‘Evet’ ile nereye?

30 Mart 2017 Perşembe

Siyasal İslamın entelektüellerinden Hayrettin Kahraman (Daily Express’e göre, Erdoğan’ın imamı), “Müslümanların Yahudilere, Hıristiyanlara ve diğer din mensuplarına yaşama hakkı tanıdığı gibi ‘Hayır’cılara da bu hakkı tanıyacağını” söylemiş.
Böylece “Hayır”cıları, İslamın karşısındaki dinlerle aynı kategoride gören Kahraman ne tek örnek, ne de kuralı bozan bir istisna. Daha geçen hafta, “kinine dinine sahip gençlik” amacıyla çıkılan yol, “daha akıtılacak çok kanımız var” noktasına gelmemiş miydi? Kinine sahip olanların, kendilerinde birilerine yaşam hakkı tanıma hakkını görenlerin düzeni... Referandumdan “Evet” çıkarsa gidilecek yer işte burası. İdam cezasının geri getirileceğini de düşününce insanın tüyleri ürperiyor.
Nasıl ürpermesin, “bu kin hangi kin, kime yönelik?” sorusu karşımıza, çok geniş bir yelpaze getiriyor. Kemalistler, siyasal İslamın yaşam tarzını (biyopolitiğini), değerler sistemini (hakikat rejimini) benimsemeyenler, ateistler, sosyalistler LGBTQ+ bireyler, Kürt siyasi hareketine ait olanlar ve en genelde erkeğin mutlak egemenliğini kabul etmeyerek kendi bedenlerine sahip çıkmakta ısrar eden kadınlar. Sık sık duyduğumuz “Kılıçdaroğlu Alevi” vurgulaması, listeye Alevileri de ekliyor.
Bu “Hayır” diyecek olan, dolayısıyla toplumun en azından yarısını oluşturan bir çokluktur. Kahraman’ın kimliğinde, toplumun yarısının yaşam hakkı üzerine soru işareti koyan, toplumun en azından yarısına kin duyan bir anlayış var karşımızda.
Siyasal İslamın zirvelerindeki bu ruh halini, kolaylıkla ve kibarca, “aklın istikrarsızlığı” olarak tanımlayabiliriz. Bu ne biçim bir kin ve öfke ki, ağızlarından çıkan sözün mantıkta ne anlama geldiği, pratikte nereye gittiği umurunda değil. Ya da aslında niyet bu!
“Evet”, bizi bu öfkenin mutlak iktidarına götürüyor.
“Aklın istikrarsızlığının” ne kadar yaygın bir patoloji olduğunu gösteren o kadar çok örnek var ki: Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, kendi yadsımasını içinde taşıyan bir önerme üretmeyi başardığının ayırdına varmadan döktürmüş: “Başbakanla Cumhurbaşkanının yetkilerini, tek adamlığa son vermek için birleştiriyoruz. Tek adamlığa son veriyoruz.” İnsan, bu gazetenin okuyucularını düşünerek vurgulamaya bile utanıyor ama olsun: Başbakanla cumhurbaşkanının yetkileri nerde birleşiyor? Tek bir adamda... Sakın Kurtulmuş’un kullandığı dilin, akılcılığı kendine ölçüt alan “laikçilere” yabancı, farklı bir anlamlar sistemi olmasın?
“Evet” bizi işte bu anlamlar sisteminin karanlığına götürüyor.
 
Ülkeyi helak edecekler
Murat Yetkin aktardı, bu referandumla amaçlanan başkanlık sistemi bir “güçlü devlet”, “kutup ülke” yaratacakmış. Gördüğünüz gibi aklın istikrarsızlığı devam ediyor. Bir devleti güçlü yapan, iktidardaki kliğin her arzusuna araç olmak değil, güçlü bir ekonomik teknolojik temel, halkının ve dünyanın gözünde güçlü bir meşruiyet, uzun dönemli istikrar beklentisidir. Birileri iktidarda kalabilmek için kendilerini ülke nüfusunun yarısını bastırmak, komşularının içişlerini kurcalamak (Bkz: Ceyda Karan, 29/03) zorunda hissediyorlarsa, “yaşam hakkı tanımayı” konuşuyorlarsa, son derecede kırılgan ve istikrar vaat etmeyen bir devletten söz ediyoruz demektir.
Siyasal İslamın AKP rejiminin “güçlü devlet” arzusunun asla gerçekleşmeyeceğini kolaylıkla söyleyebiliriz. “Kutup ülke” arzusuna gelince, dünyada bu konuma birinci (ABD ve Çin) ve ikinci (Rusya ve Almanya) dereceden aday olan ülkelerin ekonomik, teknolojik, askeri kapasitelerine, AKP rejiminin elindeki devletin son yıllarda başına gelenlere ve yönetimdekilerin aklına bakmak yeter. Ne “güçlü devlet” ne de “kutup ülke” fantezi olmaktan öteye geçebilecek arzulardır. Ancak bu imkânsız arzuların, ülkeyi ve halkını helak etme olasılığı son derecede yüksektir.
“Evet” bizi hızla bu olasılığa götürecektir. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024
Odadaki filler 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları