Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Vurulduk ey halkım unuttun bizi!

31 Ocak 2016 Pazar

Yazı günlerimin sayısı bire indirildiğinden beri daha zor yazar oldum, nedeni çok basit, günler akıp geçiyor, yazacaklarınız sizinle birlikte eskiyor. Bugün “parça”, “paramparça” yazmayı deneyeceğim. Öncelikle 24 Ocak Pazar gününden başlamak istiyorum. O gün İzmir’deydim, Gaziemir Belediyesi’nin Uğur Mumcu anma toplantısı vardı, konuşmacıydım. Gaziemir Belediyesi’nin Kültür Merkezi’nin önünde, mumlarla aydınlatılmış bir Murat araba duruyordu, üstünde de Uğur Mumcu’nun bir fotoğrafı. Elimdeki kırmızı karanfili fotoğrafın yanına koydum. Ve arabanın yanıbaşına oturup düşündüm. Ömrü boyunca bu ülkedeki iktidarların, emperyalizm ve onun yerli uşakları tarafından nasıl halkına ihanet ettiğini belgelemeye çalışan Uğur Mumcu’nun 23. ölüm yıldönümünde İstanbul ve Türkiye Mustafa Koç’u uğurluyordu. 23 yıl önce Uğur Mumcu’nun cenazesinin ardında yürüyen büyük kalabalık paramparça olmuştu. Ve bu paramparça olan kalabalığın büyük çoğunluğu sınıf mücadelesini unutmuş görünüyordu.
Ansızın gençliğimin Rönesans yıllarına döndüm. 1968’lere. 15-16 Haziranları anımsadım. Yüz binlerce işçinin Tuzla’dan başlayan yürüyüşünü, onların kentin öteki tarafında yürüyen binlerce işçiyle buluşması için kaldırılan köprüyü düşündüm. Bu benim özel tarihimde de önemli günlerden biriydi. O zamanlar tıfıl bir gazeteciydim, kayık kiralayıp öteki tarafa geçmiştim. Sonra birbiri ardından gelen grevleri, yüz binlerce insanın Taksim’de kutladığı 1 Mayıs’ları düşündüm. Sonra konuşmamı yapacağım salona geçtim. Uğur’un gülen bir fotoğrafı altında konuşmamı yaptım. Açıkça söylemem gerekirse, bütün büyük sözlerden ırak yenilmiş hissettim. Emperyalizm, kapitalizm tıpkı Şili’deki gibi Türkiye’de de solun yükselmesine, hatta iktidara gelmesine izin vermemişti. Ve hâlâ da vermiyordu. Uğur’un fotoğrafına bakıp, sessizce “Vurulduk ey halkım unuttun bizi” diye ona seslendim. O gerçeği severdi. İzmir soğuktu, tıpkı Diyarbakır gibi. Ve benim yüreğim paramparçaydı.
Neyse bu paramparça yürekle başka bir konuya geçelim. Bağdat Caddesi’nde üniversiteli bir kız gece evine giderken, saldırıya uğradı, tecavüz edildi. Buna en çok Bağdat Caddesi’nde oturanlar şaşkındı. Bu nezih semtte nasıl bir tecavüz olayı yaşanabilirdi? Şaşkınlık öyle barizdi ki, yirmi yıl Kadıköy Belediye Başkanlığı’nı yapan Selami Öztürk hemen bir tweet yazma ihtiyacı duymuştu. Tweette: “Utanç verici olay, Bağdat Caddesi’nde değil, Bostancı’da ara sokakta oldu. Marka değeri olan caddeyi harcamayın!” Bazılarına göre, sarı saçları hep aynı biçimde taranmış, burunları ve dudakları aynı biçimde estetikten geçirilmiş zengin hatunların piyasa yaptığı, bir çantanın 20 bin liraya satıldığı cadde ülkenin en temiz yeriymiş. Marka değeri varmış. Ay öyle de kalmalı. Yemezler canım, istediğiniz kadar steril caddelerde dolaşın, kendinizi akıllı evlerinize kapatın, bir ülke dibe doğru hızla yol alıyorsa, sıra size de gelir.
Bu arada çocuklarınızı, torunlarınızı korumak için özel okullara verdiğiniz para da boşa gidiyor. Çünkü İstanbul’un en marka caddesinde genç bir kıza tecavüz eden kişi, bir özel okulun servisinde şoförmüş. Adamın bin tane sabıkası var. Yani orman kanunları artık herkes için. Paralı olsanız da bela gelip sizi bulur.
Neyse ben biraz sakinleşmeliyim. Bu arada Amerikan Başkan Yardımcısı Biden (yoldaşın!) söylediklerine inanan, onunla konuşmayı ne kadar çok önemseyen varmış. Yani kardeşim, hiç mi tutuklanmadınız, hiç mi gözaltına alınmadınız, polisin biri size küfür ederken arkasından gelen polis size sigara ikram edip, ailesinden söz etmeye başlar. Yani “iyi poliskötü polis” dünya kadar eski bu yöntemi de mi bilmiyorsunuz? Amerika’dan dost olmaz, çünkü Amerikan hükümeti, büyük şirketlerin taşeronudur, hep ikili oynarlar. Artık bunu da anlayın arkadaşım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları