Müjdat Gezen

‘Kaplanın Sırtında’

25 Temmuz 2022 Pazartesi

Zülfü Livaneli’nin kitapları bende genellikle ikişer adettir. İlkini ben satın alırım, bir an önce okuyayım diye, ikincisini de Zülfü imzalayıp gönderir arada bir. Birini okul kitaplığına, diğerini kendi kitaplığıma koyarım okuduktan sonra. “Kaplanın Sırtında” çok ilgi çekici, belgesel özellikler taşıyan ve yine çarçabuk okunan bir yapıt olmuş. Belgeye dayalı bölümlerinden iki sayfasında (106-107) Dolmabahçe Sarayı’ndan söz ediliyor. 205 Odası, 44 salonu varmış. Tavan süslemelerinde 14 ton altın kullanılmış. Kraliçe Victoria tarafından armağan edilen avizede 750 ampul bulunuyormuş. Avizenin ağırlığı dört ton ve dünyanın en büyüğü. Bir Fransız dergisi şöyle yazmış: “Sadece Dolmabahçe Sarayı bile, borç içinde yüzen Osmanlı maliyesini çökertmeye yeterdi.”

İnsan ister istemez ülkenin bugünkü durumunu düşünüyor...

SİZ NE YEDİNİZ?

Eşim Leyla, Uğur Dündar, yengem, ben, Celal Ülgen’in evinde yemek yedik. Bunu her yaz yaparız. Bir iki zibidi bunu eleştirmiş diye duydum. Kuşkusuz çok ilgimi çekmedi. Ama küçücük bir soru sorabilirim adını sanını bilmediğim, ama Fetoş yanlısı oldukları malum bu kişilere: “Biz orada sadece yemek yedik. Sizin ne yediğinizi bilemem?”

FLORYA

Hayatımın en güzel yazları Florya’da geçmiştir. 1988 yazıydı. Savaş (Dinçel) eşi Sumru ve ailesi yıllardır Florya Dinlenme Evleri denen belediyeye ait tesislerde geçiriyorlardı yazlarını. Para yatırıyorsunuz, sıra size gelince, bir oda bir küçük salondan oluşan o minik evlerde yazınızı geçiriyorsunuz. Savaş ısrar etti, “Siz de gelin çok eğleniyoruz” diye. Gittik. Leyla ile yeni evlenmiştik o yaz. Cancan diye bir maymunumuz ve Kuki diye bir de papağanımız vardı. Kuki sürekli kaçar, ağaçtan ağaca konar fakat yine eve gelirdi. Cancan o tesisin gülü olmuştu adeta. Bir sandal almıştım, Savaş’la kürek çekerdik. Denizi çok güzeldi Florya’nın. O zamanlar Marmara temizdi. Akşamları genellikle Savaş ve Sumruların bahçesinde buluşur, açmaz oynardık. Daha önce sözünü ettim bir başka kitabımda. Çok güzel bir oyundur. Üç dört yaz böyle geçti. Sonra AKP geldi. İstanbul Belediyesi’ni ele geçirdi. O evleri yıktı. Epeyce bir şeyler döndü o devirde yine. Biz de pılıyı, pırtıyı toplayıp Kilyos’taki evimize geçtik. 1960 yılında Erdek kampımızdan sonra en güzel yazlardı o yazlar. Artık yok. 

Lucretius diyor ki: “Acı kaygılar insanın içini parçalar. Ayrıca korkular da. Kendini beğenmişlik, öfke...”

‘SAVAŞ VE BARIŞ’

Zaman zaman sözünü ettiğim can dostum İlker Başbuğ’un son kitabı bu. Kendini okutan bir yapıt. İçinde Mustafa Kemal’in söylemlerinden alıntılar da var. Bazıları çok ilgimi çekiyor. Hatta daha önce sık rastlamadığımı söylemek isterim. Alman komutan Mareşal Falkenhayn, Mustafa Kemal’e genç bir Alman subayı ile altın gönderiyor. Aktardığım bölüm Mustafa Kemal’in kendi elyazısıyla beyanıdır: 

“Erkânı harp subaylarından Tevfik Bey, yanında genç bir Alman subayı ile Akaretler’deki 76 numaralı ikametgâhıma geldi. Ufak ve zarif sandıklar içinde Falkenhayn tarafından bazı şeyler getirdiğini söyledi. ‘Bunlar nedir?’ dedim.

Alman subayı dedi ki: 

‘İstanbul’dan ayrılıyorsunuz. Size Mareşal Falkenhayn tarafından bir miktar altın gönderilmiştir.’

Kimseye hiçbir ihtiyacımdan bahsetmemiştim fakat zannettim ki mareşal bu parayı ordunun ihtiyacına sarf edilmek üzere göndermiştir. Onun için:

- Bu sandıklar bana yanlış geldi, ordunun levazım reisine göndermek lazımdı. Benim için fazla külfettir, dedim. 

Sözlerim Alman subayına nakledildi. Subay derhal: 

- Efendim, o da başka, dedi. 

- Paranın miktarını bu subaydan iyi tahkik et, huzurunda aldığına dair bir senet yaz, ver, imza edeyim, dedim. Siz de hemen levazım subayına haber gönderiniz, iki sandığı da ordu için gelip alsın. 

Verdiğim senet Falkenhayn’ın gizli dosyasına girdi.”

Yorum sizin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Elif 9 Aralık 2024
Hastaneler 2 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları