Batı’dan seçimlere büyük ilgi

27 Ekim 2015 Salı

Ankara’daki Batılı diplomatların dikkatleri pazar günü yapılacak seçimlere kilitlendi. Genel kanaat bunların Türkiye için kader seçimleri olacağı şeklinde. En çok merak edilen hususların başında ise, seçimlerin Erdoğan’ın otoritesi, Kürt sorununa çözüm arayışları, laik-dinci çatışması ve ekonomi üzerindeki olası etkileri geliyor.
Bu arada, kısa adı AGİT olan ve Türkiye’nin de mensubu olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ülkemizdeki hiçbir seçimle bu kadar yakından ilgilenmedi. AGİT, tüm üye ülkelerde yapılan seçimlere “usulen” gözlemci gönderir. Bulgularını da rapor halinde yayımlar.
Bugüne kadar küçük ve önemsiz sayılacak kusurlar dışında Türkiye’ye genellikle olumlu not vermiştir. Fakat bu kez durumun değişik olabileceği söyleniyor. Zaten ilk kanaatini daha seçimler yapılmadan önce verdi.
Hükümetin daveti üzerine Türkiye’ye gelen AGİT ön izleme heyeti, “Türkiye Cumhuriyeti, Erken Milletvekili Seçimleri, 1 Kasım 2015 Ara Rapor (28 Eylül - 21 Ekim 2015)” başlığı ile yayımladığı raporda önemli kusurlar tespit etti.
Bunların başına muhalif medya organlarına, gazetecilere, dijital servis sağlayıcılarına ve çeşitli internet sitelerine uygulanan baskıları oturttu. Bunu yaparken öne sürdüğü başlıca gerekçeyi tahmin etmek zor değil tabii.
Özgür basının yokluğunda halkın bilgi edinme hakkı kısıtlandığı için bu durumu demokratik seçimler açısından sağlıklı saymak mümkün değil. Raporda, siyasi propagandalarda dini öğelerin kullanılmasından tutun, kampanyaların finansmanındaki yetersiz şeffaflığa kadar uzanan başka kusurlardan da söz ediliyor.
Bu arada, AGİT’in üzerinde durduğu hususların arasında, seçimlerin Doğu ve Güneydoğu’da eşit ve demokratik ortamda yapılıp yapılamayacağı sorusu da var. Kıdemli bir Batılı diplomatın ifadesiyle, bu konuda ciddi eksikliklerin tespit edilmesi halinde seçimlerin meşruiyetine gölge düşebilir.
Diplomata göre, AKP hatalı bir strateji izlediği için bu seçimlerden “kendi ayağına kurşun sıkmış olarak” çıkabilir. Bu konuda şunları kaydetti:
“Her türlü zorlamayla siyasi ortamı lehine çevirmeye çalıştı. Buna rağmen 7 Haziran’dakinden çok da farklı olan bir sonuç elde edemezse dünyanın gözünde boyunun gerçek ölçüsünü almış olacak. 13 yıl boyunca tek siyasi güç olmasına rağmen bu konumunu tekrar yakalamayacağını da göstermiş olacak.”
AKP’nin bu durumda ülkenin çıkarlarını değil, kendi siyasi hesapları ve Erdoğan’ın ihtirasları uğruna kanlı bir kargaşa ortamının yaratılmasına izin veren ve ülkeye zaman, para ve itibar kaybettiren parti durumuna düşeceğini belirten diplomat şöyle devam etti:
“Bu partinin seçim stratejistleri ne düşünüyor bilmiyoruz, fakat bırakın ülkenin çıkarlarını, kendi siyasi çıkarları açısından bile çok da akıllı olmayan bir yol izledikleri kesin. Oysa 7 Haziran sonrasında CHP ile demokratik bir koalisyon formülünü kabul etselerdi siyaseten daha kârlı çıkabilirlerdi.”
Bu görüşlere yer veren söz konusu diplomatın hesaba katmadığı önemli bir husus var. AKP’nin tutarlı ve Türkiye’yi bir bütün olarak kollayan siyasi stratejiden çok, ne pahasına olursa olsun tatmin etmeye çalıştığı İslami temelli ve kindarlıkla bezenmiş olan ideolojik güdüleri var.
Kaldı ki stratejik öngörü yeteneği olsaydı Erdoğan olmayacak bir başkanlık sisteminde ısrar ederek kendisini Cumhurbaşkanı seçtirmek yerine, güçlü bir başbakan olarak kalırdı. Bu durumda ipleri de, anayasayı ihlal etme gereği duymadan, hâlâ elinde tutuyor olurdu.
Oysa şimdi devasa sarayına hapsolup orada kalma riski ile baş başa bulunuyor. Gerçeklerle bağdaşmayan ideolojik güdülere bir de kişisel ihtirasların bulaşması insanı böyle köreltiyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları