Öner Yağcı

Cennet-cehennem

13 Şubat 2021 Cumartesi

Demirtaş Ceyhun, Soğuk Savaş Yazıları (2001) adlı kitabında şunları yazmıştı:

1950 yılında ‘atom bombası’nı yaparak ‘dehşet tekeli’ni elinden alan Sovyetler’e karşı yeni bir sıcak savaşı göze alamayacağı için, Amerika’nın ‘McCarthy’ hareketi ile başlattığı bu ‘Soğuk Savaş’... özellikle Sovyetler Birliği’ni kuşatan Müslüman ülkelerde yaşanmıştır asıl. Dolayısıyla da Batılı aydınlar zaten yaşamlarını doğrudan etkilememiş bu olguyla fazla ilgilenmemişlerdir. Bu nedenle, ‘Soğuk Savaş’ da bizim sorunumuzdur ve ‘Soğuk Savaş’ ile yeterince hesaplaşılmadan gerçeğimizi kavrayabilmemiz bizce kesinlikle olanaksızdır.” 

Bizim de payımızı alarak son yetmiş yıldır yaşadıklarımız, Soğuk Savaş’ın artığıdır. 

O dönemden kalan cahillik (bilgisizlik), duyarsızlık, bağnazlık, din bezirgânlığı, kişisel çıkar, daha önceki yüzyıllarda toprağımızın insanlarına yaşatılmış olan bin yıllık uykuyla birleşince, cennet ülkemizin cehenneme dönüştürüldüğü günlere geldik.

Biz yarattık

Memleketimden İnsan Manzaraları’ndaki, şarkılaştırılan, türküleştirilen, milyonlarca insanın dilinden düşmeyen “Davet” şiirinde, “...Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak/ ve ipek bir halıya benzeyen toprak,/ bu cehennem, bu cennet bizim” diyordu Nâzım Hikmet.

Vedat Günyol, 1940’larda başlayan ışığı saçma savaşımının yörüngesindeki Bu Cennet Bu Cehennem adlı kitabına ad olan ve yurtseverliği işlediği yazısında şöyle demişti: 

Yurt sevgisinin doruğuna erişmiş olan Nâzım Hikmet, ‘Bu cennet bu cehennem bizim’ derken, cenneti de cehennemi de kendimizin yarattığını anlatmak istiyordu.

İnsanlığın binlerce yıldır cennet düşüyle oyalanarak, cehennemle korkutularak yaşatılmasına başkaldırıydı bu söylem. 

Aziz Nesin’in ütopyasına Nesin Vakfı Çocuk Cenneti adını vermesi de bundandı.

Bin yıllardan gelen

Cennet-cehennem, ilk insan topluluklarından beri tasarlanan kavramlardır. İnsanlıkla ilgili en eski bilgileri edindiğimiz Sümer mitolojisinde, daha sonraki yüzyıllarda ortaya çıkacak olan tektanrılı dinlerin anlayışına kaynaklık eden motifler vardır. 

Sümer çiviyazılarındaki Dilmun, “mutlu insanlar, ölümsüzler ülkesi”dir. Cennet-cehennem Eski Roma’da Elysium Bahçesi-Tartaros, Gök Tanrı inancında Uçmak-Tamu olarak adlandırılır. Kızılderililerin cenneti Vakui, Azteklerinki Tanrı Katı’dır. Eski Mısır’daki Anu, “mutluluk ülkesi”dir.

Dante’nin hümanizmi esas alarak müthiş düş gücüyle 14. yüzyılın ilk yarısında “İnsanlara doğru yolu göstermek amacıyla” yazdığı İlahi Komedya, ortaçağdan Rönesans’a geçişin öncü başyapıtıdır. Roma İmparatorluğu’nun destanı olan Aeneis’ten (Vergilius) yola çıkarak düşsel bir yolculuğu anlattığı bu yapıtında yazarın kaybolduğu karanlık, bilinçsizlik, günahkârlık ormanı cehennemdir. Ulaştığı cennet ise Rönesans’tır. 

Çanlar kimin için çalıyor?

Hemingway’a Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u yazdıran şiirinde John Donne şöyle diyor: 

İnsan ada değildir,/ Bütün de değildir tek başına,/ Kıtanın bir parçası,/ Okyanusun bir damlasıdır./ Bir kum tanesini bile alıp götürse deniz,/ Avrupa küçülür,/ Sanki kaybolan bir burunmuş,/ dostlarının ya da senin bir yurdunmuş gibi./ Bir insanın ölümüyle eksilirim ben,/ çünkü... bir parçasıyım insanlığın./ İşte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını,/ çanlar senin için çalıyor.” 

Çanlar bizim için çalıyor demeliyiz. 

İnsan, sevdasını, bilinci, birikimi, yeteneği doğrultusunda geleceğe aktarırsa insan olur. Herkesin katacağı bir şey vardır yaşama. Benim katacaklarım bunlar diye düşünmek ve düşündüklerini gerçekleştirmeye çabalayarak yaşamaktır aslolan.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları