Seçimlere giderken ‘iki mesele’

27 Haziran 2022 Pazartesi

Seçimler gündeme yerleşti. Cumhurbaşkanı çok sertleşti. “Sen çıraksın. Önce haddini bil” diyor; “hükümet” yerine “İktidarımız” diyor; “iktidarın kapısından içeri bile giremezler” derken “iktidarı” mekânlaştırıyor; “Bu kardeşinize saldırmak Türkiye’ye saldırmaktır” derken kendi bedeniyle özdeşleştiriyor. O sırada, yeni bir yasa, medyayı, kültür ve sanatı, ağır sansür ve cezalandırma rejimi altına alıyor. Muhalefetin elinden konuşmaktan başka bir şey gelmiyor.

Bu süreci izlerken Yahudi kara mizahının parlak örneklerinden, “iki mesele var” fıkrasını anımsıyorum: Ya rejim seçimleri yaptırmayacak ya da seçimler yapılacak. Yaptırmazsa, muhalefet, artık “miş” gibi yapmayı bırakıp durumla yüzleşecek. Seçimler yapılırsa iki mesele var: Ya rejim seçimleri çalacak ya da kaybedecek. Çalarsa kaos. Rejim seçimleri kaybederse iki mesele var: Ya gitmem diye tutturacak. O zaman kaos. Ya da altı partili ittifak yeni hükümeti kuracak. O zaman... Güncel bir örnek üzerinden anlatmaya çalışayım.

‘FAUDA’

Geçen hafta, “kaos” anlamına gelen bu kavram İsrail medyasında gündemdeydi ama, ünlü dizinin 4. sezonuna değil yeni siyasi duruma ilişkin olarak. İsrail’de, Likud başkanı Netanyahu’dan kurtulmak için kurulan sekiz partili koalisyonun “Değişim Hükümeti” birinci yılını tamamladıktan bir hafta sonra dağıldı. Şimdi ülke dört yılda 5. kez seçimlere gidecek. Netanyahu’nun liderlik ettiği ırkçı, milliyetçi, dinci blokun, “fauda” pahasına seçimlerden yeni hükümeti kuracak biçimde çıkma olasılığı yüksek.

Son yıllarda, Netanyahu’nun başını çektiği siyasi blok, “Din ve Faşizm” yazımda işaret ettiğim gibi, Filistinlilerin yanı sıra, kadın haklarını, LGBTQ bireyleri hedef alarak saldırganlaşıyordu. Netanyahu koalisyonu çöktü ve hemen ardından yapılan seçimlerden sonra, haziran ayında iki sağ, iki sol, bir merkez parti, Arap Birliği Partisini de yanlarına alarak bir koalisyon hükümeti kurmayı başardılar. İlk kez Arap temsilciler hükümete ortak oluyor, LGBT, kadın hareketi de temsil ediliyordu.

Ülkedeki demokrasiden, barıştan yana kesim yıllar sonra bir umut ışığı seziyordu. Buna karşılık, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan Netanyahu, hapse düşme korkusuyla koalisyondaki partileri “teröristleri destekleyenlerle” (Arap Birliği Partisi) işbirliği yapmakla suçluyor, Yahudi toplumu içindeki seküler dinci kutuplaşmasını derinleştirmeye, Filistin sorununun gerginliği artırarak güvenlik kaygılarını artırmaya çalışıyordu.

“Değişim hükümeti” ise topluma, Netanyahu’dan kurtulmanın ötesinde bir vizyon sunamıyordu. Koalisyonun, “Netanyahu’nun dizi dibinde yetiştiği” söylenen, dinci lideri Bennet, Netanyahu’nun geri gelmesini önleyecek yasal adımı atmıyordu.

Koalisyon partileri arasındaki ideolojik farklar “değişim hükümeti” kurulduktan sonra etkilerini göstermeye, ideolojik açıdan oldukça homojen Netanyahu blokunun baskıları altında derinleşmeye, koalisyon içindeki sağ partilerin temsilcileri de sık sık bağımsız davranmaya başladılar. Geçtiğimiz nisanda koalisyon grup başkanı Silman gruptan, “daha milliyetçi, daha Yahudi, daha Siyonist bir hükümet gerekiyor” diyerek ayrıldı. Kulislerde, gelecek bir Netanyahu hükümetinde yerini güvenceye aldığı konuşuluyordu.

Fazla uzatmayalım, koalisyonun liderleri Bennet ve Lapid, güvensizlik oyuyla devrilip, seçime kadar başbakanlığı Netanyahu’ya bırakmamak için meclisi dağıtıp erken seçime gideceklerini açıkladılar.

Şimdi, “Millet ittifakı” hükümeti kurunca, iki mesele var diye devam edersek... Ya “değişim hükümeti” gerçek bir reform programı uygulamaya başlar ya da ideolojik, siyasi baskılar altında dağılır. Reform programını uygulamaya başlarsa mesele yok. Dağılırsa, fıkradaki gibi, “işte o zaman...”

China Miéville’i anarak bitireyim: “Umutsuzluğu hissetmiyorsan, gözlerini açmamışsın demektir ama bu, teslim olmak anlamına gelmez!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları