Hüseyin Baş

İklim Savaşları ve Poznan

09 Aralık 2008 Salı

BMnin iklim değişiklikleriyle ilgili 14. Konvansiyonu 1 Aralık 08de Polonyanın Poznan kentinde sürüyor. Gezegen ve üzerinde yaşayan tüm canlılar için büyük önem taşıyan iklim değişikliklerine bağlı küresel ısınmanın önde gelen sorumlusu sera etkili gaz salıntılarının azaltılmasıyla ilgili girişimlerin Kyoto protokolünün kabulünden onca yıl sonra hâlâ sürdüğü dikkate alınırsa, bu alanda dişe dokunur pek mesafe alınmadığı apaçık belli olmaktadır. Avrupa Birliğinin 2008de konuyla ilgili bir dizi karar alması, Kyotodan sonra en ciddi ve kapsamlı bir adım olarak görülmüş ve bu, kısa sürede tüm ülkeleri kapsayacak boyutlarda bir anlaşmanın gerçekleşmesinin habercisi sayılmıştı. Oysa Poznandan gelen haberler, katılımcı ülkelerin başta karbondioksit olmak üzere sera etkili gaz salınımlarının azaltılmasının önündeki bilinen engellerin ortadan kalkmadığını, giderek sürdüğünü ortaya koymaktadır.

Biraz da bu yüzden çok sayıda yorumcunun da altını çizdiği gibi yaşam için ciddi tehlike oluşturan iklim değişiklikleri ve küresel ısınmanın önlenmesi konusunda Poznan Konferansı umudun yanı sıra umutsuzluğu da yansıtmaktadır. İyi haber Birleşik Devletlerde Barack Obamanın başkanlığı kazanması, dolayısıyla da ülkesinin, W. Bush yönetiminin küresel ısınmanın önlenmesi konusundaki uzlaşmaz tutumuna karşın, iklim değişiklikleriyle savaşta yer alacağını açıklamasıdır. Kötü haber ise iklim değişiklikleriyle ilgili savaşın, ABDde ve dünyanın hemen tümünde patlak veren finansal kriz ve ardından başlayan resesyon felaketi dönemine raslamış olmasıdır. Poznan, 2009 sonunda yapılması öngörülen ve Kyotonun devamı olacak Kopenhag konferansının, bir bakıma, ön hazırlığı olarak görünmektedir. Ancak sorun, Avrupa Birliğinin kendi bünyesi içinde tartıştığı bir enerji-iklim paketi konusunda anlaşmaya varıp varmayacağı noktasında düğümlenmektedir. Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları, komisyonunun 11 ve 12 Aralık 08 toplantılarında bu konuya açıklık getirmesi beklenmektedir. Bu konuda alınacak olumlu bir karar sorunun küresel ölçekte çözümünün önünü

açacak, aksi durumda sorun bir başka bahara havale edilecektir.

***

Avrupa Birliğinin söz konusu enerji-iklim paketi konusunda şu ana kadar anlaşmaya varamadığı, aralarında bazı görüş ayrılıklarının sürdüğü biliniyor. Örneğin çevre konusunda duyarlı olmasına karşın Almanya, finansal kriz ve resesyon döneminde endüstrisinin, çoğu ileri sanayi ülkesi gibi, rekabet gücünü yitireceği endişesi taşımaktadır. Fransa ve İtalya için de durum farklı değildir. Sorun şu ki, Avrupa Birliğini oluşturan 27 ülke eğer enerji-iklim paketi konusunda önlerindeki bu engeli aşmayı başaramazlarsa,192 ülkeyi küresel ölçekte bir anlaşmaya razı edebilecekleri son derecede kuşkulu görünmektedir. Buna karşılık Obamanın 18 Kasımda ülkesinin 2050 yılına kadar sera etkili gaz salınımını yüzde 80 oranında düşüreceğini, söz konusu gaz salınımlarını 2020 yılına kadar 1990 düzeyine getireceğini açıklaması ise umut vericidir ve kuşkusuz Avrupa Birliğinin her şeye karşın aralarında anlaşmaya varmalarına yol açacaktır. Ancak ABD, bu taahhüdünü Çin, Hindistan, Brezilya gibi sera etkili gaz salınımlarında önde gelen gelişmekte olan ülkelerin de ellerini taşın altına sokmaları koşuluna bağlamayı da ihmal etmemektedir. Hele, örneğin Çinin 2008de söz konusu gaz salınımında ABDyi geride bıraktığı düşünülürse..

***

İşin bir başka kötü yanı, dünyada açlığın önlemesiyle ilgili çalışmaların aksamasıdır. Finansal kriz ve resesyonun, zaten yetersiz olan açlara yardımın daha da kötüleşmesine yol açması kaçınılmaz görünmektedir. Dünyadaki açlık ve beslenme yetersizliğinin kaynağında bilindiği gibi küresel ısınmanın büyük payı mevcuttur. 12 milyar insanı besleyecek olanaklara sahip gezegende tanrının her günü yüz bin insan açlıktan ölmektedir. Bu anlamsızdır. Dahası cinayettır. Baş sorumlularından biri de küreselleşen piyasa ekonomisi ve vahşi kapitalizmdir.

Fransız Le Canard Enchainenin, Arte TVnin Tema adlı programından derlediği şu rakamlar bu konudaki açmazın boyutlarını çarpıcı bir biçimde sergilemektedir. (2.12): Avrupalının yılda 80 kilo eti mideye indirmesine karşın bu rakam ABD için 120, Hintli için 2, Somalili için 0 kilodur. Böyle bir dünyanın ayakta kalması nasıl mümkün olacaktır? Bugün dünyada üç milyar insan (toplam nüfusun yarısı) az beslenmenin pençesindedir. Bir milyar insan açlıktan ölmenin eşiğindedir. Gıda fiyatları spekülatörlerin iki dudağı arasındadır.

Çevre uzmanlarından Hintli Sunita Naraine göre Gelişmiş ülkelerin sera etkili gaz salınımlarını 2020’ye kadar azaltmaları gerekmektedir. Oysa zengin ülkeler, eski Sovyet bloku ülkeleri dışında, 1990-2006 arasında söz konusu gaz salınımlarını Kyotoda taahhütleri hiçe sayarak yüzde 14.5 arttırmışlardır. Batı dünyası öncelikle sera etkili gaz salınımlarını azaltmak için ne yapacaklarını daha fazla gecikmeden açık seçik ortaya koymalıdırlar. Poznan Konferansının ve ardından gelmesi beklenen Kopenhag Zirvesinin başarısı öncelikle buna bağlıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları