Leyla Tavşanoğlu

Mezhepçi diplomasi

07 Eylül 2014 Pazar

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu’ndan Ankara’nın yörüngesinden sapan dış politikasına ağır eleştiriler:

ABD, ben Baltık ve Ukrayna’nın savunmasıyla daha fazla ilgiliyim, Türkiye IŞİD’le uğraşsın, diyebilir. Türkiye’nin bunun ciddi şekilde düşünmesi ve kendi geleneksel diplomasi ve güvenlik çizgisine girerek değerlendirmesi çok daha isabetli olacaktır. 

ABD karşısında bir Şii ittifakı görüyor. Bu durum sağlıklı değil. Sekteryen, mezheplere dayalı bir politika. Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadeleyi mezhep ayrımcılığı üzerinden değil, siyasi unsurlar üzerinden götürmesi lazım.

 

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu Ortadoğu çalışmalarına uzun yıllarını vermiş bir akademisyen. Bölgedeki kafa kesin ruh hastalarından oluşan IŞİD ya da İD örgütünü kendini devlet ilan etmesiyle çok ciddi bir tehdit olarak ortaya çıktığına işaret ediyor. Ankara’nın, ülkeyi kuşatan Ortadoğu batağı içinde ancak geleneksel dış politikasına dönüp akılcı bir tutumla çıkış yolu bulacağına inanıyor. ABD ve Batılı güçlerin IŞİD’e karşı hâlâ bir terör örgütü muamelesi yapmaktan uzak, teröristleri milis olarak adlandıran tutumlarını eleştiriyor. Bir de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’nun sınırlarını belirleyen Sykes- Picot Antlaşması’ndan sapma eğilimlerinin tehlikelerine de dikkat çekiyor. ABD’yi, özellikle Irak’ı işgali sırasındaki yıkıcı tutumu nedeniyle film kahramanı Pembe Panter’e benzetiyor.
- Bölgemizdeki IŞİD tehdidinin giderek artması üzerine ABD’nin çağrısıyla Türkiye, Suriye ve diğer bölgesel güçlerle birlikte bu tehdide karşı savaşma durumuyla karşı karşıya. Daha düne kadar IŞİD’e hiç de tehdit olarak bakmayan, Esad rejiminin devrilmesi için var gücüyle çaba harcayan Ankara’nın bu noktada tutumu sizce ne olur?
S.K. - Bu konuda Türkiye’nin politikasının önce ne olduğunu belirlemek lazım. Bizim geleneksel bir dış politika anlayışımız vardı. Bundan hayli saptık. Ama esas itibarıyla bunun ne kadarı Türkiye’nin perspektifine hükmediyor? Ona bir bakmak lazım. Öte yandan IŞİD’e karşı tam bir koalisyon oluşmuş da değil. ABD bu koalisyonu oluşturmakta tereddüt ediyor. O anlamda Türkiye ne kadar Esad rejiminin arkasında durarak IŞİD’i karşısına alacak ya da bunu ne kadar içine sindirecek? Bundan emin değilim.
IŞİD yakın ya da uzak gelecek için Ortadoğu’ya geçmişte olan örgütlerden çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Çünkü bu örgütlerden birisi ilk defa kendine devlet adını koydu. O da Irak Şam İslam Devleti olarak kendini adlandıran IŞİD. IŞİD, bölgede bir hilafet ilan etme iddiasında olan bir örgüt. Türkiye bunu rasyonel olarak bir tehdit algılaması kapsamında görürse o başka. Ama hilafet rekabeti gibi görürse o da başka bir olay.
Açıkçası ben rasyonel bir tehdit algılaması benimsenmesi yanlısıyım. Öte yandan ABD IŞİD’e karşı bir koalisyon gücü oluşturmakta ne kadar kararlı olacak? Şu anda ABD’nin net bir koalisyon anlayışı yok. Çünkü karşısında bir Şii ittifakı görüyor. Bu durum çok sağlıklı değil.
- Yani biraz da ABD açısından mezhepler arası bir çatışma mı söz konusu oluyor?
S.K. - Sekteryen, mezheplere dayalı bir politika. Bu sağlam değil. Öncelikle ABD’nin mutasavver müttefiklerinin, bu bağlamda olacaksa Türkiye’nin, IŞİD’e karşı mücadeleyi mezhep ayrımcılığı üzerinden değil, rasyonel ilişki kurulacak varlıklar, siyasi unsurlar üzerinden götürmesi lazım.
- ABD daha düne kadar Şii kalkanını kendine tehdit olarak görüyordu. Şimdi Sünni olduğunu iddia eden IŞİD’e karşı ne oldu da Suriye hatta İran’ı mücadeleye çağırmaya hazırlanıyor?
S.K. - Sünni kontrolden çıktı. Bundan önce bütün terör örgütleri birileri tarafından kurulmuş, başkaları tarafından kullanılmış, denetimden çıkıp kendi özerkliklerini ilan etmişlerdir. Örneğin Hamas, El Kaide. Bizler Şii Kalkanı dendiği zaman Sünni Kalkanı’nın da aynı derecede ya da çok daha fazla tehdit olabileceğini söylüyorduk. Onlar sanıyorlardı ki bu iş hep Sünniler ve Şiiler arasında sürecek. Bizim söylemek istediğimiz şuydu: Dini ya da mezhep ayrıştırması üzerinden bu işi götürürseniz bu tehlikelidir. Ortadoğu’nun bu açıdan sergilediği tavır hiç de umut verici değil. Orada ulusal kimlikler kayboldu. Örneğin Irak kimliği artık yok. Suriye’de biraz duruyor gibi. Ama zayıfladı. Ulusal kimliğin yok olduğu yerlerde başka kimlik arayışları ortaya çıkıyor. Bunlardan birisi de etnik milliyetçilik. Bir kısmı da dincilik.

Silah isteyen PKK nasıl silahsızlanacak?

IŞİD’e karşı savaşması için PKK’ye silah verilecek. Peki ya sonra? Silahı bırakacak mı sanıyorsunuz? Silah bırakma edebiyatı Ernest Hemingway’in romanında kalsın

- Ortadoğu’daki ulusal kimlik büyük ölçüde ABD’nin Irak’ı işgaliyle mi yok oldu? Laik Saddam rejimi yerine Sünni ve Şii ayrışması ortaya çıkmadı mı?
S.K. - Evet. Baas ideolojisinden uzaklaşma bu ayrışmayı ortaya çıkardı. Baas ideolojisinden önce de bugün artık beğenmediğimiz, zemmettiğimiz Sykes- Picot Antlaşması belki de sınırları en iyi çizmişti.
Bugün, 1918 sonrası Ortadoğu sınırlarının düzenlenmesi yerden yere vuruluyor. Doğal sınırlar değil, deniyor. Peki, hangi sınırlar doğal? Avrupa’ya bakın. Birçok ülkede sınırlar yapaydır. Bugün Ortadoğu’daki sınırların yapay olduğunu söylemek tehlikeli bir söylem.
Sykes-Picot Antlaşması’nı lağvedip yerine yeni bir düzen kurmaya kalkıştığınızda ne olduğunu görüyoruz. Bir terör örgütü kendini yeni bir İslam devleti olarak ilan etmeye kalkışıyor. Var mı İslam dinarları? Bayrak koyabilir. Halife de ilan edebilir. Elindeki mali imkânın yaklaşık 4-5 milyar dolar olduğu söyleniyor. Ama henüz İslam dinarını görmedik.
ABD ve hatta Türkiye bunlar terorist değil belki milis diyebilir. Ama bu milis denilenler her gittikleri yerde kadınları katlediyor, ırzlarına geçiyor, çocukları öldürüyor. Bunlar ciddi bir tehlike. Türkiye bunu eğer bir süper güçle ittifaka gidecekse bu işin kendisine ihale edileceğini bilmelidir.
ABD, ben Baltık ve Ukrayna’nın savunmasıyla daha fazla ilgiliyim, Türkiye IŞİD’le uğraşsın, diyebilir. Türkiye’nin bunu ciddi şekilde düşünmesi ve kendi geleneksel diplomasi ve güvenlik çizgisine girerek değerlendirmesi çok daha isabetli olacaktır.
- Son yazdığınız bir makalenizde ABD’yi, İngiliz aktör Peter Sellers’ın oynadığı bir zamanların ünlü Pembe Panter filminin kahramanına benzetiyorsunuz. Neden?
S.K. - Pembe Panter filmlerinde bir musibet vardır. Bu dünyayı yok etmek isteyen bir delidir ya da bir terör örgütüdür. Bu terör örgütüyle mücadele eder. Ortalığı kırar geçirir. Bir amaca ulaşır ama geride bıraktığı zarar çok büyüktür. Sonunda kendisi de hiçbir zaman bir barış bulamaz. Tam rahata erdiğini sandığı anda bu defa yardımcısı üzerine atlar. Elindeki kızı da kaçırır.
Dolayısıyla Pembe Panter maliyetli kurtarma operasyonu ya da bölgesel ya da küresel sorunlarla mücadele yöntemi. Dikkat edin, arkada çok sorun bıraktı.
- Tamam da, ABD hep döne döne hatalar yapıyor. Böylesine bir süper güç bu hatalardan hiç mi bir ders çıkarmaz?
S.K. - Bence ABD Ortadoğu’yu çok güzel çalışıyor. Ben hep biz de böyle İran, Suriye uzmanları yetiştirmeliyiz diye düşünürdüm. Akademik kariyerim boyunca buna çok dikkat ettim. İş uygulamaya gelince Ortadoğu’yu ne kadar az bildiklerini, ne kadar yüzeysel ve akademik kaldıklarını gördük.
Belki de kendilerini çok abarttılar. Biz uzaydan santimetre kareyi bile görüyoruz, dediler ama örneğin Irak’ta öylesine hırpalayıcı işler yaptılar ki... Orada da zaten iddia ettikleri gibi kitle imha silahları filan bulamadılar. Saddam’ı neden devirdikleri de pek netlik kazanmadı. Evet, Saddam masum değildi. Esad’ın da masum olduğunu ima etmiyorum.
Ama yerine bir şey koyamadığınız zaman müdahale ettiğiniz yerleri öyle bir kaosa götürüyorsunuz ki bu bütün Ortadoğu’nun mahvına sebep olabiliyor. Tekrar ediyorum. Ulusal kimlikleri yok ettiğiniz zaman bu sefer başka kimlik arayışları ve sonuçta kaos ortaya çıkıyor.
Irak kimliği vardı. Yok edildi. Yok edemedikleri bir Suriye kimliği hâlâ var. Ama IŞİD ya da kendine verdiği yeni adla İD büyük bir tehdit olarak ortaya çıktı. Pembe Panter oraya tekrar elini sokarsa yeniden pek çok şeyi yerle bir edip yok edecek. Bunları yeniden yerine koymak da uzun zaman alacak.
- Bir de bu IŞİD ya da İD tehdidinin gittikçe büyümesi üzerine Irak’ın peşmergeyle işbirliği yaptığını öğreniyoruz. Düne kadar TSK’yle savaşmış PKK de silah desteği istiyor. Çözüm süreci çerçevesinde hani PKK silahları bırakıyordu?
S.K. - AB, bölgeyi IŞİD’e karşı silahlandırması için Fransa’yı görevlendirdi. Ne iyi değil mi? Ekonomik krizdeki AB için bulunmaz fırsat. Ortadoğu’da kan gövdeyi götürüyor. Ama bunun onlar için önemi yok. Sadece silah satma peşindeler.
PKK’ye gelirsek. Şimdi IŞİD’e karşı savaşması için PKK’ye silah verilecek. Peki ya sonra? Silahı bırakacak mı sanıyorsunuz? O silah bırakma edebiyatını bırakalım Ernest Hemingway’in romanlarında kalsın. (Hemingway’in Silahlara Veda romanı)

Bölge jandarmalığı Türkiye’ye ihale
 - 1990’daki ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie’nin Kuveyt’in işgalinden hemen önce Saddam’la yaptığı bir konuşma vardır. Saddam kendisine Kuveyt’i işgal ederse Washington’ın herhangi bir tepkisi olup olmayacağı sorusuna Glaspie’nin cevabı ABD’nin bölgenin işlerine karışmayacağı şeklindedir. Saddam Kuveyt’e girdikten sonra ise koalisyon güçleri harekete geçip Körfez Savaşı’nı başlatmışlardı. Pembe Panter o zaman da Saddam’ı yönlendirip Ortadoğu’yu kırıp geçirmedi mi?

S.K. - Orada bir danışıklı dövüş olduğu kesin. O dönem Saddam ABD için bir istikrar unsuruydu. Bana göre Pembe Panter’in Körfez Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’ya fiili girişi Başkan Bush dönemindeki Saddam’ı devirme operasyonudur.
Bugün Pembe Panter bu şekilde dönmeyecek. İşi biraz daha savsaklayacak. 11 Eylül saldırıları Pembe Panter’in buraya fiilen gelmesine neden oldu. Ama Başkan Obama kendi ülkesinde ikinci bir 11 Eylül yaşanmasını kesinlikle istemediği için bölgeye operasyon da öyle baştan kara olmayacaktır. Benim endişem bu işi Türkiye’ye havale etmesidir. Bir yandan da İran’ı deniyor. Dışişleri Bakanı Zarifi’yle müzakereleri götürüyor.
Bakın, bu küresel dünyada ABD ve Rusya, Almanya ve Fransa hep ulusal çıkarlarının peşinde koşmuşlardır. Türkiye neden olanlara hemen angaje olup ulusal çıkarlarından feragat etsin? Benim ülkemin çıkarı eğer bugüne kadar Sykes-Picot Antlaşması’yla devam ettiyse Sykes-Picot’yu her zaman isteyebilirim. Bunu bozmakta hiç kimsenin yararı olmayabilir.

IŞİD gider, başkası gelir
- Ama Condoleezza Rice’ın ABD Dışişleri Bakanı’yken yazdığı bir makalede bölge sınırlarının yapay olduğu ve bunların değişmesi gerektiği gerçeği ortada dururken bu nasıl olacak?
S.K. - Bölgede değiştirilecek sınırlar yine yapay olacak. Ama adı Sykes -Picot değil de başka bir şey olacak. Bunlarla oynamamak ama IŞİD tehlikesini de bir an önce bertaraf etmek, bu yolda önlemleri alırken de bu musibetin yerine bundan sonra ne geçecek diye de ciddi ciddi düşünmek lazım. Çünkü temel sorunlar çözülmedikçe IŞİD gider yerine başka bir şey gelir. IŞİD tehlikesinin önemi şu: Bugüne kadar olmayan bir durum çünkü IŞİD’in devlet olma iddiası var. Çok düzenli ve disiplinli bir ordusu var, deniliyor. Benim şüphem burada da bir Batı parmağının oluşu.
- Batı parmağı derken IŞİD’e devşirilen birçok teröristin Batı ülkelerinden gelen gençler olduğu saptandı. Acaba bunlar bu gözü dönmüş cihatçılara neden katılırlar?
S.K
. - Bu gençlerin birçoğu Ortadoğulu. Kimilerinin Pakistanlı olduğu söyleniyor. Kendilerini ezilmiş hisseden ikinci, üçüncü kuşak gençler. Türkiye’nin burada yapması gereken sınır kontrollerini çok sıkı tutmaktır. Türkiye ayrıca böyle bir oluşuma destek vermediğini de açıkça bildirmelidir.

PORTRE 
PROF. DR. SEMA KALAYCIOĞLU 
İÜ İktisat Fakültesi’nden 1973’te lisans, ABD’de Iowa Üniversitesi’nden 1977’de yüksek lisans, İÜ İktisat Fakültesi’nden 1982’de doktora derecesini aldı. 1986’da doçent, 1992’de profesör oldu. Yıldız Teknik, Işık ve Doğuş üniversitelerinde öğretim üyesi ve yönetici olarak görev yaptı. Yurtdışında çeşitli ülke üniversitelerinde dersler verdi, araştırma kurumlarında araştırmacı olarak bulundu. Işık Üniversitesi’nde Ortadoğu Çalışmaları Yüksek Lisans Programı’nı kurdu ve yönetti. Uluslararası iktisat, Uzakdoğu ve Ortadoğu ekonomileri, bölgesel işbirliği konularında kitap ve makaleler yazdı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları