kastederek “evrenin yeni efendileri” diyordu. Bu bankalar dünya borç piyasasında egemendi.

Devamını Oku
24.11.2025
Arjantin’de Milei zaferinin şifreleri

Serbest piyasa Ayetullahları sevindiler...

Devamını Oku
20.11.2025
Küresel Organize Suç Endeksi ve Türkiye

Küresel Organize Suç Endeksi’nin 2025 raporu açıklandı. Türkiye 2020’de 6.9 puanla 12. sıradayken bugün 7.2 ile 10. sıraya yükselmiş. Küresel ortalama 5.08. Bu endeks, sadece mafyanın gücünü ya da kaçakçılık hatlarını ölçmüyor; devlet içi yapılardan finansal suçlara, yargı bağımsızlığından ekonomiye sızmış suç ağlarına kadar geniş bir tabloyu ortaya koyuyor.

Devamını Oku
17.11.2025
COP30: Gel de kötümser olma

Küresel ısınma üzerine “Taraflar Konferansı” (COP30) Brezilya’da toplandı.

Devamını Oku
13.11.2025
Demokrasi ve emperyalizm

Emperyalist sistemin ABD, AB gibi merkezlerinin Türkiye gibi çevre ülkelerle ilişkilerinde demokrasi arzusu hiçbir zaman gerçek bir faktör olmadı. Bu ilişkiler her zaman çevre ülkenin ekonomik, jeopolitik açıdan kullanılabilir olma ilkesine dayandı.

Devamını Oku
10.11.2025
Mamdani, panik ve umut

Trump’ın başkanlığından hoşnut olmayanların oranı yüzde 60’ı geçti.

Devamını Oku
06.11.2025
Busan’da ‘büyük resim’

Busan’daki Trump-Şi zirvesi, yalnızca iki ülke arasındaki ticaret savaşında geçici bir ateşkes anlamına gelmiyor; aynı zamanda, 21. yüzyılın jeopolitik dengelerinde güç, liderlik gibi kavramların yeniden tanımlandığı bir döneme işaret ediyor. Zirvenin sonunda Trump’ın “12 üzerinden 10’luk bir görüşme” sözleri, Şi’nin ise “Dev gemiyi birlikte yönetiyoruz” vurgusu, ”yeni” bir durumu sergiliyor: Amerika artık “tek süper güç” değil.

Devamını Oku
03.11.2025
Noktaları birleştirmek

Gözlerimizi gerçeğe açmamız gerekiyor.

Devamını Oku
30.10.2025
Teknoloji, oligarşisi ve faşizm

Z kuşağının emeğin, doğanın, LGBTQ ve kadın haklarının değersizleştirilmesine, ırkçılığa gözetim kültürüne ve kurumsal otoriterliğe karşı zaman zaman isyana varan direnişi, yalnızca bir kuşak çatışması değil, sermayenin denetim kapasitesini sınırlayan tarihsel bir başkaldırı biçimi. Tam da bu nedenle, işletmelerinde kontrolü yitirme korkusu, teknoloji sermayesini giderek demokrasi düşmanı, hatta faşizan reflekslere sürüklüyor.

Devamını Oku
27.10.2025
İsyan ve kriz çakışmaya başladı

İsyan ve ekonomik kriz dinamikleri tarihte zaman zaman çakışıyor.

Devamını Oku
23.10.2025
Yine bir finansal krizin eşiğinde

Geçtiğimiz günlerde, Altın 4 bin dolara ulaştı, piyasalarda “Borsa aşırı değerli” uyarıları sıklaştı. Jamie Diamond, Warren Buffet gibi ünlü yatırımcılar bu durumun sürdürülemezliğine işaret ediyorlar.

Devamını Oku
20.10.2025
Gazze’de ateşkes

Gazze’de savaşın yerini alan ateşkes, ilk bakışta bir nefes alma imkânı sundu.

Devamını Oku
16.10.2025
‘Yapılamaz’ kültü (The cult of can’t)

Cuma günü, Aurelien adlı bir yazarın “The cult of can’t” başlıklı denemesine rastladım. Perşembe yazımı okumuş olanların ilgisini çekeceğini düşünerek özetliyorum.

Devamını Oku
13.10.2025
‘Aydınlanma’nın alacakaranlığında...

Kapitalizmin merkezlerinde (Anglosakson dünyada) uzun yıllar küreselleşmenin, teknolojinin (özellikle internet ve dijitalleşme) bizi “bugünden daha iyi” (özgür, demokratik, bolluk) günlere taşıyacağı anlatıldı.

Devamını Oku
09.10.2025
Bazen bir fotoğraf bin sözcüğe bedeldir

Bu kez şanslıyım, önümde iki fotoğraf var. Meclis’in açılışında ve akşamında verilen davet sırasında çekilmiş bu fotoğraflar bugünkü siyasi şekillenmenin, “sağını-solunu”, çok güzel betimliyorlar.

Devamını Oku
06.10.2025
‘Gizli (stealth) sömürgecilik’ ve Türkiye

Cumhurbaşkanının ABD ziyareti, MAPEG’in, 33 ilin topraklarını doğrudan madencilik yatırımlarına açması emperyalizm tartışmalarını yeniden canlandırdı.

Devamını Oku
02.10.2025
‘Aynanın’ öte yanında

Bilimde bazen bir sıçrama yalnızca araştırmacıların dar çevresini değil, tüm insanlığın geleceğini etkiler. 2020’de DeepMind’in geliştirdiği AlphaFold sistemi böyle bir andı.

Devamını Oku
29.09.2025
Yapay zekâ dünyayı yutuyor

“YZ dünyayı yutuyor” artık abartılı bir iddia değil.

Devamını Oku
25.09.2025
Güney Avrupa’da demokrasiye geçiş

Tsiridis’in çalışmasının en güçlü yanı, somut tarihsel analizleri belgelerle destekleyerek sivil toplumun (çoğunlukla göz ardı edilen) rolünü vurgulaması.

Devamını Oku
22.09.2025
Üzüm üzüme bakarak...

Dünya siyaseti ve ekonomisi, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde birbirine benzeşen güç dinamikleriyle şekilleniyor.

Devamını Oku
18.09.2025
İsrail Gazze’de ne yapıyor?

Gazze’de yaşananlar, uluslararası medyada sıklıkla “çatışma”, giderek soykırım olarak tanımlansa da Prof. Jiang Xueqin olanların arkasında çok daha karanlık bir gerçeğin yattığını söylüyor.

Devamını Oku
15.09.2025
11/9/01: Nereden nereye

ABD yönetimi, yeni savunma stratejisi raporunu, (QDR2001), 11 Eylül 2001 “olayının” tozu yatışmadan açıklamıştı.

Devamını Oku
11.09.2025
Endonezya’da isyan

Endonezya, yaygın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Başkent Cakarta’dan ülkenin dört bir yanına yayılan bu olaylar, sadece yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda küresel kapitalizmin çevre ülkelerde yarattığı derin eşitsizliklerin, devlet şiddetinin bir ürünü. İsyanın temelinde rejimin tüm kilit kurumların, parlamento dahil, içini boşaltmasıyla, demokratik haklarını kaybetmekte olduklarını hisseden geniş kitlelerin tepkisi yatıyor.

Devamını Oku
08.09.2025
Küreselleşmeden sonra, üç fotoğraf

“Küreselleşme” yerini parçalanmaya bırakıyor, bir yeni-jeopolitik şekilleniyor.

Devamını Oku
04.09.2025
ABD’de faşizm ve direniş

Trump, seçim kampanyası boyunca, diktatör olmak dahil tüm arzularını açıkça söyledi. Dahası, Heritage Foundation “Project 2025” başlığı altında 900 sayfalık bir faşist devlete geçiş programı yayımladı. Bu program, devlet bürokrasisindeki özellikle de güvenlik bürokrasisindeki, “kurumsalcıları” ve “anayasalcıları” tasfiye ederek yerlerine başkana sadık olanları atamayı planlıyordu.

Devamını Oku
01.09.2025
Eski olguya yeni kavram

Uluslararası ilişkiler alanında yeni bir kavram var: “Ekonomik zorlama çağı” (Foreign Affaires).

Devamını Oku
28.08.2025
‘Yıllık yüzde 20 büyüme hızı’ ve diğer fanteziler

Peki bu “ekonomik patlama” yaşanırken, insanların yerini YZ ajanları alırken, artan çıktıyı karşılayacak, kârların gerçekleşmesine, alınacak yatırım kararlarına kaynak olacak tüketici talebi nereden gelecek?

Devamını Oku
25.08.2025
Buradan nereye?

Rejim, seçimlerde kaybettiği belediyeleri geri alıyor, CHP’li belediyelerin liderliklerini tutukluyor, CHP’de Özgür Özel liderliğini tasfiye etmeye çalışıyor.

Devamını Oku
21.08.2025
Bir gün, Spinoza sinagoga girer...

Amsterdam’da 1656 yılının temmuz ayında, 23 yaşındaki Baruch Spinoza, Avrupa’nın en güçlü sinagogunun önünde durdu, içeri girmeden derin bir nefes aldı.

Devamını Oku
18.08.2025
Başkan başkenti ‘geri almış’

ABD ekonomisinde, stagflasyon, “konut krizi” kaygıları artarken Trump, Ulusal Muhafızları, Washington DC sokaklarında konuşlandırdı...

Devamını Oku
14.08.2025
‘Hazırlıksız yakalandık’

Yaygın sıradanlaşmış, “veri hırsızlığı, sahte diplomalar (hoş değilmiş ama kazanç helalmiş), sahte imzalar” eşit (etnik) vatandaşlık topolojisi gibi çürüme semptomları üzerinde düşünürken aklıma eski bir yazımın başlığı geldi: “Hazırlıksız yakalanacağız”.

Devamını Oku
11.08.2025
Amerika’dan ithal faşizm

Köyler, dinler, mezhepler, tarikatlar, kabileler, fraksiyonlar...

Devamını Oku
07.08.2025
Avrupa’ya ne oldu?

İskoçya’da imzalanan ABD-AB ticaret anlaşmasını, bir yorumcu, İngiltere’nin “Süveyş anına” benzetti. İngiltere, 1956’da Fransa ve İsrail ile Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek için hamle yaptığında, ABD’nin, “Geri çekilmezsen finansal sistemini çökertirim” tehdidine boyun eğmiş, artık hegemonyacı bir güç olmadığını öğrenmişti. Sanırım, bu anlaşmayla, Avrupa Birliği de ABD ve Çin’in yanında 3. bir küresel hegemonya merkezi olmadığını anladı.

Devamını Oku
04.08.2025
Çin’de çifte yol ayrımı

Çin liderliğinin iki yol ayrımı önünde tercih yapması gerekiyor.

Devamını Oku
31.07.2025
‘Süreç’ üzerine notlar

Kürt hareketinin siyasi ve askeri temsilcileri uzun erimli bir proje bağlamında süreci ilerletebilecek bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlar. Haklı olabilirler. Ancak süreci doğru anlamlandırabildiklerinden emin değilim. Bugüne kadar Kürt halkının haklar ve özgürlükler taleplerini her zaman desteklemiş biri olarak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Devamını Oku
28.07.2025
Batı’da yükselen dalga Japonya’ya ulaştı

Japonya’da pazar günü yapılan “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor...

Devamını Oku
24.07.2025
Jeopolitik ve emperyalizm

Ortadoğu’daki gelişmeleri jeopolitiğin gözlükleriyle okuma alışkanlığı yaygın. Halbuki, “jeopolitik”, devletlerin, “coğrafya kontrolü” konusundaki arzularına, kaygılarına ilişkindir. Emperyalizm ise kapitalizmin andaki ve bu anı kapsayan dönemdeki özelliklerinin anlaşılarak eleştirilmesine...

Devamını Oku
21.07.2025