Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Göç bizi nerede karşılar
Bu öyküyü anlatmaya başlamadan önce şunu söylemek isterim: Hepimiz “iç göç”ün çocuklarıyız!
Sınırı var mıdır bunun?
Yeri, yurdu vardır kuşkusuz.
İnsan durup dururken kendisini yersiz yurtsuzlaştırmaz.
Paris’in dışına adım attığımda banliyölerde beni karşılayan manzaralar önce ürkütücü gelse de kentin tam girişinde, bir viyadüğün genişçe alanına kurulmuş iğreti çadırları görünce ezincimin arttığını hatırlıyorum şimdi.
Avrupa’nın orta yerinde Bosna Savaşı sürerken yaşanan göçe Üsküp’te tanıklık etmiştim.
“Arap Baharı” safsatası Ortadoğu’yu ateş çemberine çevirirken Anadolu’nun tıpkı Kavimler Göçü’nde olduğu gibi göç yurduna çevrildiğini gördük.
1950’lerde Demokrat Parti iktidarıyla hızlandırılan iç göç, kentleri cazibe merkezi kılmaya dönük gibi görülse de “Marshall Yardımı”, “Truman Doktrini” ülkenin her alanda dokusunu bozmaya dönük bir adımdı. “Küçük Amerika” yaratma hayali, üretmeyen bağımlı bir Türkiye var etmek zihniyetini yansıtıyordu. Adım adım bu proje hayata geçiriliyordu.
Göç, günümüzde, refah ve daha iyi bir yaşam arayışı olmaktan çıkmıştır bence! Bazı bölgelerde bu tetikleyici bir neden olabilir. Ama yaşadığımız coğrafyadaki iç ve dış savaş, kaynakların yağmalanması, toprağın verimsizleştirilmesi, eğitimin yetersizliği, siyasi iktidarın ülkeyi “rantiye alanına” çevirmesi...
Tarıma dayalı bir ekonomiyi inşa etmek varken köylülüğü ortadan kaldırma çabası, her köyü bir mahalleye çevirerek tarımsal üretim alanlarını kıraçlaştırma, köylülüğün tarımsal üretimle bağını koparma çabaları... Bu mecradaki küçük üreticinin kooperatifleşerek tarım ekonomisini gelişkin kılabilecek, kendisini de toprağa bağlı yaşatabilecek değer üretmeden uzaklaştırmak...
Suyunun, yeraltı kaynaklarının yağmalanması sonucu; bağlı, bağımlı bir kitle yaratmak siyaseti yıllardır inşa edilen bir gerçektir.
Eğer “göç”ü konuşacaksak öncellikle bunlardan söz etmeliyiz. Böylece “göç kültürü”ne nasıl bakmamız gerektiğini daha iyi anlayabiliriz sanırım.
Yerli üretimin bu denli verimsizleştirilip cılızlaştırılmasının nedenlerini sorgulayınca, asıl toprak göçünün neden/nasıl/niye başladığını anlayabiliriz.
Köylülük bugün iflas etmiştir.
Kemal Tahir, 1967’de Bozkırdaki Çekirdek’i yazarken Köy Enstitüleri gerçekliğiyle (dönemin tek parti iktidarıyla) bitevi alay etmişti. Sanırım bugünkü sonuçları görseydi o romanı yazdığına pişman olurdu!
“Yapan da biz yıkan da biz” diyordu.
“Okuyan köylü çocuğu ne ister? Köyden kurtulmak...”
“Köyün değişmesini durduramasak da geciktirdik epey... Modern teknikten mümkün mertebe uzak tutarak kendine yeterliliğini sürdürdük bir zaman...”
"Köyü değiştirmek gelmez bizim işimize... Düzenimiz bozulur...”
“Köyü değiştirecek her davranış tehlikelidir, cinayettir.”1
Romanda böyle bir dizi diyalog karşımıza çıkıyor.
Romancının “tahayyülü” ya da eleştirisi köyü görmeden, köylüyü tanımadan, toprağı bilmeden yazılırsa ancak bu kadar olabiliyor.
Yakınları anlatmışlardı; Köy Enstitülerinde öğretmenlik yapan Tahir Alangu, bir nedenle okuldan uzaklaştırılır. Kemal Tahir’in sofrasından hiç eksik olmayan Alangu, o sohbetlerinde enstitülere verip veriştirir. Kemal Tahir de ondan dinlediklerine göre bu romanı yazdığı söylenir.
Göç mü dediniz?
Nerede gelip bulur bizi, diye mi soruyorsunuz?
Dönüp Yaşar Kemal’i, Orhan Kemal’i, Fakir Baykurt’u, Mahmut Makal’ı, Talip Apaydın’ı, Dursun Akçam’ı, Ümit Kaftancıoğlu’nu, Mehmet Başaran’ı okuyun önce derim; sorularımızın yanıtları onların tanıklık ettiği edebiyattadır.
Terk etmek, yersiz yurtsuz kalmak için neleri göze almamız gerektiğini de bilmektir göç etmek.
Fakir Baykurt’a niçin Almanya’da yaşamayı seçtiğini sorduğumda şu yanıtı vermişti:
“İlk romanlarımda köyü, köylüyü toprağında anlattım, sonra ‘Kara Ahmet Destanı’nda kente göçünü... Hikâyesini anlattığım insanlar sonra yurtdışına iş göçüne katıldılar. Kalkıp onların yaşadıkları Duisburg’a gittim. Orada neyi nasıl yaşadıklarını görüp gözleyip anlatmak istedim...”
“Duisburg Üçlemesi” (Yüksek Fırınlar, 1983; Koca Ren, 1986; Yarım Ekmek, 1997) öyle ortaya çıkmıştı.
Göç deneyiminin edebiyatımıza yansımasını başka bir yazıda anlatmam gerek size sevgili okurum.
1 Kemal Tahir, Bozkırdaki Çekirdek, Bilgi Yayınevi, 1967, s. 565.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke