En büyük tehlike

12 Ağustos 2021 Perşembe

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin pazartesi günü açıklanan raporu çok korkutucu saptamalar içeriyor ve bir paradigma değişikliğine işaret ediyor: Tüm önlemler zamanında alınsa bile, iklim krizinin, kutuplardaki buzların, dağlardaki buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanus sularında asit oranının artması gibi bileşenleri artık geri çevrilemeyecek. Küresel sıcaklık artışı 1.5 oC ile sınırlanabilse bile aşırı sıcak dalgaları, sert fırtınalar, seller ve kuraklıklar “insanların” yaşamını etkilemeye devam edecek. 

Bu koşullarda ülkelerin, 15 Kasım’da Glasgow ilkim zirvesinde, ekonomik maliyet, The Economist’in deyimiyle, “göz yaşartacak düzeye” ulaşan önlemleri benimsemeleri, uluslararası düzeyde işbirliği yapmayı kabul etmeleri gerekiyor. Küresel sıcaklık artışını 1.5 oC düzeyinde tutabilmek için gerekli karbondioksit ve metan gazı emisyonunun hızla “0” düzeyine çekilmesi amaçlanıyor. Öyleyse petrol, gaz, kömür üretiminin, bunlara dayanan sanayilerin, taşımacılık sistemlerinin yeniden düzenlenmesi, et üretimi ve tüketiminin, ağaç kesiminin çok büyük ölçüde sınırlanması, bu sektörlerde oluşacak büyük istihdam sorunlarına çare bulunması gerekiyor. Sonra, yeni yaşam koşullarına, büyük göçlere, su-gıda krizlerine, “kaynak savaşları”, hegemonya rekabeti ortamına uyum sağlamak gibi bir sorun da var.

‘İNSANLIK’ VE EVRİM

Geçen hafta Financial Times’ta bir yazar, uluslararası ilişkiler ortamına, internetin kimlik siyaseti üzerindeki kutuplaştırıcı etkisine bakarak soruyordu: “Ya insanlar artık birbirleriyle geçinme kapasitelerinin sınırına geldilerse?” İklim krizi ve Covid-19 gibi virüs salgınları ortamında çok önemli bir soru. Çünkü bir organizma, evrim sürecinde, varlığının en zayıf noktasına denk düşen bir engelle karşılaştığında genellikle yok oluyor. “İnsanlığın” da toplumsal evriminin geldiği noktada en zayıf noktası kolektif davranma, “birbiriyle geçinme” zorluğu, düşmanlık ve kutuplaşma. 

Ancak “insan” her zaman ait olduğu toplumsal üretim tarzının insanı olarak var olageldi. Bu nedenle, “birbiriyle geçinemeyen” ya da “eylemleriyle küresel ısınmaya yol açan” insan aslında kapitalizmin insanıdır, genel olarak insan değil. Birbiriyle geçinebilme kapasitesinin sonuna gelen de işte bu insandır.

İklim krizinin genel olarak insan eyleminin değil de kapitalizmin ürünü olduğunu gösterebilmek için son 1000 yılın, karbondioksit ve metan gazı emisyonlarındaki artışı, fosil yakıt kullanımındaki artışı bir grafikte buluşturmak yeter. Bu grafikte, üç değişkenin, 18. yüzyıldan (kapitalist sanayileşme) birlikte yükselmeye başlayan eğrileri bir şey daha gösteriyor. Neoliberal küreselleşmeyle birlikte eğrilerdeki yükseliş aniden büyük bir ivme kazanıyor. Bu son dönemde, kredilerle, yeni teknolojilerle ve hazlara dayalı bireyci, kısa döneme odaklanmış öznellikler üreterek hızlandırılan tüketim, gezegenin kapitalist uygarlığı destekleme kapasitesinin sınırına dayandı. 

Örneğin, kapitalist uygarlığın tüketim kapasitesi, dünya kaynaklarının yenilenebilmesi için gereken yıllık tüketim sınırını her yıl geçiyor; geçme süresi de giderek kısalıyor: Bu sınır 2020 yılında 22 Ağustos’ta geçilmiş; 2021’de 29 Temmuz’da. Tek tek ülkelerin katkısına gelince, bu sınırın Dubai’de şubatta, ABD, Kanada, Avustralya, Belçika’da martta, Almanya ve İngiltere’de mayısta, Çin’de haziranda geçildiği görülüyor. 

Kısacası insanlık toplumsal evriminin kapitalizm aşamasında, varlığının en zayıf yerine denk gelen sorunu bizzat kendisi üretiyor: “İnsanlık” iklim krizine uyum sağlayamazsa yok olacak. Uyum sağlamak için de acilen, “göz yaşartıcı düzeyde ekonomik maliyeti” kabullenmesi gerekiyor. Hızlandırılmış tüketimin hazlara, kısa döneme odaklı öznelliklerine, sosyal medya içinde kışkırtılan kimlik çatışmalarıyla sürekli parçalanan toplumlara bu maliyeti ve küresel çapta uzun dönemli işbirliklerini benimsetmek çok zor.

Ülke düzeyine inersek, Türkiye’de, rasyonel akıldan kopuk, bu dünyayı salt tüketim alanı olarak gören, asalak tabakanın rejiminden kurtulmadan iklim krizinin getirmekte olduğu sorunlara uyum sağlamak için çalışmaya başlamak bile mümkün olmayacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları